"Kadife çiçekleri bu sene erken açtı."
Kiri gözlerini önündeki yabani menekşelerden ayırıp, Martha'nın bahsettiği çiçeklere baktı. Turuncunun farklı tonlarındaki kabarık yapraklarıyla Kiri'ye günbatımını andıran çiçekler, bahar melteminde tembel tembel salınıyor, sanki güzel havanın keyfini sürüyorlardı. Kiri'nin de bahçede olmasının sebebi buydu. Son birkaç gündür ağrıları azalmış, yataktan çıkacak kadar iyi hissetmeye başlamıştı. Hatta bugün bahçeye kadar Martha'nın desteği olmadan yürümüştü. Kiri'nin sağlığı konusundaki bu ani gelişme şifacıları şaşkına uğratmıştı. Öteki taraftan Martha, Kiri'nin sonunda tedaviye yanıt verdiğini düşünüyor, iyileşmesinin çok yakın olduğunu söylüyordu.
Kiri iyileşmeye olan umudunu uzun yıllar önce kaybetmişti. Şimdi tekrar iyileşmeyi ümit etmeye başlarsa, yaşayacağı hayal kırıklığının ağırlığı altında ezilmekten korkuyor, ama yine de güneşte parlayan çiçeklere bakarken gülümsemesine engel olamıyordu.
"Bu menekşeler ne zaman açtı?" diye sordu Kiri merakla.
Martha kaşlarını çatıp düşündü. "Birkaç hafta önce açmaya başladılar sanırım. Neden?"
"Şimdiye kadar çiçeklerin solmuş olması gerekirdi."
"Ah! Haklısın. Bu sefer iyi dayandılar." Martha Kiri'ye bakıp gülümsedi. "Belki seni beklemişlerdir. Geçen sene çiçeklerini görememiştin."
Kiri, geçen baharı düşünmemek için önündeki çiçeklere odaklandı. Yabani otların onu beklemiş olması düşüncesi içini ısıttı. Gölgeye oturmuş olduğu için o ana kadar farkına varmadığı güneş, yaban sümbüllerinin üzerine vuruyordu. Küçük yaprakları güneşte parlayan çiçeğe bakarken Kiri, rüyasını düşünmeden edemedi.
Çölün ortasında koşturduğu rüyayı görmesinin üzerinden tam bir hafta geçmişti. Kiri'nin mucizevi bir şekilde iyileşmeye başlamasıyla aynı gün. Bu yüzden Kiri ne kadar uğraşırsa ugraşsın, kendini onun sadece bir rüya olduğuna inandıramıyordu. Kiri'nin daha önce gerçek sandığı rüyaları olmuştu. Ama hiçbiri bunun gibi değildi. Ayaklarının altındaki kum, şu an oturduğu toprak kadar yumuşak, tenine değen güneş, şu an gökyüzünde parlayan kadar sıcaktı.
Kiri, kafasındaki düşüncelerden kurtulmak ister gibi başını iki yana sallayıp Martha'ya döndü. "Akşam yemeğinde ne var?"
Martha kaşlarını kaldırdı. "Saat daha beş."
Kiri sırıtmaya başladı.
"Acıktın mı yoksa?" Martha'nın gülümsemesi o kadar büyüktü ki, Kiri yanaklarının acıyıp acımadığını merak etti.
Sonunda Kiri kafasını salladı. Kulaklarının ısındığını hissedebiliyordu.
"Kemikler aşkına." Martha, Kiri'nin yanından kalkıp arkalarındaki kapıya doğru seslendi. "Linda! Kazanın altını yak. Kiri acıkmış!"
Açık kapıdan Linda'nın sesi duyuldu. "Yıldızlar aşkına, Martha! Gerçekten mi?"
Kiri, Linda'nın sesindeki sevinci - ve içerde ona katılan diğer neşeli sesleri - duyabiliyordu. Gözlerini hızla kırpıştırıp Martha'nın, ıslak kirpiklerini fark etmemesini umdu.
"Ne yemek istersin?" Martha kocaman mavi gözlerini Kiri'ye dikti.
Kiri düşünür gibi yaptı. "Belki patates," dedi Martha'ya sorar gibi bir sesle. "Sulu ve sıcak herhangi bir şey."
