Ankara

3 1 0
                                    


Bu sabah okula gitmek için uyanırken çok zorlandım ama uyandığımda aldığım bir mesajla koşa koşa okula gittim. Merak etmeyin kötü bir haber değil normalde bu gün vals provası yoktu ama prova eklemişler. Koşarak gitmemin sebebini henüz bende çözebilmiş değilim. Ama çok heyecanlıydım ve bu galiba biraz fazla belli oluyor çünkü babamın radarına yakalandım. "Kızım ne bu telaş ve sevinç uyandırmak için kırk takla attım hanımefendiyi ne oldu uyanınca" baba emin ol bende senin kadar fikirsizim bu konuda "Bir şey olmadı babacım okula gideceğim işte" onları geçiştirmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım "Neyse çıkar kokusu" Hızlıca kahvaltımı yaptım ve bu gün okula kendim gittim. Bu gün normal bir okul günüydü, tüm gün benimkiler ve Deniz'le oturdum. Matematik hocası bir ödev verdi onun hakkında konuştuk, kitap okudum derken bitti okul. 

spor salonunda bir duvarın dibine oturduk yine. O etrafı izliyordu bense onu. Sonra yavaş yavaş kafasını bana doğru çevirdi. Bir kez daha karşılaştım yeşile çalan ela gözleriyle. Uzun uzun baktık birbirimize. Gözler konuşur derler umarım benimkiler şu an susuyordur. Çünkü onun gözleri bana imkansız diyordu. Neyin içine düştüğümün bir kez daha farkına vardım. Bizim bakışlarımızı bozan Reha hocaydı

-Evet çocuklar tünaydın nasılsınız. Bu gün prova yapmayacaktık ama yeni bir gelişme oldu bu yüzden artık daha çok çalışmalıyız. Kubi sen söyle

-Eveet çocuklar biliyorsunuz 29 Ekimde vals gösterisi yapacağız ama gösteriyi okulda değil Ankara'da ki bir şenlikte yapacağız. Bu yüzden daha sıkı çalışmamız lazım. 

O an 'başımdan aşağı kaynar sular döküldü' deyiminin ne demek olduğunu anladım. Sanki tüm kanım çekildi, tüm heyecanımı kaybettim. Yüzümdeki gülümsemeyi çaldı biri yerini üzüntü, hüzün aldı. İçimde fırtınalar kopmaya başladı fırtınanın ortasında ağlayan bir çocuk çığlık çığlığa ağlayan küçük bir çocuk. Deniz'e baktım o an güç almak istercesine ama o da yıkılmış bir haldeydi. Onunda mutsuzlukları anlatmadığı dertleri Ankara'ya aitti. O da mutsuzdu. Kubi hoca bozdu bu sessiz konuşmamızı

-Evet çocuklar sonra sevinirsiniz. Şimdi oyalanmadan başlayalım. Başlangıç pozisyonuna herkes

Deniz'le karşı karşıya durduk. önce gözlerimiz ışığı sönen gözlerimiz sonra ellerimiz birleşti. Diğer elini belime koyduğunda kafamdaki tüm sesler sustu. O an sadece Ankara fikrini düşünüyordum, katılmayacağımı söylesem ama Deniz'i yarı yolda bırakamazdım. Hem aramızdaki mesafe aşılamasa da ona yakın olmayı seviyorum. Evet çok zaman olmasına rağmen o mesafeyi aşamıyorduk ve bu dansa da oldukça yansımış olsa gerek. Reha hoca gelip uyardı bizi "Çocuklar güreşmiyoruz, dans ediyoruz vals yapıyoruz." deyip bizi birbirimize ittirdi ve lafına devam etti "Vals bu sizi alıp içine çekmeli, siz değil o sizi yönetmeli. 

Şimdi aramızdaki mesafeyi tamamen kapatmıştık. Aldığım her nefes onun kokusuydu. Gözümü her açıp kapattığımda onun gözlerinin manzarasına bakıyordum. Ruhum bedenim onu ezberliyordu sanki. Sonra bir ses geldi nefes sesi Deniz bana doğru kafasını eğmiş kokumu içine çekiyordu. O an tüm dünya durdu, sesler kesildi, insanlar yok oldu

-DENİZ'İN ANLATIMIYLA-

Ne oluyor bana bilmiyorum. İnci'ye ne oluyor bilmiyorum. Bildiğim tek bir ey var ondan uzak durmam gerekiyor. Ama ne İnci'ye ne de kendime engel olamıyorum. Ankara lafını duyduğumdan beri tüm enerjim çekilmiş gibiyim. Hiç mi hiç gitmek istemiyorum. Ama İnci'yi yarı yolda bırakamam. Beraber olmayı seviyorum onunla ne yapacağımı bilmiyorum

Şimdi İnci tam karşımda eli elimde, gözleri gözlerimde. Gözlerinin maviliğine dalıp gitmek istiyor insan o mavi gözler bir şeyler anlatmaya çalışıyor da susturuluyor gibi bakıyor. Ve zihnimde bir şarkı çalıyor "Elleri Ellerime" sonra bir nefes sesi katıldı zihnimde çalan o şarkıya nefes sesi, İnci'nin nefes sesi. Hızlı nefes alıyordu ama bir o kadarda sakinleştiriyor insanı. Sonra yavaş yavaş eğildim ona doğru, kokusunu içime çektim uzun uzun kokusunu ezberlemek istedi beynim. Tüm saat kavramımı kaybettim. Kendime engel olmak için ne kadar çabalasamda olamıyordum. Aklıma bedenime ruhuma zihnime engel olamıyorum.

