Duygularımı kontrol edememekte benim elimdeydi. Mutlu olmak için sabretmeliydim.. Yıllarca söylenilen herşey bu yöndeydi, peki ne zaman ? Ne zaman bende erişecektim.Kalbimin sesini dinlediğimde kavuşamadığım duyguları, ne zaman bulacaktım ?
Aynada ki yansımama baktım. Bitik durumdaydım. 2 ay içinde hayatım tepe taklak olmuştu. Kaldıramayacağım bütün yükleri sırtlamıştım. Şimdi ise bükülmüş belimi doğrultmaya çalışıyodum.
" Senin ölmeni istedim, annemi öldürdüğün ilk gün hep senin ölmeni diledim.. 12 yaşında anne oldum ben şimdi de baba olmak zorundayım."
" Baba mı ? Baba mı diyosun sen kendine ! Yıllardır görmediğim babam..yıllardır ne yaptığını bilmediğim babam. Artık bu ailenin anneside babasıda benim ! Zaten sen bu ailenin bir parçası değilsin ! "
" Barış git artık. Yalvarırım yapma bunu, beni daha fazla zor durumda bırakma. Benimle olamazsın, aylarca söylemekten kaçtın ama ben söylüyorum. Bitti. Kendinden emin değilsin ve ben seni bu şekilde istemiyorum."
" Defalarca kez bekledim, belki bana söylersen bir çıkış yolu buluruz diye düşündüm. Sen benden kaçtın Barış. Şimdi ben senden kaçıyorum.."
Ağrılarım artarken kahvaltısını yapan Efekan'a baktım. Vücudumun her bir noktası sızlıyodu. Belli etmemeye çalışsam da tekrardan eski halime dönmüştüm ya da dönmeye başlıyodum.
" Abla sen gelicek misin ? " Efekan çayından bir yudum aldı. Sandalyesini biraz geriye ittirdi.
" Dedemin evraklarıyla uğraşacağım, gelemem. Birde başkanlık olayları hayatım, biliyosun."
" Abla avukata söyle yapsın işte. Yeter artık, iyi değilsin."
" Bakom..sen beni boşver, antrenmanına git hadi. Doğum günün geliyo bak, maçı kazanırsanız sana sürprizim var." Efekan ayaklandığnda yanıma gelip iki yanağımdan da beni öptü. Mutfaktan ayrılınca arkasından huzurla baktım.
Sadece ikimiz kalmıştık. Koca ailenin içinden ben ve o vardı. 20 yaşına gelmesine rağmen o benim kardeşimdi ve artık ben onun hem annesi hem babasıydım.
Kendime kahve yapmaya vakit ayıramayacağımdan hemen masayı topladım. Üstümü hiç değiştirmeden sadece bir hırka aldım. Mayıs ayının ortalarında olsak dahi bazen hava serinleşebiliyodu. Kapının yanında ki vestiyerde duran çantama bakındım. Eksik birşeyimin olmadığına karar verince ayakkabılarımı giyinip evden ayrıldım.
Sitenin hemen aşağısında bulunan Fişekhane'ye geçtim. Soğuk bir portakal suyu modumu düzeltebilirdi diye düşünüyorum. Bir kafeye girip sipariş vermek için ilerledim.
" İyi günler, buyrun ? " Kasada ki kız tatlılıkla bana baktı.
" Bir tane küçük boy portakal suyu, birde ice americano istiyorum o da küçük olsun." Kız siparişleri ekrana yazarken gözleri yan tarafıma kaydı.
" 235 lira, başka bir isteğiniz var mıydı ? " Kafamı hayır anlamında sallayıp kredi kartımı gösterdim.
" İkisini de take away alırsam sevinirm." Kız benden ödemeyi alırken onayladı. " Kolay gelsin." Biraz ileri gidip beklerken kızın sesini duydum.
" Hoşgeldiniz Kerem bey." Kerem ismini duyunca arkama dönüp baktım. Canım arkadaşım Kerem..
Neredeyse 1 aydır yüzüme bakmayan, benimle konuşmayan Kerem. Gözleri beni bulduğunda şaşırdı. Sanırım sabahın 11'inde beni görmeyi beklemiyodu. Siparişini verdikten sonra tedirginlikle benim yanıma adımladı.