Depresyon bir medeniyet hastalığıdır.

14 1 0
                                    

"Depresyon bir medeniyet hastalığıdır." 

Bu sözü ilk duyduğumda benim için hiçbir anlamı yoktu. Ama düşündüğümde asla başıma gelmez dediğim şey geldiğinde anlamıştım. Asla asla dememin ne olduğunu da o an anladığım gibi.

Depresyonu insanların ilgi çekmek için yaşadığını ya da şımarık oldukları için bu hastalığı kullandıklarını düşünürdüm. Öyle olmadığını anlamak bana fazlasıyla büyük bir tokat gibi gelmişti.

Anksiyete denen şey sadece popülasyonun bir parçasıydı ve insanların bunu gerçekten yaşadığına inanmıyordum. Belki bu yüzden karma denen şey beni bulmuştu. Ama hayır kimseyi hiçbir zaman bunu yaşadığı için yargılamadım ya da onlara "şımarıksın sana inanmıyorum" demedim. Asla böyle cümleler kuran biri olmadım. Şu an durup baktığımda nasıl böyle şeyler düşünebilidiğimi anlayamıyorum. Kimseye bir şey dememiştim ama düşünmek bile çok kötüydü. Eski düşüncelerim beni param parça ederken biri bilse neler hissederdi bilmek bile istemedim.

Belki de karma neyi yadırgıyorsan onu senin için hazırlıyordu.  Evlenmekle dalga geçip bir süre sonra evlenmek gibi ya da asla çocuk yapmayacağım deyip üçüncüye hamile kalmak gibi, ya da bir mesleği küçümseyip yaşamını sağlayan şeyin ileride o meslek olacağı gibi. Asla depresyona girmem mükemmel bir hayatım var deyip kendimi eve kapatmak gibi. İnsanların acılarını yadırgamak gibi...

Biz insanlar yadırgadığımız şeylerin parçalarıydık. Bunu en kötü şekilde yaşayarak öğrenmiştim.

-

Telefonumun sesi evin içinde yankılandığında beklemeden açtım. Bir an önce bitsin istiyordum şu olay. "Tae hadi artık bana her şeyin hazır olduğunu ve başlayacağımızı söyle sıkıldım beklemekten." Tae'nin konuşmasına izin vermeden atlamışım konuya. Sabahtan beri aptal bir olay için bilgisayarın başında beklediğim yetmiyormuş gibi hiç bir kelime bile yazamamıştım.

"Tamam tamam sakin ol. Şimdi ilk aday çıkıcak sen sadece tek tek izle onları. Onayladığın kişinin ismini bir yere yaz yeter."

Görmeyeceğini bile bile kafa salladım. Telefonu kapatıp bir yere attığımda adaylar da yavaş yavaş gelmeye başladı. Hepsini incelendiğimde hiçbirinin hayalimde ki insanla alakası olmayışı motivasyonumu düşürmüştü. O yüzden dinlememe kararı alıp iş bittiğinde herhangi birini seçip geçemeyi düşündüm. Bir umudum yoktu elbette ama belki demekten kendimi alamamıştım.

Elime kitabımı alıp kulaklığımı çıkarmadan yalnızca şu işin bitmesini bekledim.

Hepsi berbattı. İzlemesem bile hepsinin konuşmasından veremediği duygulardan bu olayı anlamak zor değildi.

Kitabın içine çektim kendimi bu işkence bitesiye kadar harika bir şeyler bitirmek bana iyi gelecekti.

Saatlerdir okuduğum kitaptan kafamı kaldırdığımda hiç ummadığım bir şey oldu. Duyduğum cümlelerle kalbimin tepki verdiğini hissettim. Birinin duyguları beni etkilemişti. Yüzünü görmesem de yazdığım kelimeler ağzından dökülünce donup kalmıştım. Diğerleri de aynı şeyi söylemesine rağmen o sanki ben yazarken ne hissettiğimi o karaktere ne duygular verdiğimi anlamış gibiydi. Biliyor ve ona göre oynuyordu.

Ekrana baktığımda donup kalmıştım. Hep hayalini kurduğum karakterin gerçeğinin daha güzel olması beni sarsmıştı. Benzemiyordu. Hiçbir özelliği benzemiyordu. Hatta o kadar zıtlardı ki kafamdaki kişiyle onu seçmem aptallık olurdu. Ama hissettiği duygu aynıydı. Yazdığım şeyleri hisseden birini görmek gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Taehyung bile ne yazdığımı anlamazdı ama hiç bilmediğim bu adam anlıyordu.

Kocaman gözleriyle sanki beni görmüş gibi ekrana baktığında nefesim kesildi. Benim orada olduğumu biliyor muydu? Beni mi hissetmişti? Bu kadar güzel biri  beni hissettiği için mi bakıyordu?

