18.03.2015
---
Koyu kırmızı rugan ayakkabılarımın üstüne geçirdiğim füme koyu gri okul eteğimi giymiştim. Üzerimde ise asla sevemediğim İtalyan yaka siyah tişört vardı. Bahar kapısı kışı geride bırakmaya hazırlanıyordu. Hafif esen rüzgar belime kadar inen saçlarımı savururken yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdım.
Merdivenlerden olabildiğince hızlı inmeye çalışıyordum. Tek omzumda asılı çantamı zar zor tutarak indim. Abim beni dışarıda bekliyor olmalıydı. Yine geç uyanmıştım. Tatil haftası olsa bile erkenci olması alışkanlığıydı. Asker klasiği, gün doğmadan uyanıyordu. Abim adına elbette mutluydum; istediği okuldaydı ve denizlerin kaptanı olacaktı. Onun gibi hayallerimin peşinden gitmek istiyordum.
Sınavlarına az kalmıştı. Eğitim kamplarında fazla vakit geçirdiği için onu zar zor görüyorduk. Çalışıyor, çabalıyordu. En iyi olmak için eğitimleri, sınavları asla aksatmıyordu. O Astsubay Kıdemli Başçavuş Karan Atalay olacaktı.
Gerçi şu anda bahanesi sınav mıydı yoksa başka bir amacı mı vardı, onu kurcalamamaya çalışıyordum. En azından deniyordum. "Bal tanem, nereye bir şeyler yemeden. İlk önce gel bir kahvaltı et." Annemin mutfaktan çıkmasıyla ben hemen hola atladım.
Geri dönüp anneme kocaman gülümsedim. "Annecim, uykuya olan açlığımın yanında senin mis gibi anne elinin hası boyozların beni her zaman amacımdan caydırıyor. Ben okula yetişmeye çalışırken bir tabak boyozla mutfaktan çıkılır mı hiç? Bu bir suikast, bu bir saldırı." Elimi yüzüme koyup bayılıyormuş gibi numara yapıyordum. Güldüğünü gördüğümde rahatladım. Yüzündeki tebessüm bile günümü güzelleştiriyordu. "Deli kız, aç ağzını bakım bir taneden zarar gelmez" dedi.
Hemen birkaç adımda koşup ağzıma kocaman bir boyoz tıktı. "Karana söyle, sana yolda bir şeyler alsın, bu kadar aç kalma olur mu balım? Bu aralar ilaçlar zaten ağır geliyor, aklım sende kalıyor." Kafamı tamam anlamında salladım. Konuşamıyordum çünkü boğazımda nefesimi sıkacak yerler bile hamurla kapalıydı. Zor da olsa çiğneyip konuştum. "Merak etme annecim. İyiyim ben, sen düşünme beni."
Son kez uzanıp o güzel çiçekler gibi kokan saçlarından öptüm. "Hadi, ben kaçıyorum."
Köşkten kendimi atar gibi çıktığımda abim siyah BMW Cabrio'suna yaslanmış, elinde telefonuyla 32 diş sırıtırken yakalamıştım. Omzumdaki çantamı düzeltip yanına doğru adımladım. "Hop kaptan, azı dişlerini bile görebiliyorum, bu gemiler seni hayli yakıyor anlaşılan."
Omzuna hafifçe dirsek attığımda yanında olduğumu yeni farketmiş gibiydi. "Ohoo be kaptan, duyulmuyoruz bile." Elindeki telefonu kapatıp arka cebine attı. Daha sonra kolunu boynuma attı ve beni kollarının arasına aldı. "Sabah sabah çok konuşuyoruz bakıyorum da kuzum."
Kolu boynuma çok ağır geldiği için abimi iteklemeye çalışıyordum. "Of abi, üstüme yükleniyorsun. Bir şey demedik ya. Saçım elektriklenecek." Hemen abimden kurtulup arabasına atladım. "Sarışınım şarkısını mı açsak abi, bir havamız değişir."
Abim hemen sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. "Ense traşı var mı? Varsa ondan olsun." Göz ucuyla abime baktım, hiç sırıtmıyordu gibi durmuyordu. "Ne diyorsun abicim, ya anlamıyorum." Anlamamazlıktan gelme numaralarıyla olaydan sıvışmaya çalışıyordum. Kafamı yola çevirmek en mantıklı kaçış yolu gibi göründü. "Anlama sen tabi anlama. Merve'ler diyorum, ense traşı çok güzelmiş. Bana da söyle de bir daha o berbere gitmeyeyim abicim." Abim hafif gergin bir sesle dedi.
Duyduklarımı hazmedemeden boğazıma bir şey kaçmış gibi öksürmeye başladım. "He, söylerim abi, gitmezsin." Ne diyordum ben? Sussam iyi olacaktı. Yoksa çocuğu TC kimlik numarasına kadar Merve olarak anlatacaktım. Yalan söylemeyi sevmezsem de yapıyordum işte, söylüyordum. Bir de mantıklı yalan bu be kızım. Merve nedir, çocukları kandırıyor gibi kandırmaya çalışıyoruz. Ama bir abiniz varken (hele ki silahlı, rütbeli, kalıplı, 1.87 boyunda bir son sınıf deniz subayı öğrencisiyse) bunu yüzüne söylemek kolay olmuyordu elbette.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bal'mumu
Teen FictionDenizin derinliklerinde yankılanan fırtınanın karanlık öfkesiyle, Efşan'ın gözlerindeki umutsuzluk parıldamıştı. Amir'in elini bıraktığı o acı dolu anı, dalgaların vurduğu kayalıkların arasında kaybolup gitmişti. Yıllar sonra, sessiz ama fazlasıyla...