-İNCİ'NİN AĞZINDAN-

Ankara'ya gitmeyi hiç istemiyorum. Korkuyorum. Buraya taşındığımızdan beri annemler defalarca gittiler ama ben hiç cesaret edemedim buna. Şimdi ne yapacaktım acılarımla yüzleşmeye hazır mıydım. Geçmişimle yüzleşecek kadar büyümüş müydüm. Kendimi o kadar güçlü hissetmiyordum. İçimde ağlayan çocuğu korku sarmıştı şimdi tir tir titriyordu. Ve o küçük çocuk bendim. +yıl önceki İnci. Provadan sonra eve yürüyerek gittim biraz düşünmeye vaktim oldu. Annemlere nasıl söyleyeceğimi düşündüm. Aklımdan bin tane senaryo geçti ve hepsinde izin vermiyorlardı. Ama hiç beklediğim gibi olmadı. Sorduğum anda annem ağlamaya başladı. Bu kadar hızlı ve kolay izin vereceklerini düşünmedim. Bu beni de şaşırttı ve korkuttu. 

...

O günden sonra zaman çok hızlı geçti sayılı gün gerçekten çabuk bitiyormuş. Son prova, kostüm denemesi ne zaman oldu bitti anlamadım. Şimdi Ankara'ya giden otobüsteydim. Camdan dışarıyı izliyorum. Deniz hemen yan koltuğumda kollarını bağlamış kulaklığından müzik dinliyordu. Ama onunda mutlu olmadığı belli oluyordu. Defalarca kez sorduğum anlatmamak uğruna benle kavga ettiği konu her neyse onun en büyü yarasıydı. İkimizde istemeyerek bindiği bu otobüste geçmişine yarlarına doğru gidiyordu. Kafamı denize doğru çevirdim, ruhu çekilmiş gibi oturuyordu

-Deniz iyi misin

-Hayır ve sende iyi değilsin.

-Ben Ankara'ya 4 senedir hiç gitmedim daha doğrusu gidemedim. 

-Geride bıraktıklarımızla yüzleşebilecek kadar büyüdük mü sence o kadar güçlü müyüz

-Bilmiyorum

-Yani ikimizde kaçtığımız bu şehre geri dönüyoruz.

'Kaçtığımız' o an her şeyle tekrar yüzleştim. Sonra içimden gelen bir refleks ile başımı Deniz'in omzuna yasladım. Hiçbir şey düşünmeden yaptığım bu harekete karşı o da bir tepki vermedi. Sonra yolu izlemeye başladım kulaklığımı taktım ve sakin parçalardan oluşan listemi açtım, ve yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. 

Deniz'in seslenmesiyle açtım gözlerimi. Ankara'ya gelmiş kalacağımız otele varmıştık. Uyandığımda kendimi Denizin göğsünde buldum kendimi kolunun birini bana sarmıştı. Bu şekle ne ara geldik hiç bir fikrim yok ama çok utandığım için hızlıca toparlandım. Teşekkür edip hızlıca indim araçtan. Saat 11 i geçtiği için direkt odalara çıktık. Asude ve Güneş ile oda arkadaşıydım. Asudeyi daha önceden tanıyordum, Güneş'te onun arkadaşıymış. Pijamaları giyer giymez yataklara geçtik. Uzun zamandır konuşmadığımız için Asude ile baya bir konuştuk Güneş ile de çok iyi anlaştık.

 Ondan bundan konuşurken laf lafı açtı ve konu Deniz'le bana geldi. "Ee seninkiyle nasıl gidiyor" diye sordu Asude. Bir an anlamdım "Benimki mi?" diye sordum anlamamış bir ifade ile. "Deniz'i diyorum" dedi Asude bizi sevgili zannetmiş. " Yok biz sevgili değiliz" dedim korkmuş bir ifade ile ama Asude buna pek inanmadı "Flört?" Niye bu kadar didikliyor ki "Hayır sadece a-arkadaşız" dedim sesim titreyerek "O senle arkadaş olabilir ama sen ona aşıksın." dediği an yüzüme bir darbe yedim. "Yok öyle bir şey" dedim sesimi yükselterek o da bana benimle aynı ses tonuyla cevap verdi "O yüzden mi arkadaş derken tekleyerek söyledin" ne diyeceğimi bilemedim. "Sen istediğin kadar inkar et gözler yalan söylemez." Ortamı sakinleştirmek için Güneş başka bir konu açtı ama ben tüm gece bu gerçekle yüzleştim. 'Deniz'e aşık mıyım ' peki o ne düşünüyor o ne hissediyor. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yeni Bir SayfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin