Küçükken her şey daha masum gelirdi insana. Ne güzeldi değil mi o günler? Ama maalesef bunların hiç biri benim için geçerli değildi. Küçükken herkes mutlu bir şekilde ailesini anlatırken, ben kenarda sadece onları dinlemekle ve susmakla yetinen küçük çocuklardan biriydim.
Ne üzücüydü değil mi, herkesin mutlu aile anılarını dinlerken senin bir köşede boğazındaki kocaman düğüm ile baş etmeye çalışman. Ama hiçbir şekilde üzgün olduğunu belli edememen. Sadece ve sadece gülümsemek zorunda kalmak. Çünkü başka ne yapacağını bilemiyorsun, çünkü kimse daha önce duygularını önemsemediği için göstermeyi bilmiyorsun.
Buna değersizlik denir, ailen ve çevren tarafından bir kere dahi değersiz hissedildikten sonra, kim ne kadar değer verirse versin asla değerli hissetmezsin. Değersizlik havuzunda boğulur durursun. Ne kurtaracak bir can yeleği vardır, ne de kurtaracak biri vardır. Kimse anlamaz boğulduğunu, hissetmez. Sadece tepkisiz ve umursamaz olduğun için seni yargılarlar.
Değersiz olduğumu hissettiğim, hatta tattığım o ilk gün dün gibi aklımdaydı. Sahi kim unutabilirdi ki? Hiç unutmam, ailem tarafından tatmıştım ilk kez, hiç beklemediğin insanlardan gelince şaşırır kalır insan. Bende öyle olmuştum. Adeta bir hiç gibi hissetmiştim, benim suçum, günahım olmayan bir olaydan dolayı azar işittiğim ve de sustrulduğum o gün; bir daha konuşmayacağıma, gereksiz hiçbir şeye çaba harcamayacağıma, başkalarını haklı olduğuma inandırmak için çabalamayacağıma dair söz vermiştim.
O zamandan sonra dilim lal olmuş konuşamaz olmuştum, hiçbir doktor dilime çare olamamıştı. Psikojik bir hastalıktı benimkisi. İstesem belkide konuşurdum bilemiyordum ama emin de değildim. Sesimi bile unutmuştum sessizlik içerisinde geçirdiğim onca yıl. Hiçkimse umursamamamıştı konuşmamamı, hatta sevinmiş bile olabilirlerdi. Annem susmaya başladığımdan beri hatta daha mutluydu, sanki sesim ona rahatsızlık veriyordu da duymamak mutlu etmişti. Bunu anladığım gün kıymetimin olmadığını anlayarak kendimi o sessiz kuyuya daha da bastırmıştım. Kimse umursamamıştı lakin. Bu en acısıydı.
İtilip kakılırdım sürekli üvey abim tarafından. Konuşmamı sevmiyor diye sustuktan sonra konuşmamamı saygısızlık olarak algılayıp daha da sert davranmaya başlamıştı. ''Konuşsana lan! Dilini mi yuttun?'' Derdi sürekli. Konuştuğumda ise tam tersi sesimi kesmemi söylerdi. Beni neden bir türlü sevemediklerini anlamamıştım, biyolojik annem ölmeden önce dediklerini bilirdim sadece hayal meyal.
''Sen çok güzel bir kız çocuğusun kızım, bu yüzden peşinde koşanlar kadar bir o kadar da seni kıskanacak olanlar da olacaktır. Sakın susma kızım, sesinin yettiği kadar konuş karşı çık. Bu hayatta ne istiyorsan başarabilirsin benim biricik kızım. Eğer ki bir gün yanında olamazsam sesini bastırmalarına izin verme. Güzelliğin kadar sesinde iyi kızım, onu da çalmak isteyeceklerdir. Ben sustum, ezildim ama sen sakın ezilme. Her umutsuzluğa düştüğünde bunları hatırla benim güzel kızım. Nerede olursam olayım her zaman seninle olacağım.''
Bunları hatırladığım an ise annemi uğrattığım hayal kırıklığından ötürü kendimi suçlar, cezalar verir ağlardım. Annemin benden istediği son şeyi bile yerine getirememiştim, güçlü duramamıştım. Benim zayıflığımdı bu biliyordum, hiçbir zaman annem kadar güçlü olamamışım. Evet kendine yapılanları sineye çeker susardı fakat benim saçımın teline zarar gelse kimse karşısında duramazdı.
Tek çocuktum diye belki bana olan sevgisi bu denli fazlaydı, ben daha doğmamışken bir erkek çocukları olmuş fakat hala bilmediğim bir sebepten dolayı ortadan yokolmuştu. Babam öldüğüne emin olsada annem asla inanmıyor, kaybolmadan öceki elinde ona dair kalan son küçüklük fotoğrafını yanından ayırmıyordu. Ölmeden önce bana söylediği diğer bir konu ise buydu, abimi bulmamı istemişti. O küçük bedenimle anlamasamda şu an baktığım, annemin bana vermiş olduğu abimin küçüklük fotoğrafı ile bakışıyordum.
Nerelerdeydin abi? Kardeşine çok kötü davradılar, sesini kestiler hissettin mi abi? Senin ne kadar zorluk çektiğini tahmin edebiliyorum ama bu sadece bir tahmindi. Sen beni daha iyi tanırdın abi değil mi, sonuçta ben daha küçücük, daha konuşmayı yeni sökmüşken sen 9 yaşındaydın. İyisindir değil mi abi şu anda? Ben değilim abi hiç değilim. Sürekli seni araştırıyorum abi, gitmediğim karakol, araştırmadığım bağlantılar kalmadı.
Gün geliyordu abi seni araştırırken bilgisayar başında uyuya kalıyor, gün geliyordu abi seni bulmaya çalışırken dışarıda haddimden fazla zaman harcadığım için eve gidecek taksi de bulamadığımdan güç bela eve ulaşıyordum abi. Kaç kez dayak yedim saymamıştım ama acı yetimi yitirmiştim. Başta üvey abim çok döverdi beni, sen de döver miydin acaba abi? Beni sevmeyip onun gibi kötü davranır mıydın? Bunlara cevap alamamak çok zoruma gidiyor abi.
Tüm bu yazılarım sana abi, bir gün seni bulduğumda sana anlatamayacağım için bunları yazıyorum. Ne de olsa ben dilsizim, sahi dilsiz olduğumu öğrendiğinde nasıl tepki vereceksin acaba? Benden tiksinmezsin değil mi abi?
İyi olman dileğiyle bunları sana yazan küçük suskun kardeşin ~N
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORENDA
Mystery / ThrillerIssız bir sokakta yürümeye benzerdi kayıp birini bulmaya çalışmak. Yürürsün, yürürsün ve daha da yürürsün ama yol o kadar karanlıktır ki önünü göremezsin. Takılıp düşersin vazgeçmeyip geri kalkar devam edersin. Tam bitti derken aslında daha yolun ba...