Herkesin uğruna yaşamış olduğu bir amaç vardı, olmalıydı. Eğer bir amacınız yoksa ve, "Geldik, gideceğiz." kafasındaysanız kendinize bir amaç bulmanız gerekiyordu. Bulamıyorum diyorsanız da kendiniz oluşturmanız gerekiyordu. Hayatın bir amacı olmazsa o hayat anlamsızlaşır, değerini kaybederdi. Düşünün, bir anda dünyaya geliyorsunuz ama her şey isteğiniz dışında gerçekleşiyor. Adınız, aileniz, diliniz, ırkınız ve bir çok şey daha... Ve siz bunca karmaşanın ortasında amaçsızca yaşıyorsunuz. Neden? En başından amaçsız başlayan ve sonuna kadar da amaçsız devam edecek olan bir şeyin devam etmesi ne kadar mantıklı? İşte bu yüzden oluyordu intiharlar. Ruhen tükenmiş olan insanlar, başkaları tarafından ve kendileri tarafından değersiz görülüyordu.
Bitkin, yorgun ve intihara meyilli biri oturup düşündüğünde amacının olmadığını fark ediyordu. Bu yüzden yaşama isteğini yitiriyordu. Ama bu intiharı gerçekleştiren herkes hayatının son bir kaç dakikasında önünde iki yol görüyordu; Ya hayatın taşlı ve dikenli yollarına meydan okuyup devam edeceksin, ya da o dikenlerin ve taşların ayağına batmasına dayanamayıp pes edeceksin. Ne yazık ki hepsi yanlış yolu seçiyordu. Pes ediyorlardı...
Önümde ilgilendiğim davada pes eden birinin adı vardı: Gamze Avcıoğlu. Henüz 18 yaşına yeni girmişti ve doğum gününden bir gün sonra intihar etmişti. Aile yakınlarının söylediğine göre partinin olduğu gecede normalmiş. Fakat o geceden sonra garip davranmış ve travması varmış gibi hareketlerde bulunmuş. Partiden bir gün sonraki gece, ailesi konsere davet etmiş fakat reddedip hasta olduğunu söylemiş. Ailesi eve geldiğindeyse onu banyoda küvette ölü bulmuş. Suyla boğulmuş ve bileklerini kesmiş şekilde... Cenaze yapılmış fakat benim verdiğim emirle, evlerine girme yasağı aldılar. Bu süre içerisinde onlara bizzat yardımcı olacağımı söyledim.
Olay yeri inceleme ekiplerini de, henüz o eve gitmemeleri ve beni beklemeleri konusunda uyardım. Bu ölümün ayrıntılarını öğrenmek istiyordum. Ayrıca bugün normalinden fazla işim varmış gibi gözüküyordu. Bu davadan sonra, yaklaşık bir hafta önceki kadın cinayetiyle de ilgilenecektim. Hatta bugün o cinayet için duruşmam vardı. Tüm araştırmalarımı halletmiştim ve bütün delilleri en ince ayrıntısına kadar toplamıştım. Bir hafta önce cesedi gördüğüm günden beri bu dava için çalışıyordum. Kolumdan hiç çıkartmadığım saatime baktım ve olay yerine gideceğimiz saatin yaklaştığını gördüm. Olay yeri inceleme ekibinin başında olan arkadaşım Aziz'i arayacaktım. Masada duran telefonumu aldım ve rehbere girdim. Listenin başlarında olduğu için adını bulmam zor olmamıştı. Arama tuşuna bastım ve telefonu kulağıma götürdüm. Açması uzun sürmemişti.
"Alo, Kayla Hanım?"
"Hanım mı? Tek değilsin galiba?"
"Aynen Kayla Hanım. Tam üzerine bastınız." deyince kıkırdadım.
"Peki Aziz Bey. Eğer sizin için de uygunsa beş dakikaya olay yerine gitmek üzere harekete geçelim. Tabii sizin fikriniz daha önemli. Ben sadece küçücük bir öneri sundum." derken gülmeye devam ediyordum.
"Estağfurullah Kayla Hanım o nasıl söz? Benim için tabii ki uygun da bir saniye bekleteceğim."
Dediği gibi bir kaç saniye bekledikten sonra bu sefer daha rahat olan sesi kulaklarıma doldu.
"Diz çöküp yalvarsaydın bir de, olmadı öyle kuru kuru."
"O da bir sonraki konuşmamızda inşallah."
"Zaten şu arkadaş işlerini neden gizliyoruz anlamış değilim de neyse. Beş dakikaya adliyenin önünde ol. Kapatıyorum."
"Emredersiniz Aziz Bey."
"Aferin."
Telefonun kapattığımda dejavu hissi her yerimi kapladı. Konuşmanın sonundaki replik tanıdık geliyordu ama nereden? Tabii ya. O mağara kaçkınıyla da böyle bir konuşma gerçekleşmişti. Ve bende sinirlenip telefonu yüzüne kapatmıştım. Hatırlayınca istemsizce gülümsedim. Ama bu konuşmanın bir mağara kaçkınıyla olduğunu hatırlayınca gülümsemeyi kestim. Beyefendi olsaydı karşılıklı gülerdik ama nerede... Zaten onu da o günden sonra görmemiştim. Önümdeki dava dosyasını kapatıp karşıdaki pencerenin solunda duran rafıma yerleştirdim. Ardından üzerimdeki cübbeyi çıkarıp askıya astım ve yerine deri ve siyah olan paltomu giydim. Hukuk bürosundaki çoğu arkadaşım bunu giydiğim zaman bir dedektife benzediğimi söylüyordu ama ben giymekten vazgeçmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKLIMDA KALDIN
Teen FictionAilesi ve bir abisiyle birlikte Bursa'nın Nilüfer ilçesinde yaşayan Kayla, Bursa'nın Osmangazi ilçesinde bulunan adliyede 2 buçuk senedir başsavcılık yapmaktadır. Kayla, üniversiteyi İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okuduğu için uzun bir süre ailesinden...