no one cant save me but you

197 40 43
                                    

"çıkabilirsiniz, pazartesi görüşürüz."

asık suratıyla çantasını usulca toplayıp, ayağa kalktı ve omzuna aldı minho. bugün şaka gibi gelse de okula gelmemiş gibiydi. ne bir kelime etti, ne de sırasından kalktı. arada esneyip bedenini rahatlatıyordu ama asla konuşmamıştı kimseyle.

dışarı çıkınca güneş gözünü almış ve bir süre etrafa bakmakta zorluk çekmişti. yine de öyle ilerleyip, okuldan çıktı gitti. iki gün buraya adım atmayacaktı.

önünden gelen kişilere dikkat etmeden yürüdüğünden, omzuna şiddetle biri çarptı geçti. sinirle durdu ve arkasına döndü. omzuna çarpan kişinin bilerek yaptığını anlamış oldu.

"kusura bakma," dedi yeonjun elleri cebindeyken. öylece ona bakıp iç çekti minho. saldıracaktı ona resmen ama saldırırsa kavga oluşurdu. bu kavga büyürdü ve olup olmadık yerlere gelir yine minho zararlı çıkardı. sonrasında da jisung'un kulağına gider ve mahvolurdu her şey.

"bir daha olmasın," dedi sadece ve arkasını dönüp usul usul gitti. arkasından şaşkınlıkla baktı kaldı yeonjun.

kaldırımda öylece yürürken okul binası iyice gözden kaybolmuştu. birkaç dakika sonra da geleceğini tahmin edemediği kişi korna basarak yanında durmuş, minho'yu korkutmuştu. sorunsuz bir şekilde eve gitmek istiyordu.

annesi onu şaşırtarak almaya gelmişti, az da olsa rahatlamıştı minho. fiziksel olarak olmasa da psikolojik olarak yorgundu ve bu hemen uyuma isteği uyandırıyordu onda.

"nereye?" diye sordu annesi, minho kapıyı açacakken. boş boş baktı yüzüne. "eve?"

"ben eve gitmiyorum, başak bir yere gidiyorum. seni görünce selam vereyim dedim." söylediği laf ile yavaşça elini kapıdan çekerken kendini yabancı gibi hissetti. "beni de bıraksaydın..." diye geveledi ve sessizce geri yürüdü. "iyi o zaman, görüşürüz."

"görüşürüz! eve gidince şu mezuniyette dans edeceğin kızı konuşalım!!" diyerek keyifle güldü ve son hız gaza basarak gitti. ardından kaşlarını çatarak baktı minho.

yine ve yine beyni yıkanıyormuş gibi hissediyordu. bu zamanlarda gerçekten birine ihtiyacı oluyordu insanın, yoksa git gide büyüyüp duygularını köreltebiliyordu.

hevesi kırılmış çocuklar gibi (ama sızlanmadan) yürüyordu yine. bir an önce varsam da uyusam, diye düşünüyordu.

"böyle saklanırsan hep, nasıl buluşacağız?"

adımlarını durdurup, kafasını arkaya döndürdü. sabahtan beri görmek istemediği bir sürü yüz gördü fakat karşısında duran kişi ile beyni resetlenmişti resmen. bugün yaşadığı en güzel duyguyu yaşayarak gülümsedi sakince ve koşar adımlarla yanına gitti. "jisung! yanıma mı geldin? arkadaşların bir şey demiyor mu artık??" enerji patlamasına karşı güldü jisung ve iki kolundan tuttu hareket etmemesi için.

"sakin ol, yanına geldim evet. ayrıca kimse bilmesin istiyorum bunu, okul dışında seninle buluşmak daha iyidir diye düşündüm. kimse görmez ve sözümü tutarım." sevinçle gözlerine bakıp kafa salladı minho. beklenmedik şeyleri öyle çok seviyordu ki, gözleri bayağı parlıyor ve gülümsemesi hiç durmuyor.

"yemek yiyelim mi? aç mısın?" diye sordu jisung yürümeye başlarlarken. minho hevesle kafa salladı. aç değildi, hiç. iştahı yoktu ve yerse bile çıkarırdı. ancak şu an böyle düşünmüyordu. "evet, açım."

-✬-


"ondan sonra pembe saçlı çocuk o parmağı yiyor ve sukuna denen herif içine girmiş oluyor. mangasında güncele geldim ama mangaka sukuna'yı çok seviyor gibi..."

ugly prom queenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin