Gözlerimi açtığımda her yerin kayalıklarla dolu olduğunu gördüm, acı içinde çığlık atan insanları, üstlerinde kayalarla yerlere yığılmış halkımı, beni büyüten insanlara yapılan zulmü. Kör olmak istedim o an ama imkânsızdı, kendi isteğimle olmayacağını biliyordum. Elim çektiğim acı yüzünden sembolümde gezindiğinde kanın elbiseme çıktığını fark ettim. Sembolüme bakmak istediğimde gördüğüm şeyle nutkum tutuldu. Çemberin etrafı oyulmuş, beş köşesindeki semboller kanla kaplanmıştı. Hem yanmış hem de kesilmişti. Kan durmadan akarken elimi sembolüme bastırdığımda başımı yukarıya korkakça kaldırdım.
Gece diyorlardı bu karanlığa, siyaha yakışacak tek isimmiş. Aralıklı parlayan küçük noktalara yıldız adını vermişler. Yıldızlar parlarmış en çok öyle demişlerdi. Baktığım yer gökyüzüydü, derslerini almıştım. On sekiz yıl sonra insanların altında yaşadığı ve sürekli gördüğü şeyi ilk defa görebilmiştim, bu da benim cezamdı. Doğum cezam.
Roy ve Afrodit hala aynı noktada duruyorlardı, güçleriyle bir şey yapabilecekken sadece seyirci kalıyorlardı. Zorlukla ayağa kalktıktan sonra yanlarına vardım. Kollarından tutup sarstığımda ikisi de hipnozdan çıkmış gibi görünüyordu. "Siz delirdiniz mi, neden bu insanları korumadınız?" İkisinin de cani olduğunu düşünmediğimden bir sebebi vardır diyordum. Sessizliklerini korumaya devam ettiklerinde daha fazla dayanamayıp bağırmaya başladığımda emir almış gibi hemen insanları kurtarmaya başladılar. Roy güçleriyle hiçbir şey olmamış gibi insanları iyileştirdi. Afrodit ise taşıması için yardımcı oldu. Yanıma geldiklerinde yüzüme hiç bakmadılar, önümde diz çöküp "kraliçem" dediler. Melez bir kraliçenin önünde saygı gösterisi sundular ama ne fayda!
Gözlerim Ares'i aradı ama yine burada yoktu ya da yine saklanmıştı. Onun oyunlarından sıkıldığımdan artık umursamamaya çalışıyordum ama kalbim, kalbim çok acıyordu. Onu unutmak, görmeyi dilememek istesem de kalbim her zaman her yerde onu arıyordu. Buradan birlikte çıktığımızı ve ailemle beraber o sarayda birlikte yaşamayı diliyordum. Onunla olmayı düşledim hep, onsuzluğu düşünmedim bile. Şimdi anlıyorum da en çok onsuz kalacağı günleri düşünmem gerekiyormuş.
Düşüncelerimden adımı seslenmeleriyle çıktım, sert bir adamın sesiydi. Benim halkımdan olmadığı aşikârdı. Arkamı döndüğümde heybetli, uzun beyaz saçlara sahip yakışıklı bir adam gördüm. Üzerinde beyazlardan pelerin, beyaz gömlek ve beyaz pantolon vardı. Pelerinin üzerinde mavi su dalgaları bulunuyordu. Yanında bulunan gösterişli ve çekici kadın da ona çok benziyordu. Uzun tüllerle kaplanmış beyaz elbisesinin üzerinde mavi taşlar vardı. Kadının saçları da uzun ve beyazdı. Gözleri ikinin de mas maviydi, denizi andırıyorlardı. Ne kadar da uyumlu bir çift diye geçirdim içimden, hala birbirlerine aşk ile bakıyorlardı.
"Kızım!" Kadının bana doğru atılmasıyla yerimde sendelemiş olsam da dediği kelimeyle tavanın benim üzerime yıkıldığını hissettim. Annemdi! Benim annemdi o güzel kadın, bu gösterişli, muazzam kadın beni doğurandı! O, o sert, heybetli adam bir kraldı. O benim babamdı. Gözlerimden akan yaşlar durmak bilmezken puslu görüntülerin arasında Afrodit'i seçmeye çalıştım. Ağlıyordu, o da ağlıyordu. Ben gittiğimden, ailemle kavuştuğumdan ya da benden sonra yeniden o sefil hayatına dönecek olmasından ağlıyordu.
Olanların vücuduma yüklediği üzüntü ve adrenalinden güçsüzdüm, bir saniye daha dayanabilirdim olanlara. Bacaklarım titremeye başladıktan sonra vücuduma sihir giriyormuş gibi bir hisle olduğum yerde kapandı gözkapaklarım. Annemin, herkesin dillerinde dolanan o kraliçenin kolları arasında teslim oldum karanlığa. Gökyüzünde uçan kuşlar gibi hafif ve özgürdüm. Kendi bilincimde yaşama isteği doğduğunda onu hemen def ettim içimden. Ailemi bulmuştum ve artık her şey daha farklı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez Kraliçe
FantasíaSaklı Kalan, diyarın yeni ve melez tanrıçası. Ruhların, gökyüzünün ve suyun hükümdarı. 5. Elementin sahibi aynı zamanda yaratıcısı. Yüzyılın ilk gizemli varisi, diyarın hükümdarı olarak geri dönüyor. Melez tanrıça 18 yıl sonra yeniden doğuyor ve diy...