"En zor savaş kafanda bildiklerinle kalbinde hissettiklerin arasındadır."
"Ben Bigem Uraz! Kendi istediğimle oturduğum hiçbir masadan yenilgiyle kalkmadım!" dedim, Ejder abinin gözlerine bakarken. "Ve şu anda da oturduğumuz masayı ben kurdum. Bu oyunu kazanma şansın yok Ejder abi."
Satranç oynayacaktık. Ejder abinin dışarıdan elinde yeni bir satranç setiyle geldiğini görünce rahat bırakmamış, oynamayı teklif etmiştim. Henüz başlamamışık bile ama kazanacağıma olan inancım tamdı. Sanırım onun da tamdı ki "Var mısın kız iddiasına?" dedi.
"Varım!"
"Neyine?"
"Sen söyle."
"Şu senin ıstakozları alırım."
Konuşmaya yeltenmişken Tamer'in "Abi yapma Allah aşkına! Köpekbalıkları bizden az yiyordur denizdeki canlıları." diyen sesi konuşmamı engelledi.
Abim "Sen balinasın çünkü, Tamer." diyince yine konuşamadım. Sesini duyduğumda Tamer'e dönen koyu kahve gözlerimi Ejder abiye çevirerek "Ben de..." diyerek düşündüm ama aklıma hiçbir şey gelmedi. "Zaten kazanacağım için ortaya bir şey atmama gerek yok, diye düşünüyorum."
"Yok öyle abisi. Kaybedersen akşamki bulaşıkları sen halledeceksin." diyen Arif'e gülmeden edemedim. "Hah! Ejder abi, üzerine alınma ama siz ne kadar vizyonsuz insanlarsınız ya... Bulaşık yıkattırmak nedir? Hatta şey olsun, bir hafta boyunca ben yıkayayım bulaşıkları." Elimi 'Git oradan Allah aşkına.' der gibi kaldırdım ve "Sizinle girmiyorum iddiaya. Ejder abiyle giriyorum ve onun bulaşık yıkamak gibi bir derdi yok." dedim.
Furkan'ın "Doğru, yemeği yer yemez uyuyup üstümüze yıkıyor genelde." diyen sitemine karşılık Ejder abi "Hadi lan oradan. Masadan kaldırıyoruz ya." diyince gülmeye başladım. Aklıma gelen fikirle "Ejder abi, kazanırsan akşama istediğin bir yemeği yaparım." dedim ve saatin kaç olduğunu görmek için duvara baktım, dördü altı geçiyordu. "Hâlâ zamanın var bak."
Ses çıkarmadan beyaz taşları bana çevirirken "Hanımlar önden, başla bakalım." dedi.
"Bu kibarlığın umarım peşinden ayrılmayan şu beş arkadaşa da geçer." dedim ve bu sefer taşları ben ona çevirdim. "Ama yok, sen başla abi."
Yine taşları bana çevirecekken durdurdum ve "Korkuyor musun yoksa, ha?" dedim.
Gazla çalışıyor oldukları için saniye geçmeden piyonunu ileri sürerek başladı. Ben de piyonumu oynattım. Piyon, piyon, piyon derken bu saçma döngüden kurtulup filimi çıkarınca o da atını oynattı. Bu sefer de bir fil bir at şeklinde ilerledik ama filin bi işe yaramadığını düşünüp ben de at çıkardığımda Ejder abi, kalesini ortaya çıkardı. Pek yapacak bir şeyim yoktu, yanımıza gelen Arif'e bakıp piyon ilerlettim. Ejder abi, piyonumu yiyince Arif "Helal be abi!" dedi. Onun sesiyle Tamer'le Furkan da geldi.
Ben de fili ilerleterek Ejder abinin piyonunu alırken abimi "Abi, buraya gel!" diyerek çağırdım. Tüm dünya Ejder abiyi desteklese bile abim beni desteklemeliydi, mecburdu. Sallana sallana gelirken kenardan aldığı sandalyeyi yanıma koydu ve oturup arkasına yaslandı.
Bir ya da iki dakika sessizce taşlarımızı ilerlettik ama Ejder abinin kalesini, atımla aldığımda abim uzata uzata, ama çok da heyecanlı olmayarak "Hadi bakalım!" dedi. Ejder abi, atıyla atımı oyun dışı etti. Furkan'ın abime "Var mısın lan iddiaya?" dediğini duyduğumda piyonumla Ejder abinin piyonunu aldım. Abimden ses çıkmayınca biraz heyecanım kaçtı çünkü bana güvenmiyormuş gibiydi.
Yine sessiz sessiz birkaç dakika geçti, sessizliği bozan Ejder abiydi. Kalesi piyonumu yediğinde ben de fille atını aldım. Abim, oturduğu sandalyeye daha da yayılırken Furkan'a bir şey söyleyecek gibi oldu, elimdeki taşı bırakıp ağzını kapattım ve kulağına bir şeyler fısıldadım.
