ilkay, kenan
sokaktaki direk ışıklarının en az ulaştığı gölgeli bölgelere sirayet etmiş ot kokusu, akşamın sakinliği dolayısıyla tüm havada dolaşıyor gibi hissediliyordu. attığı her adımda sokak lambasından uzaklaşıyor ve bir diğerine daha çok yakınlaşıyordu. içindeki anlamsız kıskançlığın sebebini intikam duygusunu doyurmamış olmasıyla örtmeye çalışıyordu, keza midesinden gırtlağına doğru yükseldiğini hissettiği bulantı hissini de aynı şekilde.
kahvehaneden uzaklaştığı her adımla birlikte derin nefesler alıp veriyordu. tanıdık bir sesin arkasından gelip ona seslendiğini ya da omzundan tutup kendisine doğru çektiğini hayal etmekten başka bir şey yapamıyordu. bu istek öyle acınası hâle gelmişti ki artık hayal değil de bir dua gibi gözüküyordu. sanki dua kapıları ardına kadar açıkmışcasına anında gerçekleşen bu dilek dolayısıyla omzunda bir el hissetti. yalnızca kafasını çevirdi, yürümeye devam ediyordu. "yalan söylediğim için kusura bakma, kanka." tanıdık sesin sahibi kenan'dı ve şimdi ilkay ile birlikte yürüyordu. "bu yalan değildi ki." diye fısıldadı sesinin çıktığı kadar.
"yalandı. kızla birlikte olduğumu söyledim ve erkekle olup olmadığımı sorunca reddettim tüm söylediklerini, kızdım sana." kaşlarının uçları yukarıya doğru kalkmış, şakaklarından akan birkaç ter damlasıyla endişeli bir şekilde ilkay'ın yüzünü izliyordu. ilkay ise tam tersine, kenan konuşurken ona hiç bakmıyordu. "götten mi yiyorsun?" kızgınlığını ancak şakaya çevirebilirse yatıştırabilir gibi hissetti. "hayır, yediriyorum."
"iğrençsin." diye yanıtladı anında.
"kimseye söylemeyeceksin, değil mi?" durmuştu. o durunca ilkay da durmak zorunda hissetti ve karşı karşıya kaldılar.
"söylemem," üst dudağını içten ısırdı. "sadece anlamadım, şaşırdım. bilmiyorum ne düşündüğümü." kenan söyleyecek bir şey bulamamış gibi yalnızca onu izledi. "neden yapıyorsun bunu?"
"kızlarla birlikte olamıyorum," bunu ilk defa sesli bir şekilde itiraf etmek onun için oldukça utanç vericiydi ama sakladığı hâlde yakalandığı için bu durumdan sıyrılmasına yardımcı olacak her şeyi yapmaya hazırdı. "denemedim değil, yaptım da zaten. iğreniyorum sadece."
"dürüst olabilirdin."
"ilkay, kim bunu direkt söyler ki? geleneksel bir düzenimiz var, sana nasıl ben erkeklerden etkileniyorum diyebilirim?"
"bilmiyorum. haklısın." bunları hiç söylemek istemiyordu aslında.
"sen neden telefonumu karıştırdın ki?" diye sordu içten bir merakla."
"özür dilerim onun için," içine şüphe düştüğü ilk günden beri kenan'ın bir açığını aradığını itiraf edemezdi -ki telefonu o niyetle eline almamıştı zaten. "ibo'yla birkaç mesajına bakmak istiyordum. benim hakkımda konuştunuz mu diye merak etmiştim; daha doğrusu senin şu hırsızlık mevzusu hakkında aranızda ne döndü diye merak ettim. sonra farklı isimlerle kaydettiğin kişileri gördüm," açıklamaya devam etmek mide bulandırıcıydı. "hakan diye biri vardı. onunla olan sohbetine girince zaten," bakışlarını anlık olarak sokağa çevirdi. "öyle yani."
"şüphelendiğin için direkt bakmak mı geldi içinden?" zamanında onu reddetse bile ilkay'ın tam anlamıyla güvenmediğini biliyordu. "yani, evet. özelini karıştırdığım için özür dilerim." bu kadar pasif gözükmek istemiyordu. "sadece kimseye söyleme." sesi az öncekinden çok daha ciddiydi.
"ne kadardır böyle bu?"
"senelerdir."
"ne kadar?"