Son cümle ağzından çıktığında kalbim yerinden çıkacak gibiydi."Gözlerimin önünde ki herkesin gülümsemesi korkutucu geliyor."  (jimin-alone) 
O kelimenin ne olduğunu anlamıştı. Biliyordu niye yazdığımı biliyordu. Benimle aynı sorunları mı çekiyordu? Ya da oyunculuk olarak çok mu yetenekliydi? Bunun anlamı neydi? Yeni duygular hissetmem mantıklı mıydı? Derin derin nefes alıp atak geçirmemek için kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama biliyordum ki kesinlikle atak geçirecektim. Yeni şeylere alışkın değildim ve bu duygu bünyeme fazlasıyla ağır gelmişti. Ekrana bakıp çocuğun çıkışını izledim. Saygılıydı, kibardı hatta çok yakışıklıydı. Ekrandan tamamen çıktığında boşlukta hissetmiştim. Etrafında ki eşyalar hareket etmeye başlayıp başım döndüğünde o an atak geçirmeye başladığımı anlamıştım.

Yere çöküp geçmesi için kendi kendime yalvarıyordum canımı fazlasıyla yakıyordu bu duygu.
"Sakin ol Jimin. Geçti. Geçti. Sakin olmak zorundasın... Şu an değil... Şimdi değil..."
Kafamın içinde canlanan görüntülerin geçmesi için gözlerimi sım sıkı yumdum. Evdeyken her zaman atak geçirmezdim ya da hiç bu kadar yoğun bir atak geçirdiğimi hatırlamıyordum.

Atağımın bittiğini hissettiğimde yere yatıp bacaklarımı karnıma çektim. Ağlamak ve gülmek arasında ki o çizgideydim. Ağlamak istiyordum çünkü yeni şeylerden nefret ederdim, gülmek istiyordum çünkü bu yeni şeye bayılmıştım. Ellerimi sıkıca göğsüme sarıp sakinleşmesini hissettim kalp atışlarımın. Yavaş yavaş normal hızına döndüğünü hissettim. Gözlerimi kapatıp sadece o anı yaşamak istedim.

O kadar uzun süre öyle kalmıştım ki telefonumun çaldığını dördüncü defa tekrar aranmamda görmüştüm. Kendimi biraz daha iyi hissettiğim de taehyungu aradım. Kesinlikle bana çok kızacaktı.
"Jimin! Sabahtan beri seni arıyorum. Herkes senin seçtiğin kişiyi merak ediyor! Nereye kayboldun böyle. Ah izlemedin değil mi!?"
Taehyung durduğunda biraz düşünmek istediğim  o çocuğu seçmek istediğime emin miydim? Kimse anlasın istemediğim duyguları başkasına anlatırsa özel bir alanım kalır mıydı? Beni anlamıyorlardı ama onu anlarlarsa kırılır mıydım?

Her ne kadar onu seçmek istemesem de bu şeyleri tekrar hissetmek isteyen tarafım buna engel oluyordu. "Jimin orada mısın? İyi misin? Gelmemi ister misin? Lütfen artık bir şeyler söyle lanet herif! Korkutma beni!"
Taehyung'un endişeli sesi beni kendime getirdiğinde sesimi normal tutmaya çalıştım. "Son çıkan. İsmini hatırlamıyorum... O olsun."

İsmini duymamıştım. O an kimsenin ismini öğrenmek için bu kadar heycanlanmadığımı hissettim. Bu da benim için yeni bir duyguydu.
"Jeon Jungkook mu? Ah aslında onu pek beğendiklerini sanmıyorum? Emin misin jimin? Bak diziyi kötü yapmak için saçma sapan birini seçme bozuşuruz."

"Hayır! Hayır! O mükemmeldi. Nasıl böyle derler... Her neyse benim seçimim o Tae." Bir an herkesin onu beğenmemesini kişisel algılamıştım sanırım. Nasıl beğenmezlerdi!?

Taehyung'un şaşırdığına emindim. Birini bu denli savunduğunu görmeye alışık değildi.
"Tamam sen nasıl istersen. Akşam görüşürüz Jiminie bugün çok çalıştın biraz dinlen."

Telefonu kapatıp bir kenara attım. "Jeon Jungkook"  gerçekten beni nasıl bu kadar iyi anlamıştı... 10 yıldır düzenli hayatımda olan bazı şeyleri nasıl devirmişti bir kaç dakika da?

Merak duygusunu tekrar hissetmemi nasıl başarmıştı?

-

Öyle bir yazdım ki gören jungkooku uke falan sanacak JDLWÖDNKWMDME ama değil

Öyle bir yazdım ki gören jungkooku uke falan sanacak JDLWÖDNKWMDME ama değil

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
In uncertainty / JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin