minho ve kız kardeşi chaeryeong, ailesinin baskısıyla kendi hâlinde yaşayan iki kardeştir. seungmin ise chaeryeong'u okulda etkileyici bulduğundan yazmak ister, fakat ailesi yüzünden daha henüz telefonu yoktur chaeryeong'un. bu nedenle minho ile uğr...
gergin olduğum bilmem kaç metre öteden bellidir diye düşünüyorum. gerçi nasıl gözüktüğümü umursamıyorum, sadece seungmin beni iyi bulsa yeter... o da neden bilmiyorum. kumların üstünde ayı gibi yürüdüğümü bildiğim için nazik davranıp, seungmin'in yanına doğru ilerledim. uzaktan görmek bile tedirgin ediyordu... yakından ne yapacaktık?
kumların üzerine bu soğukta uzanmış, ben de elimdeki poşeti karnının üzerine bırakıp üstten ona baktım. "ben geldim seungmin hazretleri, lütfen kalkın." gözlerini açıp gülümsedi ve elini uzattı. "ben de seni bekliyordum," dedi ve ben de elini tuttum usulca.
normalde onu kaldırıp ne yapıyorsak öyle yapmamız gerekirdi. ama ben daha kaldırmak için kuvvet uygulayamadan o beni aşağıya çekti ve düşmekten korkup kendimi yere bırakıverdim.
"niye ben kalkıyorum ki? buranın manzarası güzel," demişti gülerek. elimi bırakmayıp beni kendine çekmişti. belli etmiyordum ama cidden bunu istiyordum. "doğru... prens seungmin üşengeçlikte sınır tanımıyor."
elini bırakıp ben de yanına doğru düzgün oturdum ve poşete uzandım. onun sevdiği yiyeceklere özen göstererek aldım, içecekleri de yine o seviyor diye fazlaca doldurdum poşete. birer tane elimize aldık ve uzanmayı bırakıp, oturur pozisyonda duruyordu yanımda.
"chaeryeong bir şey demedi mi?" dedi içeceğini içerken. kafa sallayıp umursamazca konuştum. "hayır, ne diyecek ki? seninle yakın olduğumuz için deli oluyor..." garipti ama seviniyordu. chaeryeong sanırım cidden aşk işlerine karışmak istemiyordu. kendi hâlinde ilerlemek istiyor.
"anladım. yine de onsuz dolaşınca ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum," dedi gülerek. iç çekip ona baktım, dalga geçerek söylemiş gibiydi biraz. "benimleyken eğlenemediğini biliyorum," diyerek başladım ve uzun bir konuşma yapacaktım... cidden. aklımda falan hep kurdum bunu, kesin konuşuyordum.
ama daha ben bir şey demeden o ilk kez atladı lafımın ortasına. "minho, seninleyken sandığından daha çok eğleniyorum ve mutlu oluyorum, ayrıca iyi de hissediyorum. laf kesmeyi sevmem ama bazen şöyle konuşmaları kesesim geliyor yani... kusura bakma." ciddiliği on metre öteden anlaşılıyor, gerçekten anlamıştım ne dediğini.
istemsiz sırıtmaya başladım ve tuhaf gözüküyordu. elimden geldiğince normal davranmaya çalışıyorum, umarım deli olduğumu düşünmez. "sorun değil, sadece eğlenceli biri olmadığım gerçeği var... ne kadar inkâr etsen de. ama bu düşüncelerin beni iyi hissettirdi, aynı şekilde senin için böyle düşünüyorum." gülümseyip içeceğimle oynarken, bana baktığını hissettim.
bir süre sessizce öylece beklerken, ona döndüğümde içeceğini dibine kadar yudumlayıp çöpünü de poşete attığını gördüm. gururlu hissettim ve ben de kendiminkini bitirip poşete attım. "poşettekileri hemen bitirmeyelim, zamanımız çok," dedim ona bakarken. o da kafa sallayıp ellerini iki yana koydu.
direkt olarak ileriye bakıyor ve tıpkı onun gibi tereddütle kıyıya vuran dalgaları görmüyor. dudaklarımı büzüp ben de ellerimi iki yana koyup onu kopyaladım. "bugün hava güzelmiş," dedim. ne diyebilirdim ki başka? tüm konular tükenmiş gibi...
"hm... öyle." ve beni geçiştiriyor. en azından gökyüzünün ya da denizin güzelliğinden bahsedebilir, konuyu uzatabilirdi? tam bir odun. "okuduğum bir mangada ana karakter denizde boğulup büyük bir travma geçirmişti. bu arada ben yüzmeyi bilmem, ancak su güzel gözüküyor." ne kadar gereksiz konuşuyordum. sinirden kendimi pataklayıp, ben de denizde boğulmaya gidecektim. öylece kendimden bahsetmek?? pek benlik değil. ama ne dediğimi de bilmiyorum ki...
tam dudaklarımı aralayıp birkaç gereksiz şey söyleyecekken, parmak uçlarımda onun parmaklarını hissettim hafiften. tüm sinirlerimi ve düşüncelerimi bir kenara bırakıp, nefesimi tutarak onu bekledim. şaka gibi ama değil, gerçekten elimi tutmasını bekledim.
yan gözle ona bakıp, hafiften elimi kıpırdatarak ben de bir şeyler yapmak istedim. işte bu yavaş yavaş böyle gitti ama eli benim elimin üstündeydi. ve bunun hissi acayip güzeldi.
kalbim küt küt çarpmaya başladı yine.
"yalnız olmayı sevmem ama şu an bu şekildeyken yalnız olsam da sorun değil gibi." dudaklarımı ısırıp gülümsememi saklamak için uğraştım. bana baktığını görünce ben de ona bakıp minettar bakışlarımı ona sundum. anlamış gibi güldü hemen. "ellerin buz gibi," dedi elimi daha da sıkarken.
yüzümü incelediği gözlerinden belliyken kulaklarımın kızarmaması için dua ettim, yoksa karizmam tamamen çizilir. tuttuğum nefesi de bırakırken yüzümü incelemeyi bırakıp ciddileşti. ve durmadan yüzüme yavaşça yakınladı.
hayır, dudaklarıma mı yakınladı? tam olarak neler olduğunu bilemedim ama yüzüme ciddiyetle yakınladığını biliyordum. gözlerimi kırpmadan onu bekledim, şakasız beni öpmesini ve onu nasıl hissedeceğimi falan her şeyi bekledim.
seungmin ile öpüşmek istiyorum.
ama o ne yaptı? sanki karşısında çocuk varmış gibi eğleniyor. "sadece sarılacaktım," dedi gülerek ve kafasını omzuma yaslayarak gözümün önünden çekildi.
ben de inandım? HA?
"sen cidden aptalsın, bunu biliyor musun? gerçekten... bazen cidden seni yumruklayasım geliyor. ayrıca yanlış anlamadım, sarılacağını zaten biliyordum." kalbim yine küt küt... heyecandan hız sınırını aşmış gibi. seungmin beni deli ediyordu, çıldırtıyor amına koyayım.
"çok güzel kokuyorsun," dedi ve tüm şalterlerimi attırdı. yani... burada onu yumruklamak istiyorum fakat o boynumu koklayıp, sıcacık nefesleriyle tüylerimi diken diken ediyor. susup kalıyorum onun yüzünden, ancak bir şeyler söylemek de istiyorum.
"dün söylediğimi düşündün değil mi?" dedi birden omzuma yaslıyken. yutkunup etrafa bakındım. "ne demiştin?" aptal gibi bu soruyu sorarken, benden ayrılıp tekrar yüz yüze geldik. dağınık saçlarıyla bile mükemmel gözüküyorken nasıl çekinmeyeyim ki? cidden her şeyiyle güzel gözüküyordu.
"arkadaştan öte olduğumuzu ima etmiştim. 'kanka' lafı yanlışlıkla olmuştu ama cidden kankam falan değilsin. yani... niye kankam olasın zaten amına koyayım? seninle bundan daha fazlasıyız, bayağı ileriyi düşün," dedi gülümserken. öyle boş boş gözlerine baktım anlamak için. ama anlamadım... "anlamadım, kanka değiliz biliyorum."
"evet, biliyorsun. sevgili olalım."
ya ben yine anlamadım da... öpüşmeli olan sevgili mi?
-
öpüsmeli olan sevgili
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.