Bölüm 2 | Yalan.

1K 28 35
                                    

TW: Death, Suicide, Self-Harm, Blood, Birth, Meltdown, Funeral

Kontağı kapattı, arabadan indi ve ev'e doğru yöneldi.

Zihnindeki boşluk içerisinde boğulurken elinden hiçbir şey gelmiyordu. Karanlık onu hiç olmadığı kadar içine çekiyordu ve Alaz... Alaz artık adından bile emin değildi. Dünyası başına yıkılmıştı zaten, çoktan enkaz altında yaşamaya alışmıştı. Fakat içinde olduğu enkazın tekrar üstüne çökmesine hayatında hiç şahit olmamıştı. O, enkazından kendine bir "Ev" inşa etmek için çabalamaya alışıktı. Tekrar tekrar dener, hiç yılmazdı. Yorulduğunda bile illaki tutunacak birşey bulurdu. Ama artık boşluktaydı... ve boşluk var olmanın en sancılı hissiydi. İnsanı hiç olmadığı kadar boğulmuş hale getirirdi. Her fırsatta kişiyi ezer ve kendini öyle çaresiz hissettirirdi ki insan ölümü bile göze alırdı.

"Ölüm?" diye düşündü. "Ölmek. Artık var olmamak. Hayatta olmamak. Gitmek. Ölmek." çıldıracakmış gibi hissetti, göz yaşlarına hakim olmak son bir saattir hiç olmadığı kadar zor hale gelmişti. Ama dayandı.

Kapıya vardı ve geri kalan tüm gücünü kullanıyormuş gibi hissettiren bir şekilde kapıyı çaldı.

"Alaz bey, hoşgeldiniz. Buyurun." dedi güleryüz ile kapıyı açan yardımcı kadın. Alaz usul usul içeriye, salona doğru ilerledi. Şansına herkes salonda oturmuş minik Umut'larını seviyor, onunla ilgileniyordu. Umut, Rüya'nın kardeşiydi... daha doğrusu Rüya ile ortak kardeşleriydi.

..........

"Bir kardeş daha ha?" diye düşünmüştü öğrendiğinde... "Noldu baba! Ne düşündün? Çocuklarımın kardeşi benim yüzümden canına kıyarken 20 yıllık metresim onlar için yeni bir kardeş mi doğursun dedin! Ha? Cevap versene! Susma baba! Susma artık! Konuş! Yalvarırım konuş baba..." o anda hesap sormak istediğini iliklerine kadar hissediyordu. Nefret, öfke, kin ve en önemlisi tiksinti. Yoğunlukları ile onu mahveden duyguları ve Alaz. Hıçkırıkları arasında nefes almaya zorlanan Alaz. Göz yaşları boğazında birikiyormuş da, boğulmasına sebep oluyormuş gibi hissediyordu. Çaresiz. Tıpkı üç yaşında abisinin kıyafetlerini giyip her şeye rağmen annesi tarafından soğukta, minicik bedeni ile titremeye bırakılmış gibi hissediyordu.

Korunmasız, soğuk.

..........

Derin bir nefes alıp boğazını temizledi. Ardından konuşmaya başladı "Size birşey söylemem gerekiyor. Bebeği odasına çıkarırsanız daha iyi olur. Soru sormazsanız da sevinirim." ailesinin şaşırmış bakışları ve hareketsiz kalışı karşısında sakıncalı bir nefes verdi. Özellikle bir saat önce duydukları onu öyle bir hale getirmişti ki, hiçbir şeye sabrı kalmamıştı. "Böyle bakmaya devam mı edeceksiniz? Önemli birşey söylemem gerekiyor diyorum. Zaten önemli olmasa aile saadetinizi bozmazdım merak etmeyin." Herkesin bir şekilde hayatına devam ediyor oluşu onu hem dumura uğratıyor, hemde onlardan hiç olmadığı kadar nefret etmesini sağlıyordu. Her şey olup bitmiş gibi davranmaları içini yakıp kül ediyordu. Ailesi artık midesini bulandırıyordu. Ve bu dayanması çok zor bir duyguydu.

Söylediği yapıldığında ve herkes oturmuş konuşmasını beklerken içi alev alevdi. Neden buraya geldiğini, sevgilisinin ölüm haberini daha kendi sindirememişken neden ailesi ile paylaşma gereği duyduğunu bilmiyordu. İçindeki ses mi böyle davranmasını sağlıyordu? Belki. Net bir cevabı yoktu bu soruya. Durdu, derin bir nefes alıp zor da olsa konuşmaya başladı "Sabah sahile gittim. Öğlene kadar oradaydım. Sonra beni bir numara aradı... yabancı bir numara... yani yabancı bir ülkeden ve-" konuşması annesi tarafından kesildi "Yoksa arayan-" "Sakın!" hangi soruyu soracağını tahmin etmek zor değildi ve Alaz biricik sevgilisinin adını bile duymayı kaldırabilecek kadar güçlü hissetmiyordu kendini. Tekrar konşmaya başladı "Telefonu açtım. Arayan bir kadındı. Londra'da bir hastanede çalışan bir hemşireymiş, öyle söyledi. Sonradan teyit ettim zaten, doğruyu söylemiş. Neyse... Beni biri hakkında bilgilendirmesi gerektiğini söyledi..." ailesinin bakışları derisini delip geçiyordu sanki. Nasıl söylenirdi ki? Bilmiyordu. Bilemezdi. Ama söylemesi gerekiyordu, bunu biliyordu. Etrafındaki meraklı gözlerin sahiplerini daha fazla bekletmeden konuşmaya devam etti "Asi... Asi Yıldırım." boğazına cam kırıkları saplanıyordu. Yutkunamıyor, hıçkırıkları arasında boğuluyordu. Olabildiğince derin bir nefes aldı "Asi... Ölmüş." Gözünden başlayıp yanağına yol alan bir yaş hissetti. Kalbi paramparça bir hal almıştı. Kırıktı. Tüm bedeni kırıktı ve bu hafife alınacak birşey değildi.

CiğerpareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin