19. Bölüm

9 0 0
                                    


O ikindi vakti başka ne korkunç şeyler dikizlediğimi anlatmak istemiyorum kardeşlerim. Bu Dr.Brodsky ile Dr. Branom ve beyaz ceketli diğerleri, bir de şu düğmeleri çevirip ibreleri seyredencıvır, hatırlarsınız, bunların hepsi Staja'da yatanlardan daha boktan ve pis insanlardılar herhalde.Çünkü bu koltuğa mıhlanmış halde ve fal taşı gibi açık gözlerle dikizlemeye zorlandığım şeyleri,herhangi bir insanın filme çekmeyi hayal bile edilebileceğini sanmamıştım. Tek yapabildiğim, kapatınşunu, kapatın şunu diye avaz avaz cıyaklamaktı ve sesim, bütün o dövüşme ve gırgır ve hiçkesilmeyen müzik seslerinin arasında boğuluyordu. Son filmi de dikizleyince ve Dr. Brodsky çokesnemeli ve sıkılmış filan bir sesle "Bence Birinci Gün için bu kadarı yeter, değil mi Branom?"deyince ne kadar rahatladığımı tahmin edersiniz. Sonra ışıklar açıldı, kafam, acı üreten çok kocamanbir makine gibi zonkluyordu ve ağzımın içi kupkuru ve bok gibiydi ve sütten kesildiğim günden beriyediğim her şeyi kusacakmışım gibi hissediyordum ey kardeşlerim. "Tamam," dedi Dr. Brodsky, "onuyatağına geri götürebilirsiniz." Sonra, omzuma pat pat filan vurup pişmiş kelle gibi sırıtarak "Güzel,güzel. Çok iyi bir başlangıç," diyerek badi badi dışarı çıktı, Dr. Branom peşinden gitti, ama banakanka gibi gayet sempatiyle gülümsedi, bütün bu olanlarla ilgim yok ve senin gibi elim mahkûmdercesine.Her neyse, vücudumu koltuktan çözdüler ve gözlerimin yukarısındaki deriyi serbest bıraktılar,böylece gözlerimi tekrar açıp kapatabilir hale geldim ve kapattım ey kardeşlerim, başım ağrıyor vezonkluyordu ve sonra tekerlekli sandalyeye filan taşınıp küçük yatak odama geri götürüldüm. Benigötüren eleman, berbat bir pop aşk şarkısını söylemeye başlayınca "Kapa çeneni be," diyehomurdandım, ama herif gülüp "Takma kafana dostum," diyerek sesini iyice yükseltti. Yatağayatırıldığımda kendimi hâlâ hasta hissediyordum, ama uyuyamıyordum, kısa sürede kendimi birazcıkdaha iyi hissetmeye başladım ve sonra bol sütlü ve şekerli, güzel, sıcak bir çay getirilince o korkunçkâbusun filan bittiğini ve geçmişte kaldığını anladım. Sonra Dr. Branom geldi, yüzü gülüyordu. Dediki:"Evet, hesaplarıma göre kendini tekrar iyi hissetmeye başlamış olman lazım. Doğru mu?""Efendim," dedim bitkince filan. Hesaplardan filan bahsetmesinden hoşlanmamıştım, sonuçta,insanın hastayken kendini iyi hissetmeye başlaması onu ilgilendirir ve hesapla kitapla ilgisi yoktur.Gayet dostça, yatağın kenarına oturup dedi ki:"Dr. Brodsky senden memnun kaldı. Tepkin çok olumluydu. Yarın iki seans olacak tabii, birisabah, biri de öğleden sonra ve akşam kendini biraz halsiz hissedersin diye tahmin ediyorum. Amaseni zorlamamız gerekiyor, tedavi edilmen gerekiyor." Dedim ki:"Yani yine?.. Yani onları mı?.. Yo hayır," dedim. "Korkunçtu.""Elbette korkunçtu," dedi Dr. Branom gülümseyerek. "Şiddet çok korkunç bir şeydir. Şimdi bunuöğreniyorsun. Vücudun öğreniyor.""Ama," dedim. "Anlamıyorum ki. Eskiden hiç kendimi öyle