"pişt, hyunjin. hadi ama... hyunjin!" resmen sırtını kalemle delmeye çalışan felix'e öyle bir sinirlenmişti ki hyunjin... kıyamayıp küs kalamıyordu da ona, içinden küsüyordu hep. ancak felix neyse ki gönlünü alıyordu, küsmesine bile gerek kalmıyordu. "hyunjin, bayan kim duysun istemiyorsan dön bana."
"ne var..." bıkkınlıkla ona döndüğünde, istediğini almış gibi sırıttı felix. yüzünü ona yakınlaştırınca hafiften tedirgin olmuştu önündeki. "jisung'a baksana, arada bize bakıyor ve göz göze gelince telaşlanmadan çekiyor gözlerini. garip değil mi?" ikilinin gözleri pencere kenarında oturan ve hocayla konuşan çocuğa döndü aynı anda. hyunjin kafa sallayıp iç çekti umutsuz vakaya bakar gibi. "bırak şunu. ne hâli varsa görsün."
"öyle olmuyor, onsuz grup eksik gibi ama yaptığı piçliği de var. pişman olmuş mu diye sorsak mı dersten sonra?" arkasındakinin sorusu ile kaşlarını çatıp ona döndü. ne dediğini bilmezdi pek felix, ama şu an cidden saçmalıyordu. "sen mal mısın? bizi arkadan bıçaklayan birinin yanına mı gideceksin? pişmanım diyecek normal olarak... sen de inanacak mısın?"
"hayır! sadece... bilmiyorum hyunjin, ben hepimizi bir arada görmeyi seviyordum."
"ben de. ancak geçti o anlar artık, üniversiteye geçiyoruz. bırak şunun peşini," diyerek kararlı bir şekilde döndü önüne.
öylece sırtına baktı kaldı felix. gerçekten istiyordu jisung ile konuşmak, hâlâ aklındaydı onun. ancak bir türlü adım atamıyor ve arkadaşlarına ihanet etmek istemiyordu. bu yüzden sessizce oturacak ve kendi hayatına odaklanacaktı.
hoca ile konuşmayı bitiremeden zil çalmıştı. sözünün yarıda kesilmesine izin veren hocasına bakınca iç çekti ve yerine oturdu jisung. "çıkabilirsiniz, diğer ders devam edersin jisung'cum." hocasına sahte bir şekilde gülüp, gözleri sağ tarafa doğru kaymıştı istemsiz.
felix ve hyunjin sanki yabancı gibi ne selam veriyorlardı ne de bakıyorlardı ona. böyle olmak o kadar koyuyordu ki jisung'a, her bir şeyi sorguluyordu. kendini yokmuş gibi hissediyordu, sanki sınıfta tek jisung görünmez.
"seungmin mesaj attı mı?" diye sordu hyunjin. felix de kafa sallayıp önden yürüdü. "attı ama lia diye tutturuyor piç. sanırım derste birlikte soru çözmüşler." küçük kıkırtılarına karşı gülümsedi jisung. istemsiz olmuştu ve diğer ikili bunu fark etmemişti. sonuçta konuştukları konuyu jisung da biliyordu ama ses edemiyordu; ikisinin gideceği yeri ezbere gösterirdi ama yapamazdı şu an, derste nelerle uğraştıklarını biliyor ve seungmin'in de gruptan 'sıkıldım' laflarıyla bildirimlerini bok etmesine aşinaydı fakat hiçbirini jisung şu an yapamıyor, yapan arkadaşlarını görürken istemsiz kötü ve güvensiz hissediyor.
felix kapıda durdu ve hyunjin yanından geçip gitti. kafasını jisung'a çevirip dudaklarını araladı sanki bir şey demek istiyor gibi. jisung o kadar gerildi ki, uzun zamandır onlarla göz teması kurmuyordu. masumca felix'e bakıp ne diyeceğini bekledi, fazlaca heveslendi.
ancak felix gözlerini kaçırdı korkak gibi. yine yapamadı. fakat göz teması sağlaması bile büyük başarıydı. belki jisung bir adım atar da yazardı bir yerden felix'e... felix bunu istiyordu.
hızla hyunjin'e yetişmek için jisung'u arkasında bıraktı ve koşarak omzuna hafiften vurup ona katıldı. "insan bir bekler... ayakkabımı düzelttim."
"felix..." dedi hyunjin ama felix durmadı. "acımasızsın oğlum sen, habire arkanda bırakıyorsun beni."
"felix, bak."
"eğer o gün için dargın falansan söyle yani-"
"felix!! şuraya bak!" hyunjin'in yükselmesiyle nihayet susup kaşlarını çattı felix.