Giriş

55 7 2
                                    

Öncelikle herkese merhaba.

Bugün size aklıma geldikçe mutlu olduğum,hüzünlendiğim ve yazarken benden bağımsız Dökülen kelimelerimle kurgumun ilk bölümü sizinle tek temenlim okurken benimle aynı Duyguları hissetmeniz.

Bu arada unutmayın aşk her zaman vardır sadece biz kitap kurtları kendi kitabımızın baş Karakterini bulamamışızdır

6 yıl önce Irak

 01.02.2019

karanlık zifiri karanlık korkmuyordum çünkü alışmıştım. Alışmak zorunda bırakılmıştım.

Aydınlığa ulaşmak istediğim ise pek söylenemezdi,ben karanlığımın içinde huzurluydum.

Aydınlık karanlığı yok ederdi. karanlığı öldürürdü ve karanlık buna razı olur boyun eğerdi.

Ben bu yaşıma kadar kimseye boyun eğmemiştim etmezdim de...

Gerekirse aydınlık benim karanlığımda boyun eğerdi ben etmezdim.

Derin bir nefes çektim sigaramdan,havanın en soğuk olduğu günlerdeydik şubat ayına...

Bugünden itibaren girmiştik,gözlerim alışkın olduğum etrafı izlemeye başladı şafak vaktiydi kara bulutlar bugün yağış olacağını sanki bas bas bağırıyordu sanki,etrafıma baktım kimse yoktu, dudaklarımı bir gülümseme belirdi  bu yalnızlığın gülümsemesiydi.

Ve yine yalnızdım bir dağın ortasında...

Elimdeki sigarayı elimin tersi ile söndürdüm 

Aslında bugün bu dağın başında olmamın bir sebebi vardı, o sebep binbaşı Ömer Ertürkün kızı olan Asena Ertürktü 

1 ay önce teröristler tarafından kaçırılmıştı lanet olsun ki bundan dün sabah haberdar olmuştum. Bir baba  nasıl evladı kaçırılmışken bu kadar sakin olur ve araba emri verdirmez ki anlamış değilim.

Elim istemsizce yumruk olmuştu "sikerim böyle işi" dedim kendi kendime  onu bulmak zorundaydım. 

Hayatımda bir kere  görmüştüm onu gözleri kömür gibi karaydı saçları çok uzundu oldukça uzundu dudakları ise kıpkırmızıydı ama ruj değildi doğaldı yanakları ise  utandığında kıpkırmızı oluyordu.

Ve oldukça kibardı nedensizce onunla ilk karşılaştığım anı hatırladım.

"pardon geçebilir miyim "   ince ve aksanlı bir  kadın sesiydi  arkamı döndüğümde onu görmüştüm üzerinde dizlerinin üzerine kadar gelen bir elbise vardı beyaz renkti elbisenin üzerinde ise kiraz çiçekleri vardı. Saçlarını ise açık bırakmıştı  saçları oldukça uzundu.

gözlerim son olarak onun gözlerini bulmuştu çekik gözleri ona ayrı bir hava katıyordu. Gözleri sanki ben buraya ait değilim diye haykırıyordu.Havanın soğukluğu yüzünden küçük burnu kıpkırmızı olmuştu 

"Tabi" diyerek geri çekilmiştim oda hızlı adımlarala benden uzaklaşmıştı o giderken arkasından baka kalmıştım o çok güzeldi 

Karargahın bahçesinden karargahın içine girmişti o içeri girmez girmez " Gökay" diyen sert bir kadın sesi duyunca  seslenen kişiye dönmüştüm "ne var gül" demiştim gül bizim timin 

kadın askerlerinden biriydi genelde sesiz sesiz takılan biriydi ve yeri geldiğinde konuşurdu 

Kaba bir insandı.Ona döndüğümde eşarbı yerine bugün şal takmıştı buda demek oluyordu ki gül gizli bir göreve gidecekti kahve rengi gözleri her zaman ki  gibi etrafa tiksinti içinde bakıyordu. Suratında tek bir makyaj darbesi  bile yoktu,sert bakan gözleri beni süzüyordu.

"Ondan uzak dur" dedi,kin içinde ve gülümsedi alayla " O binbaşının kızı" dedi an kaşlarımı çattım "senin sorunların var gül" dedim onun gibi alayla gülümsedim yavaş adımlarala onun yanına ulaşmıştım oda bana gülümsemişti aynı şekilde" hiç bir zaman akılı olduğum iddia etmedim yüzbaşı gökay" demişti omzunu bana sertçe çarparak gitmişti.

O günü dün gibi hatırlıyordum. İşin tuaf yanı ondan uzak olmamı söyledikten sonra onun kaçırılmış olduğunu bana tekrar söyleyen tekrar gülün olmasıydı.Asla aptal bir adam olmamıştım gül ile aynı timde olmamıza rağmen bana olan kini ve nefreti şaka değildi veya oyun,onda bir şey vardı ama çözemiyordum.Etrafındaki herkese evet nefret ile bakıyordu ama en çok bana bunu beli ediyordu 

Bence gül en çok kendinden nefret ediyordu.
                                                                                                🌼
 Son bir saattir karşımdaki mağarayı izliyordum.Hissediyordum onun içindeydi son bir saattir takip ettiğim göre mağarada sadece iki kişi vardı derin bir nefes alıp verdim.Umarım yaşıyorsundur kömür güzel kadın

yavaş adımlarla tepeden indim.etrafı hızlı bir şekilde süzdüm  kimse yoktu,adımlarımı dikkatli atıyordum. Her an bir mayına basa bilirdim.

Mağaranın önünde durduğumda içeriden ses gelmiyordu, silahı daha çevik bir şekilde kavradım ve içeri girdim iki şerefsizin uyuduğunu gördüm ilk önce sonra gözlerim onun kara gözlerini buldu 

Sadece iç çamaşırları üzerindeydi bir sandalyeye onu bağlamıştılar gözlerim tekrar onun gözlerini buldu acı içinde gülümsüyordu. hemen silahın susturucularını takıp o iki şerefsizin kafataslarından vurdum. Ve gözlerim tekrar onu buldu ona doğru döndüğümde onun duyamıyacağı şekilde fısıldadım "buldum seni kara gözlüm"

yavaş adımlarla ona ulaştığımda "biliyor musun ben hiç bağırmadım" dedi sesi çok kısık çıkmıştı. kafamı salladım "biliyorum" dedim ipleri çözerken "biliyor..yor...musun" dedi ve hıçkırdı gözünden tek bir damla gözyaşı süzülmüştü "ben şuana kadar hiç ağlamadım" dedi,"elimle sıcak göz yaşını sildim "O halde şimdide ağlama" dedim

"be..ben su..sustum vatanımı s..sat..ma..dım" dedi tekrar kafamı salladım " biliyorum" ipleri çözmüştüm lakin rahatsız olacağını ve üşüdüğünü düşündüğüm için üzerimdeki montu ona giydirdim montum onun üzerinde elbise gibi durmuştu hiç düşünmeden onu kucağıma aldım.

kafasını göğüsüme yaslamıştı" ben şimdi kurtuldum mu" dedi masum bir çocuk gibi

"kurtuldun"dedim yorgun bedeni kucağımda gözlerini yumuştu

Şafak vaktiydi gün doğmak üzereydi ve ben onu bulmuştum.




giriş bölümü buraya kadardı sevgili okuyucularım.

Bu bölüm benim için çok kıymetli bir bölüm burada hikayenin nasıl bir yol izliyeceğini belirtim biraz biraz

yıldız atmayı unutmayın seviliyosunuz her pazar burada buluşalım















Dağ çiceğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin