"Sirius, kim derdi ki Kırık Kont'un uğruna gözyaşı döktüğü aşkı bir lanetin sonucu var olmuş bir hayaldi..."
Yattığım bulutun üzerinden gökyüzünü izlerken farklı bir sihir deniyordum: ateşten nilüfer çiçekleri yontmak. Zaten şu an tek yapabildiğim sihir de buydu. Aylardır bir melektim ama tek yapabildiğim günah batağına daha da batmaktı. Tek kazancım gözyaşları, çığlıklar, kabuslar ve kan damlaları olmuştu... Ve bundan nefret ettim. İki kalp arasındaki iplikler çözüldükçe düşüncelerim de özgür kalıyorlardı. Ama nereye kadar böyle saklanarak gidecektim? Sadece oturarak elde edeceğim tek kazanç gerçek bir korkak olmaktı...
Doğruldum. Aklımı uzun süredir kurcalayan bir fikir iyice parlamaya başlamıştı zihnimde. Şu an Şeytan Klanı'nın topraklarında kaos had safhada olmalıydı. Çünkü Venellam halktan kehanet ve lanetle ilgili gerçekleri saklasa da babam asla bunu yapmazdı. Aksine halka gerçekleri açıklar, olabilecek her türlü krize karşı hazırlıklı olmalarını söylerdi. Ama bu normal bir haber değil, dünyamızın yıkılış ve savaşın başlangıç haberi olabileceği için şeytanlar her an kaos çıkarmaya hazırlanırlardı. Ya bundan faydalanabilseydim...?
Gülmeye başladım. Bu niye aklıma gelmemişti? Sahte bir aşk gözümü mantığımı kullanamayacak derecede kör mü etmişti ki normalde aklıma ilk gelecek akılcı bir plan haftalar sonra aklıma geliyordu... Cupe, bana nasıl bir hasar verdin ki haddi hesabı yoktu...
Gülmeye başladım, pişmanlıklarla dolu kahkahalardı bunlar. Acıyla dolu, boşa akmış gözyaşlarının acı hatıralarıyla dolu kahkahalardı bunlar... Bitti. Ona çok şans verdim. Herkese çok şans verdim. Yıllarca kendimi suçladım. Doğru dürüst bir şeytan olamadığım için, annemin kim olduğu bana asla söylenmediği için, yaşadığım için! Sonuç neydi? Sonuç neydi? Aşağılanma, sevilmeme, hor görülme, terk edilme, lanetler, büyüler, izler, dağlanmış bir kara gül...
...ve nilüfer yaprakları...
Yüzümü ellerimin arasına gömdüm ve bir şeytan olmayı tekrar tüm kalbimle diledim. Kanatlarımdaki melek tüyleri tek tek döküldüler, uçtular ve tüm masumiyetleriyle gök yüzünde kayboldular. Tekrar çıktı boynuzlarım, onlar derimi delerken damla damla kan damladı yüzüme. Gözlerimin ışığı solup yerlerini kan kırmızı ışıltılara bıraktılar. Sarı saçlarım karardılar, simsiyah oldular. Melek olan ben de ölüp yerini şeytan olan bana bıraktı...
Kont Lucifer tam anlamıyla geri gelmişti...
Kanatlarımı açıp gizlice Thammenos'un kıyısına, meleklerin şehrine ilk indiğim yere gittim. Sakladığım kolyelerimi ve yüzüklerimi buldum, hepsini geri taktım. Derin bir nefes aldım ve adımımı toprağa attım...
...attım ve soldu çiçekler, attım ve karardı toprak, attım ve sarardı çimenler, attım ve kurudu dere, attım ve yandı o serin toprak, attım ve gözden yitip gitti hayat...
Ve nedense bu bana çok huzur verdi...
Kendimi yakıp küllerimden tekrar doğamazdım ama bir çiçek gibi solup yeniden var olabilirdim. Ben de öyle yapmaya karar verdim. Yavaşça bileklerime dokundum, damarlarımın birleştiği noktaya... Kurumaya başladı bileğim, solan bir çiçek gibi. Ama çok tuhaftır, hiç acıtmadı bu canımı... Kurumaya devam etti bedenim, yüzüme de ulaştı elbette... Gözlerimi kaybettim, kulaklarımı... Şimdi tamamen karanlık bir dünyada yaşıyordum...
Kupkuru olduğumda bir rüzgar esti, tarif edemeyeceğim derecede güzel çiçek kokularına sahip bir rüzgardı bu. Ama içlerinden ikisi çok baskındı-
...Gül, acı çektiğim günlerin, gecelerin hatırına; kırılmış kalbimin zar zor attığı zamanların uğruna...
...Nilüfer, karanlığın içerisinde umut bulduğum anların; solmuş bir kalbin yeniden çiçek açmasının şerefine...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kont
FantasySiz ölümlülerin dünyasından başka bir dünya, galaksi, evren...Burası Mundus, iyi ve kötünün Tanrı'dan bir lütuf olarak ikiye net bir çizgiyle ayrıldığı yer... ya da bir lanet, bilemiyorum, ben sadece 19 yaşlarında genç bir kontum ne de olsa... Binle...