hasta hissetmezdim. Tam tersini filanhissederdim. Yani öyle şeyler yapınca veya seyredince cidden dehşet olurdum. Nedendir, nasıldır,nedir kafam basmıyor bir türlü...""Hayat çok muhteşem bir şeydir," dedi Dr. Branom rahip gibi konuşarak. "Hayat süreci, insanorganizmasının yapısı, bu mucizeleri kim tamamen anlayabilir ki? Dr. Brodsky takdire layık biradamdır tabii. Sana şimdi olanlar normalde kötülüğün güçlerinin eylemleri, yıkım ilkesinin işleyişiüstüne kafa yoran her normal sağlıklı insan organizmasının başına gelmesi gereken şeyler. Sağduyulu,sağlıklı bir hale getiriliyorsun.""Bunu istemiyorum," dedim, "hiç de anlamıyorum. Yaptıklarınız kendimi çok çok hasta hissetmemeyol açıyor.""Şimdi kendini hasta mı hissediyorsun?" dedi hâlâ suratında o çok dostça gülümsemeyle. "Çayiçiyorsun, dinleniyorsun, bir arkadaşınla sessiz sedasız muhabbet ediyorsun... Kendini çok iyihissediyor olmalısın?"Kafamda ve vücudumda acı ve hastalık olup olmadığını ihtiyatla kontrol ettim, ama doğrusöylüyordu kardeşlerim, kendimi cidden dehşet hissediyor ve hatta akşam yemeğimi istiyordum."Anlamıyorum," dedim. "Hasta hissettirmek için bana bir şeyler yapıyor olmalısınız." Buna kafapatlatırken kaşlarımı filan çattım."Bugün öğleden sonra kendini hasta hissettin," dedi, "çünkü iyileşiyorsun. Sağlıklıyken,sevmediğimiz şeylere karşı korku ve tiksinti duyarız. Sağlığına kavuşuyorsun, hepsi bu. Yarın buvakit daha da sağlıklı olacaksın." Sonra, bacağıma pat pat vurup dışarı çıktı, ben de olay nediranlamaya çalıştım elimden geldiğince. Anladığım kadarıyla, galiba o vücuduma bağlanan teller filanbeni hasta ediyordu ve belki de bütün bunlar aslında bir kumpastı. Hâlâ bunlara kafa yorarken veacaba yarın o sandalyeye bağlanmayı reddedip şöyle ağzıma geleni söylemeye başlasam mı diyedüşünürken, çünkü yasal haklarım vardı, tam o sırada başka bir herif beni görmeye geldi.Gülümseyen moruk bir lavuktu, Tahliye Memuru olduğunu söyledi ve yanında bir sürü kâğıttaşıyordu. Dedi ki:"Buradan çıkınca nereye gideceksin?" Aslında bunu hiç düşünmemiştim ve çok yakında özgür birgenç olacağım ancak o zaman kafama dank etmeye başladı ve sonra bunun ancak herkesin huyunasuyuna gidersem ve ağzımı bozmaya, cıyaklamaya ve itiraz etmeye filan başlamazsamgerçekleşeceğini çakozladım. Dedim ki:"Şey, eve giderim. Pederin yanına.""Nasıl?.." Ne dediğimi anlamamıştı, o yüzden dedim ki:"Şu bizim güzel sitedeki ailemin evine.""Anlıyorum," dedi. "Peki ebeveynlerin seni en son ne zaman ziyarete geldi?""Bir ay," dedim, "aşağı yukarı. Suçlunun teki manitasından kokain alıyor diye ziyaretleri bir süreaskıya filan aldılar. Cidden boktan bir numara bu, yani masumları da cezalandırmak filan. Yani onlarıen son göreli bir ay oluyor.""Anlıyorum," dedi bu herif. "Peki ebeveynlerin transferinden ve yakında serbest bırakılacakoluşundan haberdarlar mı?" Serbest kelimesini duymak cidden harikaydı. Dedim ki:"Hayır." Sonra dedim ki: "Onlara güzel bir sürpriz olacak, değil mi? Kapıdan içeri giriverip 'Bengeldim, işte yine özgür bir