-Her son bir başlangıçtır-

186 24 28
                                    

(Bölümün adını özellikle seçtim, daha çok hoşuma gitti. Malum artık önemli bir dönüm noktası yaşadı Hoseok, her şey yeniden başlarken bölüm ismiyle ayak uydurmak istedim)

Kendini toparlayıp ayağa kalkana kadar sabah olmuştu, güzel sıcak bir duş almış, iş için giyinmiş, koltukta boş boş oturup duvara bakıyordu.

Bir eli karnında, minik bebeğinin özlemini çekiyordu.

Çalan telefon sesiyle kendine geldi, ekrandaki isime bakmadan telefonu açıp kulağına dayadı ve karşı taraftan bir ses bekledi.

"Günaydın hoba-ya~"

"Günaydın minnie, hayırdır sabah sabah?"

"Ay canım sorma, baktım birazdan işe gideceksin, dedim o zaman hiç açamaz telefonu, arayayım şimdi. Akşam mesain var mı?"

Jimin'in sabah neşesi onu bile yormuştu, esmeyi bir süre düşündü.

"Yok, hayırdır?"

"Ayy harika, akşam Tae'nin yeni işe başladığı bara gidelim mi?"

"Diğer işine ne oldu onun?"

"Kovuldu yine geri zekalı, neyse akşam altıda geliriz evinin önüne, muah öptüm"

Suratına kapanan telefonla boş boş bakınıp ofayarak ayaklandı ve işe gitmek için evden çıktı Hoseok.

~~

Bir gram keyfi yoktu, altına kot bol bir siyah pantolon, üstüne beyaz baskılı bol bir tişört giymiş, dalgalı saçlarını karışık biçimde bırakmış kaldırımın kenarında oturup arkadaşlarını bekliyordu.

Eli karnından ayrılmıyor, bebeğini ve Yoongisini özlüyordu, tüm gün dalgın dalgın çalışmıştı.

"Hoba-ya!"

Boynuna sarılan kollar, tatlı parfüm kokusu ve yanağında hissettiği dişlerle oflayarak kendine yapışan Jimin'i itmeye çalıştı.

"Ya bi çekil ya"

"Geç kalıyorum bırakın laubaliliği"

Taehyung Jimin'i kıyafetinin yakasından tuttuğu gibi hızlı hızlı ilerlerken ayaklanıp peşlerinden hızlı adımlarla ilerledi Hoseok, bir kaşını kaldırdı şüpheyle.

"Hayırdır, ne bu iş aşkı Tae?"

"Sabah yeni iş yerime şöyle bir bakayım diye gittim, Allah'ım patronun oğlunu bir görsen. Fıstık gibi fıstık!"

Göz devirdi Hoseok, arkadaşlarının peşinde sessiz ve depresif bir şekilde yürümek istese bile Jimin onu bırakmadığı için üzüntüsünü bile yaşayamadan vardı bara.

Onlar ön kapıdan, Taehyung çalışan kısmından içeri girdiler, Jimin insanları rahatça kesebileceği bir yer kesip anında dikildi, yanındaki Hoseok ise kafasını anında masaya yaslamış, oflayarak bekliyordu sadece.

Bir saat kalsa yeter miydi? Yada yarım saat? Eve gidip uyumak istiyordu, tekrar Yoongisini istiyordu.

"Bakın, orada!"

Ne ara garson kıyafetini giyip yanlarına vardığını bilmediği Taehyung ile kafasını kaldırdı ve arkadaşının gösterdiği masaya isteksizce baktı.

Dudakları şaşkınlıkla aralandı, nefesi tekledi.
Jungkooktu bu! Üstelik onunla aynı masada olan, beyaz tenli dalgın kişi...

"Yoongi!"

Kendi aralarında Jungkooku tavlamak için taktik arayan ikili bir anda heyecanlanan arkadaşlarına şaşkınlıkla baktılar.

"Yoon- ne? Ne saçmalıyorsun Hoseok?"

Tae arkadaşının gözünü diktiği beyaz adama baktı umursuzca, ardından geri arkadaşına döndü.

"Tanıyor musun?"

Hoseok onları umursamadan onların masasına hızla ilerlemeye başlamıştı bile.

Jimin gülerek elindeki kokteyli ile peşinden koşuyor, oluşacak görüntüyü bekliyordu merakla.

"Pardon?"

Bir anda yanlarında beliren kıvırcığa şaşkınca baktı tatlı çocuk, onun aksine aylardır mutsuz olan arkadaşı bir anda kafasını kaldırmış, dolu gözlerle ona bakan Hoseok a bakıyordu.

Gerçek miydi bu? Tatlı sevgilisi... Tatlı sevgilisi gerçek miydi? Burada da var mıydı? Bir rüya değil miydi aylar önce yaşadıkları?

"Hoseok..."

Jungkook anlamaz gözlerle Yoongiye bakarken bir anda Jimin'in elindeki içeceği düşürmesine neden olan bir şey oldu.

Hoseok kendisine hüzün ve özlemle bakan Yoongi'nin kravatından çektiği gibi dudaklarına yapıştı.

Paralel evrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin