[4] you left me no choice but to stay here forever

20 5 2
                                    


" Konuşmalıyız. Ancak o şekilde Lily'yi görmene izin veririm."

Omuzlarımdan tutup beni kendinden uzaklaştırınca gülmeye başladı. " Senden izin mi aldım? Beyefendi konuşursak izin verecekmiş. Konuşmuyoruz, kızımı alıp gidiyorum."

Elimi saçlarıma geçirip ofladım. Cidden sabrım sınanıyordu.  " Canım, bu çocuğu leylekler mi getirdi? Birlikte yaptık ya? Babasıyım ya ben onun, kendine gel istersen."

" Anlamak istemediğin şey şu, Lily'nin düzenli bir hayatı var. Senin babalık gururun kabardı diye bunu hiçe sayar mıyım ben?" Elindeki çantasını sertçe yere fırlattı, parmaklarıyla siyah kazağının boğazını çekiştirdi.

" Haberim mi vardı amına koyayım? Haber mi verdin? Bir şey mi söyledin? Adam akıllı soru soracağım sen de cevaplayacaksın."

Kırmızı saçlarını ensesinde birleştirip derin bir nefes verdi Lucy. Saçları uzamıştı. " Neden cevap vereyim Atsushi? Neyimsin de ben sana cevap vereyim? Kuyruk acın ne ben anlamıyorum ki."

" Kızının babası olarak. Anlatabiliyor muyum? O kadar pişmanmışsın gibi bahsediyorsun ki, eğer o kadar umrundaysa bu benim kuyruk acım."

Öylece baktı sadece bana. Gözleri doldu yine. Bir şey söylemesini bekledim. " Hayır pişman değilim." demesini bekledim. Sessizlik, içinde öylece bana baktığı sessizlik vardı sadece.

" Pişmansın çünkü. Di'mi Lucy? Köpek gibi pişmansın. Madem o kadar pişmandın neden doğurdun kızı o zaman? Pişman olduğun sonradan mı aklına geldi?"

" Aldırmayı denemedim mi sanıyorsun?" Sesi titrememişti bile. Ne bağırıyordu ne fısıldıyordu. Mimik bile oynamıyordu yüzünde.

" Fark ettiğimde çoktan üç aylıktı. On haftayı geçmişti, aldıramazdım."

O an dank etmişti. O zamanlar ona sarılmama izin vermemesinin, yanımda üzerini değiştirmemesinin sebebi buydu. Bol giyiniyordu, seks desen zaten yoktu. Hepsi o sıralar kendini yavaştan belli eden karnını gizlemek içindi.

" Hastaneye gitme sebebin de buydu değil mi? Hastayım ayağına kontrole gidiyordun. Seninle gelmeme bile izin vermiyordun." Öfkeden çok hayal kırıklığı hissediyordum.

" Evet."

" Benimle hâlâ beraberken öğrenmiştin yani?"

" Evet."

Bu sefer ben göz yaşlarıma hakim olamadım. Çenemden aşağı akan yaşları da pek umursamadım. " Bu yüzden mi ayrıldın benden?"

Başını sallamakla yetindi. Gözlerini gözlerimden ayırmadı bir an bile. Orada yüzüme tokat gibi vurulan gerçeği kabul etmek zorunda kaldım.

Ben de, Lily de onun en büyük pişmanlıklarıydık.

" Onu bu kadar sevmiyorsan, neden ilk başta bana söyleyip ona sahip çıkmama izin vermedin? Beni bu kadar sevmiyorsan, neden bana öyle baktın? Neden bana her şeyinmişim gibi hissettirdin? Neden her şeyimişsin gibi hissetmeme sebep oldun? Madem o kadar pişmansın, neden?"

Elinin tersiyle kızarmış yanaklarındaki kurumuş göz yaşlarını sildi. " Her şeyimdin. Lily de benim her şeyim. O başıma gelen en güzel şey." Bunu söylerken tebessüm ediyordu.

" Ve sen de, zamanında başıma gelen en güzel şeydin. Ama, şansım olsaydı. Bunu değiştirmek için her şeyi yapardım. Lily'yi görmek mi istiyorsun? Gör. Onunla vakit mi geçirmek istiyorsun? Geçir. Ama sana yemin ederim, ona senin yüzünden zarar gelirse, seni de öldürürüm kendi mi de. Anlıyor musun? Çünkü senin bir parçası olduğun şey bir evcilik oyunu değil Atsushi. İnsanlar ölüyor. Sen onları öldürüyorsun. Ve senin yaptıklarını kızım öderse, şakam yok dediğimi yaparım."

Holdeki dresuarın üzerinden kül tablasını elime aldım.

" Bu yüzden gittin yani? Bu yüzden siktir olup gittin?"

" Onu başka nasıl koruyacaktım? Sen bir kangrendin, ben de seni kesip attım."

Kül tablasını sertçe yere attığımda ve parçalara ayrıldığında, o gözlerini kapatmaktan başka bir şey yapmadı.

" Çocuk korkacak. Hareketlerine dikkat et."

" Korkacağı kadar korktu zaten. Merak etme. Ya sen, sen benimdin. İhtiyacım olan tek şeydin. Peki sen ne yaptın? Sana en çok ihtiyacım olduğu zaman bana siktiri çektin. Hayatımı sömürdün sen benim! Ve komik olan da ne biliyor musun, sömürmene gerek bile yoktu. Benim tüm hayatım sendin zaten."

O siyah botlarıyla kırık parçaları kenara ittirip merdivenlere doğru ilerlerken, ben bacaklarımdan artık yeterince güç alamadığımı fark edip duvarın dibine çöktüm. Merdivenin son basamağına gelmeden ona seslendim. " Lily'yi nüfusuma alacağım. Tehlikeli olsun ya da olmasın. Ben onun babasıyım ve onun hayatında dış kapının dış mandalı olarak yaşamayacağım."

" Tamam Atsushi, tamam. Ne istiyorsan onu yaparsın." Sesindeki bıkkınlık sinirlerimi daha da bozmuştu.

Birkaç dakika sonra Lily ile beraber aşağı indi. Ben hâlâ duvarın dibine sinmiş bir haldeydim. Direkt kapıya doğru yönelmek yerine durduklarında onlara baktım.

" Lily, anneciğim babana görüşürüz demeyecek misin?"

Lucy'nin bunu demesini elbette ki beklemiyordum. Şaşkınlığımı üzerimden atamadan kızım annesinin elini bıraktı ve birkaç adımla yanıma gelip bana sarıldı.
" Görüşürüz, ben seninle oyun oynamaya geleceğim. Ama sen de gel bize tamam mı? Bebeklerimle oynarız."

Baba demiyordu, ama şu an bu bile yeterliydi. Elimle saçlarını okşayıp ben de ona sarıldım. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra tekrar annesinin elini tuttu. " Dikkat et, camlara basma Lily." Uyarımı ciddiye alıp annesine daha yakın yürüdü.

Lucy kapıyı açıp gitmeden önce bana döndü. " Telefon numaram zaten sende var. İstediğin zaman gelip Lily'yi görebilirsin. Ya da söyle ben getireyim."

Başımı sallamakla yetindim. Onlar da çıkıp gittiler.

•_•_•

çok seviyorum bunları

çok seviyorum bunları

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
house of balloons 卍, atsulucy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin