Öncelikle, hikayeyi hala takip eden var mı, bilmiyorum ve altı ay sonra yeni bölümü gelen bir hikayeyi okuyacak çıkacak mı, onu da bilmiyorum ama cömertçe okumaya devam ederseniz ve yorumunuzu esirgemezseniz çok sevinirim. Zor ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir sene geçirdim, bu yüzden hikayem bir süre, uzun bir süre, askıdaydı. Umarım yayınladığım bölümleri, yine aynı tepkileri alarak, mutlu bir şekilde yazmaya devam ederim. Okuyucu olmasa bile yazmaya devam edeceğim, onu da belirteyim.
Okuduysanız teşekkür ederim :)
Ertesi gün okulda pek de ilginç bir şey olmadı. Miku, her zamankinden daha hevesli bir şekilde benimle sohbet etti, Gakupo'yla terasta buluşup birkaç şarkı söyledik ve yine ruh gibi gezdim. Biri bana bir açıklama yapana kadar hem düşüncelerim hem de dış görünüşüm öyle kalmaya devam edecekti.
Bir hafta kadar sonra, Gakupo yaptığı tüm saçmalıklara rağmen beni neşelendirmeyi başaramamıştı. Somurtarak sordu: "Hala mı kızgınsın?"
"Ne?" diye sordum. Onu dinlemiyordum. Uzun bir süredir.
"Bak, Miku'nun neden orada olduğunu sana defalarca açıkladım, değil mi? Kaito'dan hoşlanmıyormuş ve onun duyguları için üzülmüş. Bu yüzden de benimle üzgün bir şekilde konuşuyordu."
"Peki neden o an sana çıkma teklifi ettiğini söyledin?" Bu soruyu uzun bir süredir sormak için bekliyordum.
Cevap veremedi. "Panikledim, yanlış anlayacağını düşündüm. Üzgünüm. Yalan söylememeliydim." Kafamla onayladım ve eski Luka olmaya karar verdim; artık herkes ruh sağlığımdan endişelenmeye başlıyordu.
Koluna sımsıkı sarıldım. "Özür dilerim ama emin olmak zorundaydım." Onu durdurdum ve direkt mavi gözlerinin içine baktım. Kalbim hızlandı. Dudaklarım yavaşça aralandı. "Seni gerçekten seviyorum ve sana gerçekten güveniyorum." Sonra ona sıkıca sarıldım.
Ayrılınca elimden tutarak tekrar yürümeye başladık. "Luka?"
"Evet?"
"Acaba Miku'yla konuşur musun? En azından Kaito'yla bir sohbet etseler olmaz mı? Kaito, gerçekten çok üzülüyor." Bana o mavi, hüzünle parlayan gözlerle baktığında gerçekten dayanamıyordum. Arkadaşı için çok üzüldüğü açıktı ve onu mutlu edecekse, Miku'yu kandırarak dahi olsa, buluşmaya götürecektim.
Odamın içine girip, penceremden onun gidişini izledim ve sonra pembe telefonumun üstüne atladım. Odamın içinde atletizm yapmak pek iyi fikir değildi galiba, ayağımı çarpmıştım ve çok acıyordu. Yine de bunu düşünecek zamanım yoktu! Gakupo acı çekiyordu, bu yüzden hızlı davranmalıydım!
Parmaklarım gözükmeyecek bir hızlı numarayı tuşladı, Miku da telefonu ikinci çalışta açtı. "Mikuçokacilbirkonuvarlütfenbanahemenyardımcıol!"
"Bakıyorum neşen yerine gelmiş," Miku, telefonun diğer ucundan keyifle güldü. "Senin için ne yapabilirim, Luka?"
"Kaito..." dedim yine çabucak konuşarak. "Gakupo çok acı çekiyor, Miku. Eğer Kaito'yla buluşursan ve onu reddedersen, herkesin rahatlayacağına eminim ama onunla tanışmadın bile..."
"Luka sana inanmıyorum. Böyle şeyleri nasıl söylersin? Berbat birisin, şu anda dünyadaki en kötü insansın!" Peşinden birkaç da küfür geldi ama bu tepkiye çok alışıktım; Luka ne zaman bana çok kızsa bu tepkiyi verirdi ki bana sık sık çok kızardı.
"Miku, biliyorum kötü biriyim ama lütfen. Bunca yıllık arkadaşına bir iyilik yapamaz mısın? Sana yalvarıyorum, lütfen," dedim gerçekten yalvaran sesimle. Miku, benim şu anki tek şansımdı.
"Senden nefret ediyorum," dediyse bile sesi düşünüyor gibiydi. İç çekti. "Pekala, bugün dörtte buluşacağız ve yarım saat sohbet ettikten sonra onu reddedeceğim, anlaşıldı mı?" Hevesle onayladım ve eski neşeli sohbetimize geri döndük.
Ama bilmiyordum ki Miku telefonu kapattıktan sonra yatağında uzun bir süre uzanıp benim için gözyaşı dökmüştü.
Bilmiyordum ki Gakupo yalan söylüyordu.
Bilmiyordum ki bu hikayenin adı sonradan yazdığım bir şarkı gibi "Lie" olacaktı, "Destiny Colors" değil.
Nereden bilebilirdim?
Sevinçe üstümü değiştirdim ve Gakupo'yu aradıktan sonra, buluşma yerine gittim. İçimden de neşeli bir şarkı söyledim. Masalarda birine geçip otururken hala yüzümde bir gülümseme parlıyordu. Gakupo benimle gurur duyacaktı, bundan emindim.
Miku ve birkaç dakika sonra Gakupo ve Kaito da kafeye girdi. Kaito ilk kez üniforma veya iş üniforması (galiba resmi bir çocuktu. Aptalca yaptığım espriye güldüm) dışında sıradan bir kıyafetle görüyordum. Kendine yakıştırmıştı.
Birazcık havadan sudan sohbet ettik. Kaito oldukça esprili ve nazik biriydi. Gakupo olmasaydı belki ondan hoşlanabilirdim bile. Aslında hayır, o zaman bile Gakupo'nun eksikliğini hissederdim bence.
Sohbetin sonlarına doğru, Kaito sorması gereken soruyu daha sormamıştı ama Miku eğleniyor gibi görünüyordu ve eğer öyleyse, bu bir sorun değildi.
Kaito bit espri da yapınca içten bir kahkaha attım. Diğer herkesin de böyle yaptığını görebiliyordum. Özellikle Miku. Bu da beni çok mutlu etmişti, Miku ona bakarken gözlerinin içi bile gülüyordu. Sanırım düğünleri de yakın bir zamanda olurdu.
Gakupo'ya zafer dolu bir gülümsemeyle baktım; o da karşılığında bana çok hoş bir göz kırpma hediye etti. Az kalsın kalbim ağzıma gelecekti.
Saat yediye geliyordu ve amaçsız sohbetimiz hala devam ediyordu. Miku ve Kaito'nun şikayeti yok gibiydi ama ben gerçekten çok sıkılmıştım. Ne zaman Gakupo'ya baksam, yüzü düşünceli bir şekilde Miku'ya dönüktü ve her ne kadar tepkilerini ölçtüğünü bilsem de, bu beni rahatsız etmişti.
Sonunda Kaito hamleyi yaptı.
"Gakupo, söyle artık şunu, Luka-chan uyumak üzere."
Kafamı hızla kaldırdım ve uyuduğumu açıkça belirten bir şekilde, hızlı hızlı konuşmaya başladım. "Uyumuyordum, gerçekten. Neyse, ne söyleyecektin?" Gülümseyerek Gakupo'ya baktım.
"Hiçbir şey," dedi Gakupo da gülümseyerek karşılık verirken. "Sanırım Kaito teklif edecekti." Ona uyaran gözlerle baktığını görebiliyordum.
"Sen söylemezsen ben söylerim, boşu boşuna bu kadar çok espri yapmış olmak hiç de komik olmaz." Gakupo'nun tüm çabalarına rağmen konuşmaya devam etti. "Miku-chan, Gakupo senden hoşlanıyor."
Gözlerim kocaman olurken kafamı hafifçe sağa çevirip Gakupo'ya baktım. Bu ne demek oluyordu. Gakupo'nun da dehşetle bana baktığını görebiliyordum. Hızla Kaito'yu susturmaya çalıştıysa da, Kaito durmadan devam ediyordu.
"Luka-chan'la çıkması da sadece seninle konuşabilmek için bir numaraydı, çünkü senin asla onunla çıkmayacağını tahmin etmişti. Eğer bunu yapabilecek kadar saf biri varsa, o da şu şahıstı." Eliyle bei işaret etti ve hemen ardından önündeki milk shake'inin üstündeki kirazı ağzına attı.
Gakupo hızla ayağa kalktı. "Bu doğru değil! Luka!.."
"Ah bir de, yüklü bir miktar üzerinde iddiaya girmiştik, seninle çıkıp çıkmayacağı konusunda. O kazandı. Ben yüzüne bile bakmayacağını düşünmüştüm. Belki seninle çıkmasında bu iddianın da etkisi vardır."
Kirazının çekirdeğini çıkarırken hala gözüm ondaydı. Sanki zaman donakalmış gibiydi. Neredeydim, ne yapıyordum ve daha önemlisi; ne yapacaktım?
Bakışlarım yavaşça Gakupo'ya döndü. Ondan, bunun Kaito'nun yaptığı şakalardan biri olduğunu söylemesi için bekledim ama sadece bana kederli gözlerle bakıyordu; beni sevdiğini düşünürken de aynı bakışları vardı, şimdi de. Demek ki hala duyguları yalandı. Yüzüm ifadesiz bir hal aldı ve Miku'nun bağırışlarına aldırmadan, ceketimi üstüme geçirip kafenin kapısından fırladım. Göz ucuyla, Gakupo'nun Kaito'yu itip peşimden geldiğini görebiliyordum.
Ama beklemeye niyetim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lie [Vocaloid]
FanfictionBoşluk üstüne boşluk. Artık ondan ayrı kalacak gücüm yok. Tek çare ölmek mi?