Kollarımdaki acıyla gözlerim aydınlığa kavuştu. Kollarımda ki iğne izleriyle göz göze geldiğimde şaşırmıştım, başımı kaldırdığımda gördüğüm yüze daha çok şaşırıyordum. Karşımda tüm yakışıklılığıyla duran Ares öfkeyle bana bakıyordu. Kaşlarını daha fazla korkmam için çatıp dudaklarını araladığında ben sadece onu izliyordum. Kömür siyahı saçları ve gözleri insanı en çok kendine çeken taraflarıydı bence. Gözlerinin derinliklerinde saklı bir şeyler vardı ama henüz çok erken olduğundan soramazdım. Boyu benim boyumdan baya bir uzundu, başımı kaldırarak bakmam gerekiyordu ayaktayken. Köprücük ve elmacık kemiklerinin keskinliği ona öfkeyi yansıtıyor olsa da nasıl merhametli ve samimi olduğunu biliyordum.
Sadece belli saat aralıklarında görüşüyorduk ve sonra onu hiç görmüyorum, burada yoğun işleri olduğu düşüncesi içerisindeydim. Onu kimseye söylemediğimden, kimseye nerede olduğunu soramıyordum. Her şeyi kendi içimde yaşayıp sonra uykuma dalıyor ve bir rüya olduğunu var sayıyordum. On üç yaşımdan bu yana sürekli görüştüğüm hatta ilk öpüştüğüm erkek oydu, onu öptüğümde yer yerinden sallanıyor, dünya benim oluyordu. Tek sorun o yanımdayken içimde bir şeyler tutuşuyordu, yanıyordum. Aşkından yandığımı düşünüyorum ama daha fazlası vardı.
Onu tanımaya başladığım andan itibaren sevmeye başladığımı anladım. Onu tanıyan herkes bir gün ona âşık olabilirdi çünkü o bunu hak ediyor. Sevmem ve ona böylesine bağlanmış olmam ne kadar kötü diye düşünüyordum ki odanın kapısının çalmasıyla gözlerimin önündeki tablo yok oldu. Daha yeni burada olan Ares şuan yok olmuştu, bu bir rüya mıydı? Kapıdan içeriye Afrodit girdiğinde artık onu eskisi kadar kendime yakın hissedemiyordum. Yalanların üzerine kurulmuş dostluğumuz çıtırdamaya ve yıkıma başlamıştı. Gözleri uykusuzluğunu açıkça dile getiriyordu. "Affedebilir misin beni?" Bu sorunun cevabı bende de yoktu. Her ne kadar onu affetmek istesem de yapamayacağımı biliyordum, bazen bazı şeyler olmuyordu. Başımı iki yana sallayarak gözlerinin içine baktığımda gerçek pişmanlığı gördüm. Biraz daha en azından bugün için pişmanlığını yaşamasını istedim. Arkasını döndüğü gibi koşarak çıktı odadan ve o gün sadece uzaktan izledi beni.
İdmanlara başlamış hepsini başarıyla tamamlamıştım. Ardından derslerime girmiş sınavlarımı geçmiştim. Yorgunluktan bitap düşeceğim sırada Roy yanıma gelerek konuşmak istediğini söyledi. Göle yakın bir yere yürürken aniden durdum ve dün yaşadıklarımın etkisinden çıkamadığımı fark ettim. "Ben orada konuşamam" Roy anlayışla karşıladığı gibi odama doğru yöneldi. Yatağımın üzerine oturup benim oturmam için de elini yatağa vurduğunda gidip işaret ettiği yere oturdum.
"Neden endişelisin bu kadar?" Soruları genelde biz sorardık ama o cevap vermezdi. Bugün bir farklılık vardı, emirleri, siniri, kızgınlığı yok olmuştu. Adeta karşımızda Roy değil de bir başkası varmış gibi. "Bilmiyorum Roy, herkes bir şey diyor ve ben neye inanacağım bilmiyorum. Güçlerim yok diyordum ve kendimi ona inandırıyordum, meğerse varmış. Ben bu güç ile dün kardeşim dediğim dostumu öldürüyordum. Kullanmayı bile bilmediğim güçler neden bana verildi. Dostum bana yalan konuştu, çocukluğumuzdan bu yana anlatabilecek onca zaman varken!" Sinirden titreyen ellerimi tuttu ardından avcunun içinde kıskaç yapıp nefesini verdi, üşümem ve titremem o anda geçti. Onunda özel güçleri vardı, belki de herkesin! "Kahretsin, Roy burada ki herkesin gücü var mı?" Sadece gözlerime daha derin baktı ve ben o an neler olduğunu anlamaya başlamıştım. "Şimdi küçük kraliçem savaş zamanı." Gözlerini gözlerimden yere diktiğinde öfkeyle ayağa kalktım. Her zaman bunu yapıyordu bana, geçerli bilgi yok, gerçekleri olduğu gibi anlatmak yok, hep gizli saklı cümleler. "Hemen şimdi bana her şeyi anlatır mısın, yeter çok yoruldum ben. Ne savaşından bahsediyorsun?" Öfkeme yenik düşüp onu kırmak istemiyordum ama artık ciddi anlamda tükenmişlik hissediyordum. "Sana her şeyi olduğu gibi anlatmayı istedim Tanya ama engellendim. Bazı şeyleri diyara döndüğünde ailenden duyman gerekiyor. Şuana kadar anlattığımız her şey doğru. Sen bir kraliçesin, su krallığının varisi yani geleceğisin. Güçlerini anne ve babandan alıyorsun, yani kral Leroy ve kraliçe Miranda'dan. Neden burada olduğunu defalarca kez söyledik, korunmaya ihtiyacın vardı ve kral Leroy bunu uygun gördü. Buraya ait değilsin ve bizler de senin ailen değiliz. Son bir gün kaldı gidiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez Kraliçe
FantasySaklı Kalan, diyarın yeni ve melez tanrıçası. Ruhların, gökyüzünün ve suyun hükümdarı. 5. Elementin sahibi aynı zamanda yaratıcısı. Yüzyılın ilk gizemli varisi, diyarın hükümdarı olarak geri dönüyor. Melez tanrıça 18 yıl sonra yeniden doğuyor ve diy...