Kiri

11 3 0
                                    

   Odanın penceresinden içeri sızan günün son ışıkları, beyaz sıkıcı duvarları hoş bir şeftali rengine bürümüştü. Ilık bahar rüzgârında sallanan ağaçların gölgeleri tavanda dans ediyordu. Kiri en çok böyle havaları seviyordu. Pencereden dışarıyı izleyemediği günler, kendini günbatımının sıcak yansıması ile avutuyordu.
   Odanın kapısı açılıp, içeri orta yaşlı, kıvırcık saçlı bir kadın girdiğinde Kiri, her zaman olduğu gibi yatağında uzanıyordu.
   "Merhaba Martha." Genç kızın yüzü bir gülümsemeyle aydınlandı.
   "Nasılsın tatlım?" diye sordu Martha, genç kızın gülümsemesine karşılık vererek.
   "Bugün oldukça iyi hissediyorum."
   "Son birkaç gündür çok iyi gözüküyorsun," dedi Martha yatağa doğru ilerlerken. Kiri'nin doğrulmasına yardım ederken devam etti, "Uyumadan önce koridorda yürüyüş yapmak ister misin?" Martha mavi renkli bir ilaçla dolu küçük bir bardağı Kiri'nin ağzına götürdü. Kiri yüzünü buruşturarak ilacı içtikten sonra Martha, yatağın yanındaki masada duran su dolu bardağı Kiri'ye uzattı. Kiri, Martha'nın yardımıyla suyu içerken düşündü.
   "Bugün iyice dinlenmek istiyorum. Belki yarın. Belki bahçeye bile çıkarız." Hızlıca gülümsedi.
   "Ah, harika!" dedi Martha sevinçle. "Geçen bahar-"
   "Iy! İğrenç şeyin tadı ağzımda kaldı yine."
   Martha bardağı Kiri'nin ellerinin arasından alırken yüzünde şefkat dolu bir gülümseme vardı.
   "Bunca yıl sonra alışmış olman gerekmez mi sence de?"
   "Hayır," dedi Kiri kısaca. "Asla da alışamayacağım. Çünkü tadı hala ilk günki gibi, berbat."
   "En azından işe yarıyor."
   Kiri bundan şüpheliydi ama Martha'yla bu konuda konuşmak onu sadece üzerdi. Bu yüzden sessiz kalmayı seçti.
   "Bugün eve erken gidiyorum biliyorsun değil mi?" Martha yavaşça Kiri'yi yatağına yatırdı. "Gece yanına uğrayamam."
   "Biliyorum, biliyorum." Kiri gözlerini devirdi. Sonra yüzünde hafif bir gülümsemeyle ekledi, " Git ailenle vakit geçir, Martha. Ben iyi olacağım. Merak etme."
   "İyi geceler, tatlım," dedi Martha yüzünde endişeli bir ifadeyle.
   Kiri kafasını yana yatırdı ve hüzünlü bir gülümsemeyle, "İyi geceler, Martha," dedi.
   Martha arkasını dönüp kapıdan çıktı. Omzunun üzerinden genç kıza gülümsedikten sonra kapıyı kapattı.
   Çoğu gün içinde yalnız olduğu oda Kiri'ye her zamankinden daha sessiz geldi. Martha'ya yalan söylemişti. Daha iyi hissetmiyordu. Hatta her zamankinden daha çok ağrısı vardı. Gülümsemek bile acı veriyordu. Ama Martha'yı endişelendirmek istemiyordu. Ama şifacılar zaten biliyorlardı. Kiri'nin durumu günden güne kötüleşiyordu. Henüz umudunu yitirmeyen tek kişi Martha'ydı.
Martha, Kiri'nin hemşiresiydi. Kiri'yi henüz bebekken evlat edinmiş, kendi çocuklarıyla beraber bakmıştı. Dört yaşındayken Kiri hastalandığında ise çalıştığı şifa evine getirmiş, o günden beri de iyileşmesi için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Başlarda tedavi işe yarıyordu ama Kiri'nin durumu gittikçe kötüleşti. Martha, Kiri'yi yalnız bırakmak istemediğinden bazı geceler şifa evinde kalır, eve gitmezdi. Son zamanlarda Martha günlerinin çoğunu Kiri'yle geçiriyordu. Kiri, Martha'nın kendisinden umudu kesmesinin yakın olduğundan korkuyordu.
Kiri son aylarda yataktan çıkamaz olmuştu. Bazı günler pencereden dışarıyı izleyecek kadar iyi hissettiği oluyordu ama genelde zamanını tavanı izleyerek geçiriyordu. Ama son bir hafta Kiri için en zoruydu. Her geçen gün daha kötü hissediyor, gerçeği biliyor ama bir mucize beklemekten kendini alıkoyamıyordu.
   Güneşin batmasına bir saat kala, dışarıdaki kuşların tatlı sesleriyle uykuya daldı.
Gecenin en karanlık saatlerinde, sol tarafında bir sancıyla uyandı. Kıpırdandıkça batan, keskin bir acı. Etrafına bakındı ama bir şey göremedi. Pencereden yansıyan ay ışığı dışında oda karanlıktı. Karanlık ve sessiz. Bir süre sonra uykusu açılmış ve acı azalmıştı. Uyuşan bedeninde son hissettiği şey, yanaklarını ıslatan gözyaşlarının geride bıraktığı soğuk izlerdi.

   Gözlerini tekrar açtığında hızla geri kapadı. Alışık olmadığı kadar parlak ışığa alışana kadar kamaşan gözlerini kırpıştırdı. Ellerini kaldırıp yüzüne siper etti ve uzandığı yerden doğruldu. Etrafına baktığında gördüğü şey...hiçbir şeydi. Güneş gökyüzünde parlıyordu ama ortada aydınlatacak bir şey yoktu.
Aslında...kum vardı. Ama sadece kum vardı. Kilometrelerce, göz alabildiğine ve rahatsız edici derecede sıcak ve parlak, kum. Çöl?
Buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalıştı ama son hatırladığı şey...
   "Öldüm mü?" diye fısıldadı kendi kendine. Ya rüya görüyordu ya da delirmişti. İkisi de ölmekten iyidir.
   "Kemikler aşkına," dedi yorgun bir sesle ve konuşurken boğazının acımadığını fark etti. Yavaşça kafasını eğip avuçlarına baktı. Elleriyle yerden destek alarak ayağa kalktı. İleriye doğru birkaç adım attıktan sonra dizlerini büküp havaya sıçradı. Her hareketle canının yanmasını bekledi ama acı asla gelmedi.
   Göğsünde biriken heyecanına daha fazla engel olamayıp sıcak kumda daireler çizerek koşmaya başladı. Kendi kendine konuşup deli gibi gülüyordu.
   "Burası neresi bilmiyorum, umrumda da değil. Öldüysem de banane. Hiç bu kadar iyi hissetmemiştim!"
   İleri geri koşarken kendi ayağına takılıp düştü. Kesik nefeslerinin arasında hâlâ gülüyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra oturduğu yere yığıldı.

TERAGONOMIA (TR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin