Aradan bir buçuk saat geçmişti. Lucy aramaya çalışsa bile aramaları meşgule düşüyordu. Evim şehirden kısmen uzak bir yerde kaldığı için yol haliyle uzun sürüyordu. Ama 15 dakikaya burada olacağından emindim.Lily ile birlikte üst kattaki oturma odasında oturuyorduk. Televizyonda abuk sabuk bir çizgi film açıktı. Oyalanması için açmıştım, ancak dikkati dağılmış, ağlamayı kesmişti. Arabada öyle haykırarak ağlamıştı ki, şimdi susmasına rağmen artık gözlerindeki gözyaşı yanıklarını seçebiliyordum.
Geldiğinden beri tek kelime dahi etmemişti. Cebindeki küçük oyuncağını çıkartıp eliyle evirip çevirirken karşımızdaki büyük ekrana odaklıydı.
" Lily."
Yine bir şey demeden kafasını bana çevirdi.
" Acıktın mı? Bir şeye ihtiyacın var mı?"
" Annem yabancılardan yiyecek bir şey almamamı söyledi."
Yabancı.
Göğsümde yayılan bir acı hissettim. Kendi kızıma göre, ona zarar verme potansiyeline sahip bir yabancıydım. Nasıl bir cevap vereceğimden de emin değildim.
" Annen doğru söylüyor. Ama inan bana, ben istisnayım. Sana asla zarar vermem, tamam mı?"
Bir şey demedi. Sadece başını sallamakla yetindi.
Onunla konuşmak için kumandayla kanalı değiştirdiğimde mızmızlanarak bana döndü. " Ya niye değiştirdin?"
" Annen bu kadar televizyon izlemene izin veriyor mu?"
Hayır anlamında başını salladı. " Ona söyleme lütfen. Sonra parka gitmeme izin vermiyor. Söz ver söylemeyeceğine?"
Samimi ses tonu, ve tıpkı annesininki gibi olan aksanı kulağıma dolduğunda gülümsedim. " Söz veriyorum."
" Senin adın ne?"
" Atsushi. Annen hiç bahsetmiş miydi?"
Başını tekrar olumsuz anlamda salladı.
" Lily, babanın nerede olduğunu biliyor musun?"
Biraz şaşırarak bakınca babanın ne demek olduğunu biliyor mu diye sorguladım.
" Baba ne demek biliyorsun değil mi?"
" Annenin erkek olanı değil mi?"
Dediğiyle gülmeme engel olamadım. " Öyle. Herkesin bir babası vardır. Senin baban nerede?"
Aklıma onlarca düşünce akın ederken, vereceği cevap için sabırsızlanıyordum. Lucy ona babası hakkında ne demişti? Bir şey söylemiş miydi bile? Ya da başka bir adamı mı tanıtmıştı babası diye?
Bu düşünce yumruğumu sıkmama sebep olurken kızım çok geçmeden sorumu yanıtladı. " Bilmem."
Bu cevap hem içime su serperken hem de beni endişelendirmeye yetmişti. Lucy, her şeyimi verdiğim kadın, bebeğimin annesi, benden, kızının babasından bir kez olsun bile bahsetmemişti. Eğer bahsetmiş olsaydı şu an Lily için yok hükmünde olmayacağımı biliyordum.
" Ben babanın nerede olduğunu biliyorum."
" Cidden mi?"
Başımı salladım. Kızıl perçemlerini kulağının arkasına sıkıştırdım. Saçlarını okşarken aradığım ve en başta o testi istememe neden olan o tutamı buldum.
Siyah tutam, kızıl saçlar arasında adeta " ben buradayım" derken gülümsedim.
" Baban burada. Lily, senin baban benim."
Dört yaşındaki bir kıza bunu nasıl izah edebilirim bilmiyordum. " Neredeydin?" diye sorduğunda ne diyeceğimi de bilmiyordum. " Yanımızda niye değilsin?" diye sorarsa eğer buna da bir cevabım yoktu. Dört yaşındaki bir kız bunları merak eder miydi onu bile bilmiyordum.
Şaşkın mı yoksa mutlu mu olduğunu çözemeden bir eli benim bembeyaz saçlarıma gitti. Yüzüme düşen bir tutamı geriye çekti, simama daha yakından baktı.
" Ama hiç benzemiyoruz ki."
" Biliyorum. Sen annenin kızısın. Ama sandığından daha çok benziyoruz..."
Saçlarıma aykırı olan, yerini artık ezberlediğim siyah tutamı ona göstermek için kalan saçlarımı diğer elimle ensemde birleştirdim.
Lily'nin şaşırma nidaları kulağıma dolarken o da kendi kırmızı saçlarını geriye attı ve siyah tutamı buldu. " Bak bende de var."
" Biliyorum."
Bu bir genetik bozukluktu. Ve bu tür bozukluklar çoğunlukla ebeveynden çocuğa miras kalabiliyordu.
" Senin de gözlerin çekik. Bak onlar da benziyor."
Heyecanla elini gözlerime koyduğunda uzun zamandır hissetmediğim huzuru hissettim.
" Evet. Sen de japonsun, bak onlar da benziyor işte."
" Sen neden bizimle kalmıyorsun ki?"
Sorduğu soruya ne cevap vereceğimi bilemedim. Yalan söylemekten başka bir çarem mi vardı sanki? Ne olursa olsun, annesini kötü biri olarak görsün istemiyordum. Ne kadar öfkeli olsam dahi, onları gizlice izlediğim bir ay boyunca Lucy'nin ne kadar iyi bir anne olduğunu görmüştüm.
" Çünkü işim gereği Kanada'da çalışmak zorundayım." Bilerek kanada demiştim.
Lily heyecanla ayağa koltukta ayağa kalkarken düşmesin diye yavasça kolundan tuttum.
" Annemin ülkesi orası biliyor musun? Ben bebekken gitmişiz hatta. Ama çok uzakta değil mi? İşini niye orada yapıyorsun? Senin işin ne ki?" Art arda sıraladığı sorulara gülümsedim.
Ona " ben bir mafya üyesiyim." diyemezdim elbette. Hızlıca bir şey düşünmem gerekiyordu.
" Ben bir..."
Kendime biraz süre tanırken aklıma gelen ilk mesleği söyledim.
" Ben bir dedektifim."
•_•_•
seni anlıyorum atsushi sahsen ben de kunisimin bana bagırıp cagırmasını isterdim?? herkes ajans üyesi olmak ister ama olamaz kural bu