İlk bölüm yeni kurgumuz hayırlı olsun. Bu sefer öyle çoluk çocuk yaşında insanları yazmıyorum, benim için çokk değişik bir kurgu olacak.
--
Ferah bir deniz kokusu, kıyamet gününü anımsatan sıcaklık. Martıların uçuştuğu kocaman uçmağı andıran mavilik.
Turan sabırızca çekti ağını. Gemisinin yarısına kadar balıkla doldurmuştu. Göz ucuyla tuttuğu balıklara bakıp sırıttı. Seviyordu bu işi, özellikle de kendisini tabi. Oğlu Selim, usulca yaklaştı babasının yamacına. Sessiz kalsa da kıvranmasından dolayı, Turan anlıyordu bir derdi olduğunu. Yine de kendisini açmaya cesaret edebilsin diye seslenmemişti. Grandi direğine bağladıkları ağ, çoktan geminin uç kısmına yükselmişti. Bir anda düşen balıklar güverteyle buluşup çırpınmaya başladı.
"Uşaklar, yeni ağı atın, yeni hedefimiz Kuzey tarafında, Fish Depper orayı gösterir. Yavaşca hareket geçin hayde. " Turan sert sesiyle balıkların etrafında oyalanan elemanlarını hemen harekete geçirmiş, herkes kendi görevine dönmüştü. Yeni balık sinyaline yaklaştıkca, ağı, hazırlamışlardı. Grandi direğine asılı olan halatı, sarkıttılar. Turan, ise tam anını bekliyordu.
"Şimdi.! "
Sesiyle , güvertede ki tayfa ağı denize attı. Bazıları ise, direkte sarılı duran halatı durdurmuştu.
"Baba, ben bişey diyeceğim sana. "
Turan sonunda cesaret edip konuşan oğluyla rahat bir nefes aldı, hep bir disiplin içinde büyütse de çocuklarını, ondan çekinmelerini de asla istemezdi. Evlatları onun için çok değerliydi. Dahası ölen eşinin emanetiydi.
" Buyur, diyesin hele ne diyeceksen. " dedi Turan.
Selim heyecanla olduğu yerde kıpırdandı. Boğazını temizleyip, bir adım daha yaklaştı babasına.
"Bilirsin Mert yeni bir yazılım şirketinde işe başladı. Daha gidip bakmak nasip olamadı, Benim de Esra'ma sözüm vardı babam, yarın seni ailenin yanına götürecem kalacağuz bir kaç gün dedim. Ne zamandır bilirsin ki göz yaşı döker bunun için. Mert'im orada yalnız kaldı, sen gidip baksan ona, İstanbul'u benden daha iyi bilirsin. Söz veriyorum gelince 1 ay boyunca para almadan çalışırım. " dedi hızlıca.
Turan'ın 2 torunu vardı, 39 yaşındaydı, 40 olmasına az kalmıştı. Bir süre göz ucuyla oğluna baktı. Selim ise babasının olumsuz tepki vereceğini düşünmüş olacak ki, kafasını usulca yere eğdi. Babası onun için çok değerliydi, çok severdi babasını. Kendisini geri çevirdi diye küsecek değildi. Belki verdiği sözü tutamadı diye üzülürdü, ama asla babasına küsemezdi.
"Eşşşeoğlu eşşek, tabi al hanımını gidin ailesini ziyaret edin da, ne diyeceğum sanaysun. Benden de bolca Selam iletin. Torunumu da merak etmeyin, bendedir o iş. " dedi Turan gülerek.
Selim kafasını kaldırıp heyecanla babasına baktı. O kadar sevinmişti ki, kollarını çocuk gibi babasının boynuna dolamıştı. Turan gülümseyerek sarıldı tek oğluna. "Çok sağolasın baba, erken dönmeye çalışırım ben. " Turan gülerek kafasını salladı.
"De hayde kaytarma da işinin başına dön." dedi. Selim kafasını olumlu anlamda sallayarak güle zıplaya ayrıldı babasının yanından. Turan kara gözlerini kısarak mavi bin bir türlü canlıya ev sahipliği yapan denize uzun uzun baktı. İstanbul onun için cehennem olmuştu. Eskiye dönemezdi. Uzun zamandır tövbeliydi gitmeye de. Tövbesini bozacak olması canını sıksa da, gelini ve oğlu için değerdi. Oraya adım atmak demek, eski karanlığa bulaşmak demekti. Turan zamanında çoğu semti yönetiyordu. Hala saygınlığı olsa da, eskiden daha bir saygınlığı vardı, hemde fazlasıyla. Çok silah kaçakcılığı yapmıştı. Kimsesizlerin babası olmuştu, bazılarının ise korkulu rüyasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADENİZLİ
Teen Fiction"Ne diyon lan sen? Kimsin de benimle böyle konuşuyon. Sikerim lan seni de, şirketini de. " dedi sinirle Turan. Cihan ise yüzünü buruşturarak bakmıştı. "Nerde bu güvenlik! alsın şu köylüyü.!?" İki adam da birbirine sinirle bakıyordu. Ya eceller...