Bölüm 6

9 5 0
                                    

"Gizlenmek zevklidir, bulunmamak felaket."

-Donald Woods Winnicott

Lumos Akademisinin değişen koridorlarının sesini duydum. Dönmek için çok geç kaldığımdan beni bekleyen muhteşem kaderime razı olmaya çalıştım. Attığım adımla kendimi müdürün odasında buldum.

Masanın üzerinde haritalar, büyüteç ve bir sürü eski kitap vardı. Bu oda sonsuzluğa kadar giden kütüphanesiyle ünlüydü. Masanın üzerinde beliren Scottish Fold ırkı kediye baktım. Duman rengindeydi. Patisini yalarken bunun benim için hiç iyi olmadığının farkındaydım. Burnuma toz gelince hapşırdım. Masadaki harita ileriye savrulurken kedi tıslayarak masadan atladı.

"Sana ceza vermekten usandığımı biliyorsun," dedi göklerden inen yaşı bilmem kaç bin yıllık kadın. Gözleri beyaz rengindeydi. Teninde bir tek kırışık bile olmadığı için yaşını tahmin edemiyordum. Uzun tırnakları kan kırmızıydı. Üzerindeki siyah uzun elbiseyle zebaniyi andırıyordu. Onu da bizim akademiye zincirleyip terk ettiklerini düşündüm. Hiçbir ırka benzemiyordu. Türünün son örneğiydi. Beyaz tenindeki pullar parıldadı. Kadim bir varlıktı.

"Ah cezanı buldum,"

"Bu sefer beni akıllandıracağını düşündüğünüz ceza nedir?"

"Dünya Düzlemi."

"Dalga geçiyorsunuz değil mi? Orası insanlarla ve birçok yaratıkla dolu,"

"Sayıları giderek arttığı için insanlığa faydanız dokunur."

"Benim Karmen'i bulmam gerekiyor!" diye gürlediğimde yüzüme ifadesizce baktı. "Karar verildi Adin. Belirsiz süreyle Dünya Düzlemine atandın."

Odada oluşan akım nedeniyle kedi kaçarak ortamdan uzaklaşırken derin bir nefes almaya çalıştım. Uzun tırnağını burnuma doğru uzattığında ortamda yayılan enerjiyi hissettim. Parmakları arasından çıkan parlak mavi ışıklar sonucu kendimi odamda buldum. Yatağımın üzerine düşüp birkaç kez zıpladığımda Behir kafasını kaldırdı. Etrafına bakınıp, beni görmeden yeniden uykuya daldığında masanın üzerinde duran Gençlik meyvesinden alıp ısırdım. Ne yaparsam yapayım, içimde kat be kat büyüyen bir öfke vardı. Kendime olan öfkem, her geçen gün büyüyordu. Bu benim hatamdı. Tüm sebep olduklarımın suçlusu bendim. Ben o hatayı işlememiş olsaydım, şu an da kollarımın arasında olabilirdi. Onu özlemekten ciğerime batan havaya maruz kalmazdım. Onu aramak yerine ben de başka bir evrende tutsak olmayabilirdim.

Masada duran tüm meyveleri yediğim ve hafif çakırkeyif olduğum sabahta, uykunun kolları beni almak üzereyken, odamın kapısının açılmasıyla irkildim. Uzun sarı saçları beline kadar inen Müdiremiz odama teşvik etti. Saçları beyazın en açık tonuydu. Gözleri beyaz yerine mavi parıldıyordu. İşte bu korkmam gerektiği anlamına geliyordu.

"Nagini. Seni burada görmek ne kadar güzel," dediğimde bana gözlerini devirerek baktı. Nagini Sanskritçe 'de yılan kadın anlamına geliyordu.

Masa üzerinde kan gibi iz yapmış meyve kalıntılarına baktı. "Sana kızmak isterdim fakat seni gönderdiğim için mutlu uyandım."

"Sonunda benden kurtulmayı başardın,"

"Tek senden kurtulmadım. Dünya düzleminde Behir'de sana eşlik edecek," dediğinde Behir yattığı yerden sıçrayarak uyandı.

"Engizisyon döneminde bile böyle işkence görülmedi."

"Ah ne demeliyim ki. Bir Nagini kolay yetişmiyor,"

Saçlarını savurarak odadan çıktığında yatağıma çöktüm. Bu konuda bu kadar ciddi olmasına neyin neden olduğunu merak ettim. En başarılı iki öğrencisini Dünya düzlemine gönderecek ne dönüyor olabilirdi?

KaosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin