"L-Luka..." dedi Miku beni fark edince. Yüzümdeki donakalmış bakışı görmüş olacak ki, hemen hızlı hızlı konuşmaya devam etti. "Anladığın gibi değil," Gakupo'ya baktı. "Biz sadece..."
"Ne, Miku? Gakupo'ya ne anlatıyordun?" Tak kaşımı kaldırdım ve kollarımı göğsümde birleştirerek onlara bir adım yaklaştım. "Bana ne açıklayacaksın, ha Miku?"
Gakupo bir anda söze atladı. "Miku benden hoşlandığını anlatıyordu tam da," dedi Miku'nun şaşkın bakışları altında. "Ona senin, benim tek aşkım olduğunu söyledim."
"Miku? Sen böyle bir şeyi... Nasıl yapabildin?! Bunu en iyi arkadaşına nasıl yaptın Miku?!"
"Böyle bir şeyi nasıl yapmamı beklersin?!"
Ona sinirle ve göz yaşlarıyla baktım, ciddi olamazdı. Miku nasıl...
"Luka?" Miku, şaşkınlıkla gözlerini açıp bana baktı. "Bana inanmıyor musun?" Siniri bozulmuş bir şekilde güldü. "Ben seninle yıllardır arkadaşım, Luka. Bana değil de, bu uzun süre senin olduğunun farkına bile varmayan birine mi güveniyorsun?"
Bu esnada çalan ders zili, cevap vermemi engellediği için dua ediyordum. Hışımla dönüp sınıfa koşma-yürüme arası bir şekilde gittim. Sırama oturup seçeneklerimi düşündüm.
Miku iddia ettiği gibi bir ilan-ı aşk için orada değilse, neden oradaydı? Başka ne yapmak için gitmiş olabilirdi ki?
Gözlerimin önünden, milyonlarca ihtimal geçiyordu ve hiçbiri akla yatkın değildi. Miku ve Gakupo'nun bildiğim kadarıylamortak diyalogları bile yoktu. Diğer yandan Gakupo'nun söylediği şeyler, kulapıma o kadar yapmacık gelmişti ki... Belki de ben öyle olmasını istiyordum, bilmiyordum ama normal tavırları öyle değildi sanki.
Teneffüste ikisinden de savunma almaya karar vererek dikkatimi derse yoğunlaştırmaya uğraştım. Öğretmen arkasını döndükçe, orada olduğunu yeni fark ettiğim Miku, bana dönerek benimle konuşmaya çalışıyordu ama ona yanlış anlaşılması olanaksız işaretlerle, sonra detaylı bir şekilde konuşacağımızı anlatıyordum.
Teneffüse kadar dikkatim o kadar dağınıktı ki, tarih öğretmeni beni birkaç kez ikaz etti, ben yine de bacağımı sabırsızca ve asabice sallamaya devam ettim; bacağım sırama çarptıkça hissettiğim hafif acı, düşünmemi engelliyordu.
Teneffüs olunca Miku'yu tuttuğum gibi peşimden sürükledim. "Orada ne yaptığınızı bana hemen anlat, şimdi." dedim sert bir ses tonuyla.
Huzursuzca kıpırdandı, etrafına bakındı; fakat geçen uzun saniyeler boyunca, bir türlü konuşmasını toparlayıp da başlayamadı. Ben de ona dik dik bakıyordum ve bunun işe yaradığından pek de emin değildim.
"Ben oradaydım çünkü..." derin bir nefes aldı. "Onunla konuşmam gereken acil bir olay vardı." Kaşlarımı kaldırdım. "Kaito'yla ilgili."
"Ne olmuş Kaito'ya?" dire sordum sade bir şekilde.
"Ben... Onunla ilgili öğrenmem gereken bir şey vardı, hepsi bu." omuz silkti. "Abartılması gereken bir şey yok yani. Sadece konuşma..." diye mırıldandı kendi kendine.
Pek güvenmesem de, içimden bastıran ağır bir duygu, kes sesini ve onayla dedi. Böylece gülümsemeye çalıştım. Ama bunu Gakupo'ya da sormak görevimdi. İçimi kemiren merakı, geri ittirdim ve aramıza mesafe koymasak da, bir süreliğine uzak olmanın bizim için daha hayırlı olacağını düşünerek sınıfa döndüm. Günün geri kalanında kimseyle konuşmadım.
Eve giderken, arkamdan yetişmeye çalışan ayak seslerinin sudaki şıpırtılarını duyduğumda, dönüp bakmadım bile. Moralim o kadar düşmüştü ki, ne biriyle konuşacak haldeydim ne de balka bir şey.
"Luka!" diye bağırdı Gakupo. "Dursana!"
Durdum ve dönüp gönülsüz gözlerle ona baktım. Beni görünce anlık bir şaşkınlık yaşadı; bu halimi hiç görmediğine emindim. Cansızca gülümsemeye uğraştım. "Evet, Gakupo?"
"İyi misin?"
"Evet..." duraksadım, yalan söyleyecek gücüm var mıydı? En yakın arkadaşımın bana söylemekten kaçındığı bir şey vardı ve bu, çok büyük ihtimalle Gakupo'yla ilgili bir şeydi. Artık sınırlarımı zorlamaya gerek yoktu. "Değilim," dedim gözlerimden yaşlar akmaya başlarken. "İyi değilim, ben... Ben... Biliyorum... Bir şeyler döndüğünü biliyorum ama müdahale etmeye yetecek gücüm yok... Ben zavallıyım..."
Bir anda, önümden gelen soğuk hava kesildi ve yerini, sıcak bir omuza bıraktı; en çok ihtiyacım olan şeye. Gakupo'nun fısıldayan ve şefkatli sesi beni kendime getiriyordu.
"Luka, sorununu anlayamıyorum ama ben daima buradayım, yanında..."
Biliyordum ve ihtiyacım olan şey de buydu.
O yanımda olduğu sürece, ben de burada olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lie [Vocaloid]
FanfictionBoşluk üstüne boşluk. Artık ondan ayrı kalacak gücüm yok. Tek çare ölmek mi?