"Tamamdır." Martha koşar adımlarla bahçeden içeri girdi. Kiri'yi dışarıda yalnız bıraktığını fark etmesi bir kaç dakika sürdü. Sonra Molly gelip yemek hazır olana kadar Kiri'yle oturdu.
Molly, şifa evindeki en genç hemşire ve Kiri için arkadaşa en yakın şeydi. Bu yüzden rüyasını Molly'e anlatmak istedi ama fırsat bulamadı.
Yanında Molly varken Kiri asla sıkılmazdı. Bu şu demekti: Molly çok konuşur, konudan konuya atlar, yorulmadan saatlerce dedikodu yapabilirdi. Ama aynı zamanda Molly ile tek taraflı olmayan bir konuşma yürütmek imkansızdı. Kiri daha lafa giremeden Molly, kasabada yeni açılan kasaptan, annesinin almasına izin vermediği kırmızı saten kumaşa kadar kafasından geçen her başıboş düşünceyi Kiri'ye söylemiş, bir cevap beklemeden hoşlandığı çocuktan bahsetmeye başlamıştı.
Birkaç dakika süren çabaları sonuçsuz kalınca Kiri, pes edip yaban sümbüllerini izlemeye geri döndü.
O gece yatağında yatarken Kiri'nin aklında dönüp duran tek şey rüyasında gördüğü çöldü. Bir haftadır kafasını başka şeylerle meşgul etmeye çalışmışken bugün neden kendini sıcak kumları düşünmekten alıkoyamadığını bilmiyordu. Emin olduğu tek şey orayı tekrar görecek olmasıydı. Bütün benliğiyle, çok uzaklardan ona ulaşmaya çalışan sıcak, yabancı güneşi, ayışığının aydınlattığı odasının her köşesinde hissedebiliyordu. Uyandığında, kendini kavurucu güneşin altında uzanırken bulduğuna şaşırmamasının da sebebi buydu.
Asıl şaşırdığı şey başında dikilen kişiydi.
"Uyandın sonunda. Deli misin nesin, bu sıcakta güneşin altında yatıyorsun. Ölmeye niyetin mi var?" diye söylendi yabancı. Eğildiği için yüzünü kapatan koyu kahverengi saçları, neredeyse omzuna geliyordu.
Kiri kafasının yanındaki botlara bakarken adam Kiri'yi dirseğinden tutup, karşı koymadığı için zorlanmadan ayağa kaldırdı. Gerçi karşı koysaydı bile Kiri'nin çelimsiz haliyle, kayda değer bir direniş olacağı şüpheliydi.
Dengesini sağladığına emin olduktan sonra yabancı Kiri'nin kolunu serbest bıraktı. Kiri yere yığılmayacağından emin olmayarak yabancıya döndü. "Nerede olduğumuzu biliyor musun acaba?"
Adam, güneşte altın rengi parlayan gözlerini kısıp Kiri'yi baştan aşağı süzdü. "Kayıp tapınaktan biraz uzağız." Kiri cevap vermeyince devam etti, "Feldspar kuzeyde, Pumice güneyde kalıyor," dedi sırasıyla Kiri'nin sağını ve solunu işaret ederek. Söylediği şeyler Kiri için bir anlam ifade etmiyordu.
"Ama burası neresi?" diye ısrar etti. "Şu an neredeyiz?" Kiri iki elini açıp etrafı gösterdi. "Bu çöl, neresi?"
Adam kafasını yana yatırıp Kiri'ye anlamaz gözlerle baktı. "Çöl?"
"Evet, çöl."
"Çöl dediğin yer Teragonomia," dedi yabancı sert bir sesle.
"O da ne?" diye sordu Kiri. Rüya gördüğüne olan inancı gittikçe azalıyordu. Kabusa dönüşmemesini umalım.
![](https://img.wattpad.com/cover/370194014-288-k276063.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TERAGONOMIA (TR)
FantasyÖzgürlüğüne yeni kavuşmuş bir kızın, Teragonomia'nın gizemlerini çözüp, uzak krallıkları Kayıp Dünya'yla aynı kaderi paylaşmaktan kurtarmasının hikayesi.