herifim,' demem. Evet, cidden dehşet olacak.""Tamam," dedi Tahliye Memuru lavuk, "bu konuyu kapatalım. Sonuçta kalacak yerin var yani.Peki, bir de iş meselesi var, değil mi?" Bana çalışabileceğim işlerin uzun bir listesini gösterdi, amabunu sonra düşünürüm diye düşündüm. Önce güzel bir tatil yapacaktım biraz. Buradan çıkar çıkmazsoygun yapıp ceplerimi mangırla doldurabilirdim, ama çok dikkatli olmam ve işe tek tabanca çıkmamgerekecekti. Artık kankalığa inancım kalmamıştı. Bu yüzden o lavuğa, bu konuyu sonra konuşuruzdedim. Tamam tamam tamam, dedi ve sonra gitmeye hazırlandı. Çok tuhaf bir herifti, çünkükıkırdayıp dedi ki: "Gitmeden önce yüzümü yumruklamak ister misin?" Herhalde yanlış işittim diyedüşünüp dedim ki:"Ha?""Gitmeden önce," deyip kıkırdadı, "yüzümü yumruklamak ister misin?" Çok şaşırıp kaşlarımı filançatarak dedim ki:"Neden?""Şey," dedi, "bakalım kendini toplamış mısın görmek için." Sonra pişmiş kelle gibi sırıtaraksuratını iyice yaklaştırdı. Bunun üzerine zumzuğumu sıkıp bu surata savurdum, ama herif, sırıtmayıkesmeden kendini çok çabuk geri çekince havayı zumzukladım o kadar. Bu, çok kafa karıştırıcıydı veherif kahkahadan kırılarak çıkıp giderken kaşlarımı çattım. Sonra birkaç dakikalığına, tıpkı öğledensonraki gibi, kendimi çok hasta hissettim kardeşlerim. Bu his çabucak geçti ve akşam yemeğimigetirdiklerinde acıktığımı ve fırında tavuğu mideye indirmeye hazır olduğumu fark ettim. Ama omoruk lavuğun, suratına geçirmemi istemesi tuhaftı. Kendimi öyle hasta hissetmem de tuhaftı.Asıl tuhaflığı o gece uyuyunca yaşadım, ey kardeşlerim. Kâbus dikizledim ve tahmin edersiniz kiöğleden sonra dikizlediğim filmlerden bir sahneydi. Bir rüya ya da kâbus aslında kafanızın içindekibir film gibidir o kadar, tek farkı siz de içinde yer alabilirsiniz. Başıma gelen de buydu. Öğledensonraki seansın filan sonuna doğru seyrettirdikleri bir filmle ilgiliydi kâbus, kahkahadan kırılan birsürü delikanlı, kıpkırmızı kanlar içinde kalmış, üstü başı cidden dehşet parçalanmış ve cıyaklayan birçıtıra ölçüsüz şiddet uyguluyorlardı. Bu eğlencede ben de vardım, liderleri filandım ve kahkahalaratıyordum, kıyafetim genç modasının doruğuydu. Sonra bu kavga dövüşün doruğundayken sanki felçoldum ve acayip kusmak istedim ve bütün diğer delikanlılar yeri göğü inleterek bana güldüler. Sonrakendi kanımın, galonlarca ve litrelerce kanımın içinde yüzerek uyanmaya çabaladım ve sonra kendimibu odada yatağımda buldum. Kusmak istiyordum, bu yüzden zangır zangır titreyerek koridora çıkıptuvalete gittim. Ama kapısı kilitliydi kardeşlerim. Dönünce, pencerenin parmaklıklı olduğunu ilk kezfilan dikizledim. Bu yüzden, yatağın yanındaki küçük dolapta duran lazımlığı filan alırken bütünbunlardan kurtuluş olmadığını çakozladım. İşin kötüsü uyumaya cesaret edemiyordum. Az sonra,aslında kusmak istemediğimi fark ettim, ama o zaman da uyumak için yatağa girmeye tırstım. Amakısa sürede uyuyakaldım ve başka rüya görmedim.

Otomatik PortakalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin