Uğultular... Her yerdeydiler. Bütün hücrelerinde hissediyordu, her ufak çınlayışın vücuduna iki misli yayılışını. Duymak istemiyordu, sadece karanlığına yakışır bir sessizlikti beklediği. Karanlıktan çıkmak istemiyordu çünkü gözlerini açmak bir bilinmezlikle karşılaşmak demekti ve o şuan buna hazır değildi. Nerede olduğuna dair bir fikir yürütemiyordu. En son ne olmuştu? Neden sert bir yatağın üzerinde yatıyordu?
Ve ayrıca başı çatlayacak derecede ağrıyordu. Kalksa iyi olacaktı ama kolunu kaldıracak gücü bile bulamıyordu. En azından gözlerini açabilirdi, evet sanırım şuan yapabileceği tek bu vardı. Uzun süredir kapalı durduğu için kısmak zorunda kaldı. Bir süre ışığa alışmak için bekledi. Ve sonra tamamıyla açtı. Beyaza boyanmış, boş denebilinecek kadar az eşya olan küçük bir odadaydı. Buraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu. Gözlerini tavana dikti ve kabartılara bakmaya başladı. Küçüklüğünden beri bunu yaptığını hatırlıyordu. En azından geçmişine dair aklında kalan çok az şeyden biriydi. Her canı sıkıldığında ya da kötü hissettiğinde ya duvara bakar ordaki kabartılarla hayal kurar ya da bulutlara bakardı. Hayal gücünün ona kurduğu oyunları seviyordu. Ve şuanda da ona bakan üzgün bir kız görüyordu duvarda. Yalnız,içine gömmüş acılarını,çekmiş dizlerini karnına sessizce ağlıyor. Kimse yok etrafında. Aslında o da yok. Ya da yok olabilecek kadar az ki varlığı...
Kendi hayal gücü bile ağır geliyordu bedenine. Bu yüzden kıza bakamadı daha fazla. Artık yatmamalıydı kim bilir kaç saattir bu durumdaydı. Doğrulmaya çalıştı ama kolları ona ihanet etti ve kalkamadı yattığı yerden. Birkaç deneme sonucu kolları güç kazanmış olacak ki kalkmayı başarabildi. Yastığını dikleştirdi ve yaslandı. Şimdi ne yapmalıydı. Bu ufak odada ne yapabilirdi. Etrafına bakınırken yatağın yanındaki komidinin üzerinde saati gördü.
14.36
Bu saate kadar nasıl uyumuştu?
Kalkıp bu odadan çıkmalıyım diye düşündü. Ve yavaş adımlarla kapıya ilerlemeye başladı. Kapının yanında boydan bir ayna vardı ve kendine bakamadan edemedi. Bu hali neydi? Gözlerinin altı çökmüş, yüzü solmuştu ve üzerinde hastane kıyafeti vardı. Hastanedeyse ona ne olmuştu.
Hızlıca kapıyı açtı ve geniş bir koridorla karşılaştı. Karşısında bir sürü sıralı kapılar vardı. Sola döndü ve yürümeye başladı. Uzaktan gelen televizyon ve konuşma seslerini duyabiliyordu. Hol gibi geniş yere geldi. Televizyon sesi buradan geliyordu. Epey geniş ve aydınlık bir yerdi. Fakat bu...bu insanlar neden böyle davranıyorlardı. Karşısında yerde tepinen biri vardı ve hemen onun yadında ona aşırı derecede -fazla aşırı- gülen biri vardı. Camın kenarında tek başına satranç oynayan birini de eklemek gerekiyor tabii.
Yoksa o bir akıl hastanesinde miydi?
Burası da neydi böyle? Hayatında görmediği insanlar, karşılaşmadığı kelimeler , karşılaşmadığı mimikler...
Ona bakan orta yaşlarda adamın gözlerindeki delilik belki de hiç kimsede yoktu. Ve şu an ona doğru gelen koca demir bir bilyeye karşı ne tepki vereceğini bilemiyordu.
Şaşkınlık... Korku... Hüzün... Pes ediş...
Gelecek olana acıya karşı kendini hazırlamıştı ki biri aniden önüne atladı.
"Ne yapmayı planlıyordun orda durarak?"
"Sende kimsin ve sana ne. Ne yapmak istiyorsam onu yapıyorum." Söylediği cümlenin saçmalığını fark etmesi maalesef ki ağzından çıktıktan sonra olmuştu.
"Naparsan yap yenilerle uğraşmak çok can sıkıcı zaten."
Deyip hızlıca koridora doğru yöneldi tanımadığı genç adam. Bir süre ona baktıktan sonra ona bilye atan adama döndü. Pis pis gülüyordu sanki hiçbir şey yapmamış gibi.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen. Bilye atmakta ne demek?"
"Ahahah... bana neden bilye attın diye soruyor. Kendine bakmıyor da... Nesin sen? Yüzün diğerlerinden farklı. Kirli yüzlü !" Son cümleyi tıslar şekilde söylemişti. Anlam veremediği cümleler karşısında ne yapacağını bilemedi. Elini kolunu saçma bir şekilde sallamaya başladı. Tam ne diyeceğini düşünürken sanki onu bu zor durumdan kurtarmak istercesine adını seslenen birini duydu.
"Derinn !"
"Ah efendim... Buyurun benim."
"Merhaba. Erken kalkmışısın. Aslında ben de tam odana gelecektim ki zaten keşfe çıkmışsın"
"Evet, biraz öyle oldu hemşire hanım."
"Gel bakalım ilaçlarını vereyim. Sonrada doktor beyin yanına gidersin."
Sadece tamam diyebilmişti. Konuşulacak o kadar cevapsız soru varken sadece bir tamam. Sorusuz ilaçlarını aldı ve hemşirenin dediği gibi odasına gidip yatağa yattı. Çünkü hemşire ıstırahat etmesini söylemişti. Bedenini yatarak dinlendirebilirdi elbet fakat ya aklı... Nasıl susacaktı. O buraya ait değildi. O burdaki o deli bakışları hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Ya da yapmışmıydı?
Lanet olası aklı neden bir şey hatırlamıyordu ki? Neden bu haldeydi ?
O dışardakiler gibi deli değildi. O aptal adam yüzünde ne görmüştü? Ne gözlerinde yaş, ne kafasının içinde sorular, ne de hayatında böyle insanlar istiyordu. Burdan çıkıp gitmek istiyordu. Rutubetli duvarlar aynı gözleri gibi nemliydi.
İşte saçma ismini seslenen biri daha. Doktor onu bekliyormuş. Gitmek istemiyordu.
"Ne var? Ben yokmuşum gibi davranamıyor musunuz? Hatta neden beni buraya getirdiniz ki? Bırakın bu koca dünyada küçük değersiz bir nokta olarak ölümü bekleseydim." Demek istedi ama ağzından yine ufak, kısık bir tamam çıkmıştı. Ağır ağır doktorun odasına gittiler. İşte artık öğrenebilirdi neden burada olduğunu.
"Hoş geldin Derincim. Nasılsın bakalım ?" Kırklı yaşlarında görünen adam gülümsüyordu. Gülünecek ne vardı ki !***
"Anne biraz beni dinlesen."
"Bu konuda konuşmaya hakkın yok küçük hanım ! Derhal odana !"
"Ama anne..."
"Anne yok ! Odana !!"
Küçük kız istemsiz bir şekilde ayaklarını sürüyerek odasına gitti. Yine bütün lafları ağızına tıkılmıştı. Ne zaman konuşmasına izin verilmişti ki zaten. Sinirle yatağına attı kendini. Ne annesi ne babası onu önemsemiyordu. Görünmezdi belki de. Tek arkadaşı kendisiydi, onu anlayabilen en iyi arkadaş... Görmezden gelmeyen belki de tek kişi.
Tatlı yanaklarından iki damla yaş süzüldü, kıyafetine düşüp yayıldı. Ardından hıçkırıklarını önleyemedi minik kız. Yine ordaydılar işte duvardan onu izliyordular. Duvarın pütürü bu sefer ona acıyarak bakıyordu. Ağlamak ona göre acizlikti. Ağlamak, gözyaşlarının arkasına saklanmaktı. Düşündükçe çıldırmak, ağladıkça hafiflemiyordu. Anılar yok olmuyordu. Ve şuan duvar onun acizliğine gülüyordu. Yalnızlığına gülüyordu. Gülünecek ne vardı ki !***
Sorusunu cevaplamak gibi bir niyeti yoktu. Nasıl olduğunu o bile tam olarak bilmiyordu.
"Geç otur şöyle."
Doktor, eliyle masasının önündeki kırmızı iki koltuktan birini gösteriyordu. Derin çekingen adımlarla koltuğa ilerledi ve istemsizce oturdu. Doktorun gülen yüzüne bakıyordu. Acaba içten bir gülücük müydü, yoksa ona güven vermek isteyen birinin gülüşü müydü ?
"Derin, öncelikle kendimi tanıtmak istiyorum. Ben doktor Murat. Bundan sonra tedavinde sana yardımcı olacağım. Seninle haftada bir konuşacağız. Bana ne derdin varsa anlatabilirsin. Benden çekinmene gerek yok. Ne kadar doktorun olsam da beni bir arkadaşın olarak görmeni istiyorum ve içinde ne varsa benimle paylaşmanı. İçinde ne kadar az şey saklarsan gelişmen için o kadar iyi olur. Anlaştık mı ?"Anlaşmışlarmıydı hiç bir fikri yoktu. Bu yüzden cevap vermeme hakkını seçti. Fakat kafasında onu kurcalayan bir soru vardı.
"Ben buraya nasıl geldim ?!"
Doktor bu ani çıkışa bir an şaşırdıysa da toparlanması uzun sürmedi çünkü bu sorunun geliceğini biliyordu.
"Derin'cim, bu sorunun cevabını vermek konusunda biraz tereddütlüyüm çünkü şuan zaten karışık olan aklını dahada karıştırabilir."
"Hayır, benim aklım karışık falan değil ve nasıl buraya geldiğimi öğrenmek istiyorum !"
Doktor biraz düşündü. Eninde sonunda öğrenecekti. Şimdi söylemenin bir şey değiştirmeyecekti. Çekmecelerden birini açtı ve içini biraz karıştırdıktan sonra kızın dosyasını buldu. Sesli bir şekilde okumaya başladı.
"Derin Demircioğlu. 17 yaşında. 160 cm. boyunda. Bir binayı yakacakken suç üstünde bulundu. Kaçacağı sırada binanın ikinci katının balkonundan atladı ve beyin kanaması nedeniyle hastaneye yatırıldı. 2 ay komoda kaldıktan sonra gözlerini açtı. Yakın zamanlı hafıza kaybı nedeniyle yaptıklarını hatırlamamaktadır. Önceden konulan şizofreni teşhisinden dolayı akıl hastahanesine kaldırılmıştır."
Arkadaşlar bu benim ilk hikayem 8. Sınıftan beri yazmak istediğim bir konuydu umarım beğenirsiniz. Yorum yaparsanız sevinirim. :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmurun Altında Islak Mıyım ?
Mistério / SuspenseBir gün gözlerinizi akıl hastanesinde açsaydınız ne hissederdiniz ? Bulunduğu duruma nasıl geldiği hakkında hiç bir fikri olmayan Derin, daha neler olduğunu anlamadan bir anda kendini hayatın gerçekliğinde bulur. İçindeki çelişkileri çözmeye çalışır...