BİRİNCİ BÖLÜM

85 5 4
                                    

Derin Kızıl anlatıyor...

Hayatım bu evde geçmiş gibi hissediyordum; ama şu anda neredeyim,onu bile bilmiyorum. Döşemeleri kalkmış,camları kırılmış,hiç eşya olmayan ve yanık kokan boş bir evdeydim. Kırık camdan dışarı baktım. Dolunay kan kırmızısıydı ve parlaklığından dolayı ona bakamıyordum. Evin üst katındaydım. İki katlı,bahçeli bir evdi ve ormana bakıyordu. Bahçesi çukurlarla kaplıydı,bir çukurda kağıtlar yanıyordu. Yanan kağıtların dumanı gözümü yakınca içeri girdim. Bir an önce bu evden çıkmalıydım.

Kapıya doğru yürüdüm. Kapının kolunu çektim ve çekmemle elimde kalması bir oldu. Kapı açılmadı. Ben de kapıyı iterek açmayı denedim. Çok ağır bir kapıydı. Biraz daha yüklendim ve kapı yerinden çıkıp merdivenlerden düştü. Ben merdivenlerden hızlı bir şekilde inerken,çürük bir basamak kırıldı ve merdivenlerden yuvarlandım. Tanrım,nasıl bir evdi burası!

Sonunda dış kapıya ulaştım. Çok garipti. Kapının üzerinde üç tane derin ve uzun yarık vardı ve dolunayın ışığını içeri alıyordu. Kapının kolunu yavaşça çevirdim,gıcırdayarak açıldı. Kapı bu sefer elimde kalmamıştı. Önümdeki üç basamağa basmadım,üstünden atlayarak geçtim.

Burada bu evden başka ne bir ev ne de bir işyeri vardı. Ben de ormana doğru yürüdüm,belki bir çıkış bulabilirdim.

Sonra bir kartal sesi duydum. Arkama baktım,arkamda değildi. Önüme döndüğümde birden karşımda beliriverdi. Çok büyük ve ihtişamlı bir kartaldı. Tüyleri... Tüyleri o kadar siyah ve parlaktı ki beni adeta içine çekiyordu. Normalde siyah kötülüğün sembolü olarak bilinir; ama bu siyahlık bana hiç de kötülük gibi gelmemişti. Sanki iyiliğin sembolüydü bu kartal... İçim bir anda ona dokunma isteğiyle doldu. Ona yaklaştım. Boynunda bir kolye vardı:Nova. Sanırım onun adıydı. Kartala dokundum; fakat o aniden yırtıcı bir kuşa döndü,havalandı ve üzerime doğru gelmeye başladı. Kaçmam gerektiğini düşündüm. Bana zarar vereceği belliydi. Onun pençelerinde can vermek istemiyordum.

Koşarken arkama baktığımda hızla geldiğini gördüm. Ondan kaçamayacağımı anladığımda durdum ve ona yalvarmaya başladım:"Dur,yapma! Bana zarar verme,lütfen!" Çabalarım boşunaydı. O beni dinlemedi bile ve pençelerini boynuma geçirdi. Üç derin çizik... Şimdi kapıdaki yarıkların sebebini anlıyordum. Kartal şimdi üstümdeydi ve bana bakıyordu. O kehribar rengi gözleriyle öyle anlamlı,öyle insanca bakıyordu ki... En iyisi onun gitmesiydi,havalandı ve onun gözlerinin yerini kanlı dolunay aldı. Nefes alamıyordum. Her yer kararıyordu.

X X X

Uyandığımda yatağımda kan ter içinde yatıyordum. Tanrım,hepsi bir rüyaymış! Gerçek gibiydi!

Yatağımdan kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Boynumun sol tarafına korkarak baktım. Yaşadığım bir rüyaydı; ama izler gerçekti!.. Üç çizik... Kartalın pençeleri... Bunun hesabını anneme nasıl verecektim? Canım çok yanıyordu.

Dolabımı açtım ve altıma siyah,dar bir şortla,üzerime siyah bir tişört giydim. Bilekliklerim hep duruyordu zaten. Durmak zorundaydılar; çünkü iki yıl önce kestiğim bileklerimin korkunç yara izlerini kimseye gösteremezdim. Bileklerimi babam öldükten bir hafta sonra kesmiştim. Babam on altıncı yaş günümde ölmüştü. Bir hafta sonra da ben ölmek istedim; ama olmadı işte! Lanet olası doktorlar!.. Beni hayata döndürdüler.

Bilekliklerimi düzelttim. Siyah küpelerimi taktım. Boynuma siyah bir şal sardım. Şimdi izler gözükmüyordu. Normalde acı çekmeyi çok severdim. Hatta sırf o tadı hissetmek için bir yerlerimi sık sık keserdim; ama bu çok başka bir acıydı. Sanki birisi o izlerin üstünden ateşle geçiyordu.

KaNaTLı ÖLüMSüZLeRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin