Taehyung Kore'nin en zengin ailelerinden birinin çocuğuydu, parasının verdiği ego yüzünden kendisini herkesten üstün tutuyordu. Bu yüzden sadece 3 adet arkadaşı vardı; Kim Sunwoo, Jang Wooyoung ve Hwang Hyunjin. En yakın olduğu arkadaşı Sunoo
Jeon J...
Yaklaşık 2 saat önce gelmiştik bu eve. Ev 4 katlı kocaman bir villaydı, ilk katında mutfak, misafir oturma odası, hizmetçi odaları tarzı şeyler vardı. İkinci katta ise misafir odaları vardı. Üçüncü katta Jungkook'un odası, Felix'in odası, ortak kocaman bir banyo - kimse kullanmıyor diye öğrendim - ve benim ve kızımın odası vardı. Tabii her odaya özel de ebeveyin banyosu vardı. Dördüncü ve son katta Hyunjin'in kaldığı oda, hobi odası ve yine kocaman bir banyo vardı.
Evin sıcaklığı çok iyiydi, hatta üzerimdeki pamuklu hırkayı bile çıkartmıştım. Kızım geldiğimizden beri asla kucağımdan ayrılmamıştı, şuan yatağımızın üzerinde beraber yatıyorduk. Yani o ağlamaktan gözleri yorulduğu için uyuyor, bense onun saçlarını nazikçe okşayarak yanında uzanıyordum.
Kapının kilidi birkaç kez çevrildikten sonra açıldığında yatakta yavaşça doğrulmuştum. Gelen Jungkook'du.
İçeri girdiğinde kapıyı tekrar kilitleyerek anahtarı cebine atmış ve yanıma gelmişti. Önce Mabel ile ilgili sorular sormuştu ancak sonra işin tadı kaçmıştı.
"Ne yer? Büyük yemeği yiyor mu."
Huzursuzluk ile yüzünü buruşturarak uyanan kızıma dikkat vererek onu kucağıma almış ve ağlamaması için sırtını ovalamaya başlamıştım. Sonra ise Jungkook'un sorusunu yanıtladım.
"Şey, çoğu zaman anne sütü ile beslenir ama bazen büyük yemeği de yiyebiliyor."
Jungkook ellerini takım elbisesinin ceplerine atarak bana biraz yaklaşmıştı. Sonra ise sorusunu tazelemişti.
"Birşeye karşı alerjisi var mı?"
Gözlerimi kaçırdım, ilk defa tavuk yedirdiğimiz zaman aklıma gelince boğazıma bir yumru oturmuştu. Birkaç kez yutkunduktan sonra sorusunu cevapladım.
"Tavuk... Tavuk yerse nefesi kesiliyor."
"Kaç yaşında?"
"İki buçuk. Kasımın on dörtünde doğdu."
Jungkook pencerenin önündeki kahverengi deri koltuğa doğru yönelip oraya oturmuştu. Sonra ise kafasını dışarı çevirerek dışarıyı izlemeye başlamıştı. Nereyi izlediğini merak ediyordum çünkü etrafımızda bir sahil dışında hiç bir şey yoktu. Sahil ise benim penceremin kadrajina girmeyen bir yerdeydi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Yani 'intihar' haberini aldığım gün hamileydin."
Önce içimden neden matematiğinin bu kadar iyi olduğuna karşı küfür ettim, sonra ise imali konuşmasına karşı yutkundum. Alt dudağımı ıssırarak ona hak verdim minik bir mırıltı ile.
"Anne..."
"Dur aşkım."
Kucağımda kıpırdanan bedenine gülümseyip sırtını ovaladım, sonra dağılmış saçlarına kokulu öpücüklerimi bırakarak Jungkook'a döndüm tekrar. O ise bana bakmadığı halde sanki ona baktığımı fark etmiş gibi söze girmişti. Korkuyordum bu psikopattan.
