"Sonra aramıza şehirler girecek, hiç karşılaşmayacağız. Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek. Sonra belki birimiz öleceğiz ve diğerimiz hiç bilmeyecek..."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Atan bir kalbin eşliğinde, karanlık boyunca yolumu bulmaya çalışıyorum
*
**
Altılı, Minho'nun evinde toplanmış bazı akşamlar yaptıkları buluşmayı gerçekleştirirlerken Changbin su içmek için mutfağa ilerlemiş, içeri girdiğinde ise arkadaşını sandalyede oturmuş, bacağını ovalarken bulmuştu.
"Yine mi ağrıyor?" diyerek karşısına çöktüğünde sinirle iç çekti Minho. Onu arkadaşlarının böyle görmesinden gerçekten nefret ediyordu, genelde Chan ile paylaşırdı Chan onun üstüne gittiğinden ama diğer çocuklara bu hâlini göstermeme konusunda kararlıydı.
"Arada tutukluk yapıyor kendi kendine işte." deyip ayağa kalktığında Changbin iç çekti. "Kendini zorlama, yardıma ihtiyacın varsa söyle."
"İyiyim ben, merak etme."
O, içeri geçtiğinde Changbin de su doldurmuştu kendine, can çıkar huy çıkmaz dedikleri bu olsa gerekti çünkü yıllardır şu konuda Minho'yu bir kere ikna edememişlerdi.
Suyunu alıp içeri geçmiş, "Jisung gitti." demişti, üstüne dönen gözlerle omuz silkti. "Söyleyeyim öyle dedim."
"Nereye?" diye sordu Chan merakla, direkt gitti kelimesini anlamamıştı. "Seanslarınız mı bitti?"
"Hem öyle hem de temelli olarak yurt dışında yaşamaya karar vermiş. Bu sabah uçağı vardı."
Birkaç saniyelik sessizliği Jeongin "Yolu açık olsun," diyerek böldü. Seungmin direkt onu onaylayıp kafa salladı. "Aynen öyle, yolu açık olsun, ne diyelim. Zor bir süreç geçirdi."
Onun oturduğu koltuğun kenarına oturan Changbin elini omuzuna attığında Seungmin anında hafifçe eğilip onun beline kafasını yaslamıştı. "Bence de." dedi Chan.
"İyi bir hayat yaşasın, kimse için kolay değil."
Jeongin'in dizinde uzanan Felix kendini tutamadan sordu. "Bizi hatırlamıyor, değil mi?"
"Hayır, hatırlamasının pek kolay olacağını da sanmıyorum. Birkaç hocamla konuştum, beyin travmatik anıları, yani insanın üzerinde ciddi etki bırakan anıları silmek istediğinden zor getirirmiş. O da unutamadıysa demek ki."
Kendi kendine konuştu Minho. "Kim unuttu ki?" Onun mırıltısını sadece yanında olan Chan duymuştu, kafasını çevirdiğinde ise Minho'nun cümlesini Felix daha sesli söyledi.
"Kim unuttu ki? Biz unuttuk mu?" Mırıldandı. "Bu yaşlarımızı hayal etmiştik hep. Hepimiz istediğimiz mesleği okuyacaktık, üniversitenin kafesinde buluşacaktık mesela, ders çalışacaktık. Sekiz kişi yaptığımız saçmalıklar olacaktı, bazen bana hâlâ en küçük şey onu hatırlatıyor. Hani... Yirmi sekiz yaşındayım, hayatıma insanlar girip çıktı ama... Jisung özeldi. Benim ilk arkadaşımdı. İkizimdi... Unutsam bile her doğum günümde onu hatırlıyorum, beraber kutladığımız anları işte... Bilmiyorum."