6

23 2 3
                                    

Elimde ki kitabı köşeye bırakırken boş gözlerim odanın içinde geziniyor, yalnızlığımı düşünüyorum. Yıllardır dinmeyen yalnızlığımı... zaten ben istememiş miydim bunu neden şimdi bu kadar acı veriyordu bana yalnız kalmak.

Yatağımın içinde ki ayaklarımı kendime doğru çekiyorum, iki büklüm durmaktan ağrıyan omuzlarıma elimle hafifçe bastırıyorum, gözlerimi bir an.. sadece bir an kapadığımda yine o geceyi hatırlıyorum. Sanki bir film sahnesi gibi geçiyor gözümün önünden yaşananlar. O gecenin üstünden tam bir hafta geçmişti. Bir haftadır eşrefi görmemiştim belki ben görmek istemiyordum belki de istiyordum.. fakat o, önemli olan onun ne düşündüğüydü öyle değil mi. Belki de pişman olmuştu o yüzden bir daha okula gelmemişti karşıma çıkmamıştı, belki de gerçekten önemli bir işi vardı.

Yatağın içine iyice yerleşip başımı yastığa dayamıştım, bahçede sallanan ağaçların dalları cama vuruyordu. Küçük bir kız çocuğunun mırıldandığı şarkı doldurdu kulaklarımı. fırtınadan korkan ağlamış sesi seçilebiliyordu, yorgana sıkıca tutunmuş küçük ince parmakları bembeyaz kesilmişti. Korkuyordu.. ama bu korkunun üstesinden gelebilecek kadar da cesurdu, kendisini korkutan fırtınalı karanlık geceye kömür gözleriyle inatla bakıyordu. Her halükarda küçük Süreyya'nın şimdi ki süreyyadan daha cesur olduğu söylenebilirdi. Çünkü o korkusunun inatla üzerine giderdi, peki ya şimdi. Şimdi ne yapıyordu? Neden küçük Süreyya kadar cesur olamıyordu? Neden bir haftadır içini kemirin bu mevzuya bir son veremiyordu.
Korkuyordu evet, ama bu daha önceki korkularından farklıydı. Süreyya bu sefer kaybetmekten korkuyordu, eşrefin karşısına çıkıp tıpkı küçük Süreyya'nın yaptığı gibi kömür gözlerini adamın gözlerine dikip neden benden kaçıyorsun diye sorabilirdi. Evet bunu tam şuan bile yapabilirdi. Çünkü korktuğu şey bunu yapmak değildi. O alacağı cevaptan korkuyordu, eşrefin gözlerine bakıp pişman oldum, hata yaptım deyip çekip gitmesinden korkuyordu. Süreyya hayatında ilk defa birini kaybetmekten korkuyordu...

Ertesi gün nasıl olduysa kendimi onun evinin önünde bulmuştum. Cesur adımlarım bahçeye yaklaştıkça küçülmüştü, içeri girmeye tereddüt ediyorlardı. Oysa ki evden çıkarken kendimden emindim. Buraya gelirken kaç kere zihnimde o adımları atmıştım, o kapıyı çalışmışım gözlerine bakarak neredesin sen diye hesap sormuştum. Şimdi ise tarifsiz bir korku bedenimi ele geçirmişti, ya çekip gitmişse? Öyle ya zaten burada uzun kalmayacağını defalarca söylemişti. Fakat o gece burada kalmak için bir sebebi olduğunu da söylemişti. Öylece gitmiş olamaz ki. Peki ya gitmemişse... o halde bu benim için daha fena bir vaziyet olmaz mı? Bu beni görmek istemediği anlamına gelmez mi ? Buraya gelip o kapıyı çalarak ne yapacağımı zannediyordum ki zaten. Kendimi rezil etmekten başka bir işe yaramayacaktı. Ani bir kararla geri dönmek için arkamı dönmüştüm ki kulaklarımı önce kapanan kapının sonra onun sesi doldurdu...

süreyya, demişti.

Derin bir nefes vererek ona doğru döndüm. Saçları her zaman ki halinden daha dağınıktı, gözleri uykusuzluktan kızarmış, teni ise solgundu, onu o halde görünce rezil olma ihtimalimi bi yana bırakıp yanına yaklaştım. Ellerim soğuk yüzüne temas edince canı yanıyormuş gibi gözlerini kapamıştı.

Neyin var senin? Hasta gibi görünüyorsun.

Yanağında ki elimi yavaşça çekip öylece boşluğa bırakmıştı,

Hastaydım, biraz ama geçti şimdi, sen?

Yüzüme anlamsız gözlerle bakmaya başlamıştı, buraya neden geldiğimi anlamaya çalışıyordu, belki de rahatsız olmuştu buraya gelmemden. Ne söyleyecektim şimdi ona? Geçerken uğradım mı demeliydim? Yoksa buralarda bi arkadaşım vardı ona gelmişken sana da uğradım mı? Ne demeliydim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 12 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ab-ı HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin