Esir Karanlık

110 5 0
                                    


Ağustos ayının son günüydü.

Günlerden Pazartesi..

Saat akşam üzeri 5'i gösteriyordu.Saati öğrenen genç kız temposunu bir kademe daha arttırdı.Geç kalmaması gereken bir randevusu vardı.Geç kalmaması gerekiyordu çünkü geç kalması eve de geç dönmesi anlamına geliyordu.Ve bu durum annesiyle yaşanacak olan bir tartışmayı da kaçınılmaz kılıyordu.Biraz daha yürüdükten sonra köşedeki kafede kendisini bekleyen kız arkadaşı gözüne ilişti.Genç kız kafeye doğru ilerledi ve içeriye girdi.Küçük bir sarılma faslından sonra karşılıklı olarak oturdular.Yaklaşık 2 saatlik buluşma son bulurken kız çoktan evinin yolunu tutmuştu.10 dakikalık bir yürüyüşten sonra eve varmıştı.Çantasından çıkardığı,birçok anahtarın takılı olduğu anahtarlığından apartmanın anahtarını buldu ve kapıyı açtı.Apartmana girdikten sonra 3.kata doğru ilerlemeye başladı.Evinin kapısının önüne ulaştı ama kapının ağzına kadar açık olması içindeki endişe ve korkuyu ateşledi.Aklına gelen bir sahneyle irkildi.Babası dün bir telefon görüşmesi yapmıştı.Kızı yanlarına gidince paniklemiş bir şekilde telefonu kapatmıştı ama genç kız son anda bir şeyler yakalamayı becermişti:

''Elinden geleni ardına koyma...''

İçindeki korku gittikçe büyürken kız daha fazla dayanamayıp ayakkabılarından hızlıca kurtuldu ve salona doğru ilerledi.Paniğinden dolayı kapıyı kapatmayı unutmuştu.

     Salona bir adım atmasıyla olduğu yerde donup kalması bir olmuştu.Çünkü annesi ve babası salonun ortasında kanlar içinde yatıyordu.Kız karşılaştığı görüntüden dolayı acı ve feryadın hat safhaya ulaştığı tiz bir çığlık attı.Bu sırada göz yaşları sel olurcasına akmaya başlamıştı bile.Ardından kararan gözleri ve dönen başına daha fazla dayanamayarak olduğu yere baygın bir şekilde yığıldı..  

     Gözlerini açtığında odasına taşınmıştı ve yatağında yatıyordu.Ağrıyan başını bir eliyle ovuşturmaya başladı ve anında aklına gelen düşünceyle yatağından fırlayıp odasının kapalı olan kapısına yöneldi.Kapıyı açıp salona ilerledi.Salonun kapısına tutunurken içerideki polisler,teyzesi ve kuzenleri gözüne çarptı.İçeriye girdiğinde ise koltukta oturan komşuları gördü.Bir anda tüm bakışlar kendisine yöneldi.O sırada kendisine doğru bir polis yaklaştı ve destek olmak istercesine elini kızın omzuna koydu.Kızın boş bakışları bir şokun etkisinde olduğunu gösteriyordu.Polis memuru boğazını temizleyerek sorarcasına konuşmaya başladı:

''Alya Hanım ?''

Cevap yoktu.Şansını bir kere daha deneyerek kızın omzunu hafifçe sarstı:

''Alya Hanı...''

Genç kız sarsıntının etkisiyle kendine geldi ve bir şeyler mırıldandı:

''Annem,babam nerede onlar ?''

Mırıltısı gittikçe yükselirken polis memuruna acı ve öfke dolu bakışlar atarak devam etti:

''Nereye götürdünüz onları söylesene.Bir şey olmuştu,kandı her tarafları.Neler olduğunu anlatın bana !''

Kızın yükselen sesi ve titreyen elleri bir sinir krizinin habercisiydi.Bunu ilk fark eden kızın kuzeni olmuştu.Yanına yaklaşarak kızı sakinleştirmek için kollarının arasına aldı ve konuşmaya başladı:

''Sakin ol demek şu durumda söylenecek en saçma şey güzelim ama bunu yapmak zorundasın.Kendin için,lütfen...''

Kız kafasını kaldırarak genç adamın gözlerine baktı:

''Onlar iyi değil mi Derin ? Nereye götürdüler,niye bana söylemiyorlar ?''

Genç adam dolan gözlerini kızdan kaçırdı.Bu hareketi kızın içinin daha çok korkuyla dolmasına neden oldu:

''Gözlerime bak Derin! Neler oluyor ? Onlar...''.Bir an duraksadı çünkü soracağı sorunun cevabına henüz hazır değildi.Derin bir nefes alarak devam etti:

''Onlar yaşıyorlar değil mi ?''.Kuzeninin gözünden akmaya başlayan yaşlar bütün her şeyi anlatıyordu zaten...

''Alya,üzgünüm.Kaybettik...İkisini de...''.Duydukları karşısında inanamayan gözlerle kuzenine baktı.

Ölmüşlerdi.

Hayatındaki en değerli varlıkları artık yoktu.

İlk aşkı,kahramanı;babası yoktu.

Kuralcı,inatçı ama bir o kadar da iyi niyetli sırdaşı;annesi yoktu.

Bir anda kendisini kocaman bir uçurumdan yuvarlanıyormuş gibi hissetti.Kuzeninin kolunu eliyle sımsıkı tuttu.Boğazına bir yumru oturmuştu,konuşamıyordu...

Hayat bu kıza belki de en acımasız oyununu oynamıştı.Ve içerisinden çıkılamayan girdabına onu da çekmeye başlamıştı.

Yavaş yavaş...

Kız aklına gelen bir düşünceyle kapının önünde duran ayakkabılığa doğru ilerlemeye başladı.Bu sırada hala duyduğu şeylere inanmak istemiyormuş gibi kafasını sağa sola sallıyordu.Salondakiler arkasından endişeyle sesleniyordu.Ama hiç birine aldırış etmeden dış kapıyı açtı ve eğilerek ayakkabılığın altına baktı.

Ama yoktu.

Dün gördüğü,şu an da görmeyi umduğu ve kimin olduğunu bilmediği 'bıçak' gitmişti.

O sırada bir oyunun içinde olduğunun farkına vardı.

Ortada ne olduğunu bilmediği bir şeyler dönüyordu.

Çıkılmaz bir kuyunun içindeydi.

Tek başına...

Ve o kuyudan çıkmayı başarınca;

Ya 'karanlığa' esir olacaktı,

Ya da bambaşka bir hayata adım atacaktı...

Esir KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin