Her ne kadar kızın çehresinden akan masumiyet içimde merhamet uyandırsa da bu sıcak hisler nefes almamla son buldu. Havada kan kokusu vardı ve bu koku, insanın damarlarından yayılan o kokudan değildi, daha farklıydı. Kıza has bu koku demir aroması da içeriyordu. Aç bir aslanın önündeki ceylana atılıp boynuna attığı tek ısırıkla nefesini kesme isteğini içimde hissettim. Uyarılmış olmanın etkisiyle gözlerim açılmıştı ve algım hızlanmıştı. Kızın acıyla yüzünü buruşturup karnını tuttuğunu gördüm. Regl olmuş olmalıydı. Ve iştahımı kabartan bu kan...
"Kusura bakmayın, karnıma aniden giren sancıyla kontrolü kaybettim. Telefon numaramı vereyim, hasarı karşılarım." Kızın yüzündeki mahçup ifade beni yumuşattı, zaten araç bana ait değildi ve banka hesabım da bana ait olmayan paralarla doluydu. Aracı kontrol ettiğimizde ufak bir hasarın olduğunu gördük, içim cız etti. Erkekler ve arabaları arasında mistik duygusal bir bağ olduğu kesin.
Telefon rehberimi açıp kıza uzattım, aldığında numarasını kaydetti ve kendisini aradı.
"Ben Leyla." dedi telefonumu uzatırken. "Tekrardan kusura bakmayın lütfen, en kısa zamanda çözeceğim."
"Sorun yok, ben Deniz." dedim kıza gülümserken. Zor tahammül ediyordum kanının kokusuna. "Biz derse geçelim, hoşça kalın." diyerek sıyrıldım yanlarından. Hale insan adımlarıyla peşimden gelip bana yetiştiğinde "Kan kokusundan dolayı kaçtın hemen, değil mi?" diye sordu. Başımla onayladım. "Güzel kızmış," dedim düz bir şekilde. Cevap vermedi.
"Ben fakülteye geçiyorum, görüşürüz." Sesindeki durgunluğu ve soğukluğu hissettim ya da bana öyle geldi.
"Tamam, görüşürüz."
Fakülteme geçip direkt derse girmek için 200 kişilik bir amfiden oluşan sınıfa yöneldim. Yüzlerce yabancı insanın arasında daha güvende hissediyordum, aynı evde yaşadığım bir avuç vampire kıyasla. Ders başladığında imzamı atar atmaz kafamı sıraya koyup uyurken buldum kendimi.
Üç saatin ardından uyandığımda sınıfın yeni dağılmakta olduğunu gördüm. Yüzümü ovuşturup çantamı alarak lavaboya yöneldim. Ayılabilmek için yüzüme su çarpıp kendime gelmeye çalıştım. Kurulandıktan sonra kantine indim, kafeine ihtiyacım vardı. Masalardan birinde tek başına oturup telefonuyla uğraşan Leyla çekti dikkatimi. İki çekirdek kahve alıp yanına geçip birini ona uzattım. "Sıcak, iyi gelir."
Beni karşısında ona ikramda bulunurken görünce şaşırdı, güzel gözleri büyüdü. "Oturabilir miyim?"
"T-tabii." dedi sabah yaşanan kazanın mahçubiyetini istemsizce sesine yansıtarak. Hafifçe gülümsedi. Kahveye bakarken başı öne eğikti, omzundaki saçları yüzüne düştü. Alıp kulağının arkasına koydu. Önündeki sandalyeyi çekip oturdum. "Ne okuyorsun?" diye sordum sohbeti başlatmak için.
"Türkçe öğretmenliği okuyorum." Çekindiği için sormayı unuttuğunu fark edip "Ya sen?" diye ekledi birkaç saniye sonra. Kırmamak için dikkatlice tutmanız gereken camdan bir eser gibiydi.
"Türk edebiyatı benim alanım. Araba konusunu sıkıntı etme, tanıdıklar var ayarlarım. Bir şey yapmana gerek yok."
Kız şaşırıp hafiften bana gülümserken ağzını açıp bir şey söyleyeceği esnada tanıdık bir ses onu böldü.
"Leyla?" Gergin çıkan bu sesle bakışlarım ayaktaki elemana döndü. Avlanırken karşılaştığım köpeklerden erkek olanın ta kendisiydi. Elinde tuttuğu kutu kolayı hiç zorlanmadan sinirden sıkıp patlattığına şahit oldum. Elinden kola akarken çöpe savurdu tenekeyi.
"Merhaba Gürkan." Kız çocuğun agresif hareketlerini görmemiş gibi normal bir şekilde karşılık verdi.
"Bu lavukla nerden tanışıyorsunuz?"
Ayağa kalktım. "Lavuk falan ayıp oluyor, terbiyeni takın. Sabah kaza yaptı Leyla, onun üzerine konuşuyoruz hasar için."
"Kes lan sesini!"
Leyla sakin ve bıkmış bir şekilde konuştu. "Of Gürkan sana ne oluyor? Neden tatsızlık çıkarıyorsun, senin ne haddine?" Böylece Gürkan ile Leyla'nın arasında bir şey olmadığını, Gürkan'ın sadece hadsiz bir yavşak olduğunu öğrenmiş oldum. Bozulan Gürkan çöp kutusuna tekme atıp içe göçerterek uzaklaştı yanımızdan.
Sandalyeme geri otururken sordum Leyla'ya, "Seni rahatsız mı ediyor?"
"Yok, yok." dedi hızlıca. "İyi bakalım."
Bu hikayenin vampiri bendim, kurdu Gürkan'dı ve masum insan kızı da Leyla'ydı. Yazar olmamın getirdiği kurguculuk sayesinde aşk üçgenini kolayca çizip rolleri dağıtabilmiştim. Adıma yazılan senaryo kaderime işlenmişti ve domino taşları gibi her şey yerindeydi, sıra sıra devrilmeyi bekliyorlardı. Leyla'nın regl olması bile vampir duyularıma oynanan bir oyundu.
Saçlarını alıp tek bir omzunda toplayarak kafasını yana eğdiğinde gözlerimin içine bakması, dişlerimi o kuğu boynuna saplamamak için kendimi zorlamama sebep oluyordu. "Kaçıncı sınıfsın bu arada?" diye sordu konuşmak istediğini belli edercesine. Gürkan, üzgünüm koçum bu yarışın galibi benim.
"Son sınıfım. Sen?"
"Üçüncü sınıfım ben de. Bir yandan da KPSS'ye hazırlanıyorum yavaştan. Mezun olunca girecek misin sınava?"
"Hayır, öğretmenlik düşünmüyorum." Devlet memuru olan bir vampir gelini, dünyanın en absürt vampir kurgusu. Yazsam şimdiye çok satanlardaydım.
Leyla ile okuldan, akademiden konuşup sohbet ederken ona karşı vampir güdülerimin dışında erkek güdülerim ile de çekim hissettim.
Her şeyiyle güzel bir kadındı, divan şairi olup yüzündeki her bir ben hakkında gazeller yazma isteği uyandırtıyordu.
Kader senaryomuzu yazan eller ona karşı duymam gereken hisleri kalbime kendi elleriyle yerleştirmişlerdi, bir anda filizlenip açan duygularımın başka bir anlamı olamazdı...
.
Çok uzun bir bölüm değil ama devamlılığı sağlamak istedim, öpüldünüz 😽
YOU ARE READING
Sanat Para İçindir
Fantasi+18 Yayınevleri tarafından reddedilen bir yazar klişe öyküler yazmaya karar verir. Kendini bu klişe fantastik hikâyelerin içinde bulması dışında bir sorun daha vardır: Karakterlerin canına kasteden bir katil.