part twelve

29 4 0
                                    

Taeyong's mouth

O gün gece çok geç saatlerde uyumama rağmen erken kalkmıştım.
Mutfağa inip arkadaşlarım ve kendim için güzel bir kahvaltı hazırladım. Herkes uyanmıştı Chenle'nın alarm gibi sesiyle zaten.

Taeyong: "Acele edin okula gideceğiz."

Haechan: "Hyung gece ödevlerimi yaptıracaktım odanda yoktun, nerdeydin?

Taeyong: "Ten'leydim·"

Yuta: "Çıkıyor musunuz?"

Yuta'nın sorusundan sonra ne diyeceğimi düşünür bir şekilde yüzüne baktım.

Taeyong: "Galiba."

Yuta: "Galiba mı? Yoksa hâlâ teklif etmedin mi?"

Başımı olumsuz yönde iki yana çevirerek bana bakan meraklı gözlere baktım.

Mark: "Salak mısın Hyung günlerdir onu sevdiğini söyleyip duruyorsun."

Taeyong: "Nasıl edeceğim ki?"

Biraz utanıp biraz da çekindiğimden Ten ile öpüştüğümüzü onlara söyleyemezken boş ama dolu, aynı zamanda da açılmış gözlerimle onlara baktım.

Doyoung: "O da senden hoşlanıyor mu?"

Doyoung'un söyledikleri üzerine Ten'in bana olan bakışları, gülüşleri geldi aklıma.
Ayrıca öptüğüm o yumuşak dudakları her düşündüğümde kendimden geçiyordum.
Tüm bunları düşünürken elimi enseme götürüp elime gelen saçlarımı okşarken yüzümdeki gülümsemeyi saklamaya çalışıyordum.

Taeyong: "Sanırım."

Jaehyun'un eli omzumu buldu ve tüm gamzelerini göstererek tebessüm etti.

Jaehyun: "Sen sevilmeyi hak ediyorsun ve o da seni seviyor, eminim."

Seviyordum tüm arkadaşlarımı, hepsi de her yönden eksik olan beni mutlu ediyorlardı.
Her zaman yanımda oluyor, beni destekliyorlardı.
Bunu bana annem bile yapmazken hep onlar yaptı.

Haechan: "Okula geç kalıyoruzz, Mark ile okula yürümek çok zorr."

Elimi Mark'ın saçlarına götürüp yumuşak saçlarını parmaklarımla okşadım.
Mark tatlı gözleriyle baktı.

Taeyong: "Kendine iyi bakmalısın, ayağın hemen iyileşmeli."

Mark: "Tamam hyung. Anneme düştüğümü söylemedim."

Taeyong: "Annem duyarsa beni siker."

Dediğimle gülmeye başladı. O güldükten sonra da herkes gülmeye başladı.

Okulda giderken aramıza Ten'i de aldık.
Arkadaşlarım ona bana davrandıkları kadar tatlı ve yakın davranıyorlardı.
Kıskanmıyordum tabiiki,
hoşuma gidiyordu.
O'na alışmaları beni mutlu ediyordu.

Mark'ı Johnny'nin sırtına alıp götürmesiyle daha hızlı varmıştık.
Küçükleri bıraktıktan sonra bizde okumuş olduğumuz okula ulaştık.
Ten ile yalnız kalamamıştık henüz.
Ama bugün mutlu görünüyordu. Onun etrafa saçtığı mutluluklar teker teker kalbime giriyor beni de mutlu ediyordu.
Gözleri de dudakları gibi gülümsüyordu.

Sınıfımıza girip yerlerimize oturduk.
Ten oturduğunda yanına oturdum.
O da yaptığım her hareketi izlercesine parlayan gözleriyle bakıyordu bana.

Oturmamla kollarını boynuma sardı,
bende soğuk ellerimi beline sardım.
O haldeyken kalbimin hızı nefesimi kesiyordu.

Ten: "Nasılsın?"

Taeyong: "Şuan hiç olmadığım kadar iyiyim."

Gülümseyince hilale benzeyen gözleriyle gözlerime baktı, bembeyaz teniyle parlıyordu yine.

Birkaç sıra önümüzde oturan Johnny'nin çaldığı ıslıkla gözlerim onu buldu , O'nun Ten'le aramızdaki şeyin bu derece ileri olmasına şahitlik etmesi beni mutlu etmişti.
Ve onun ıslığıyla dönen tüm arkadaşlarımızın da...

Ten biraz utanmış olmalıydı ki boynumdaki kollarını çekip oturduğu yerde kıkırdamaya başladı.
Pembe yanakları daha da pembeleşmişti.

O benden ellerini çektiği andan itibaren eksik hissetmeye başladım.
Hep sarılalım, hep gözlerime baksın istiyordum.
Geriye kalan tüm hayatımı öyle de geçirebilirdim ben.

Herkes öğretmenin gelmesiyle bizdeki bakışlarını ona yönelttiğinde Ten daha rahatlamış görünüyordu.

İçimde neden olduğunu anlamadığım kötü hisler vardı.
Bir süredir bu histen uzaklaştığımı düşünüyordum, neden bana tekrar uğradığını anlayamamıştım.

Gözlerim yanımda dersi dinlemeye çalışan Ten'i bulmuştu hemen.
Benim ona baktığımı farkettiğinde inci gibi bembeyaz olan tüm dişlerini göstererek gülüşünü sundu.

Masamdaki koluma başımı yerleştirdim ve yanımdaki yanımdaki meleğe bakmaya başladım.

Üzerinde ona aldığım pembe sweatshirt vardı. Normalde siyahtan başka renk giymezdi, kendini siyah ve karanlığa mahkum görüyordu.
Ama bugün beni çok mutlu ederek siyahlardan kurtulup yanaklarına benzeyen pembeyle gelmişti.

Bir erkeğe göre fazla güzeldi.
Ona dalıp gitmişken birşeyler anlatıyordu ama yüzünün güzelliğinden dinleyip de anlayamıyordum bile.
O anlatırken incelediğim yüzünün her zerresine tebessümlerimi sunuyordum. Konuşurken kıvrılan dudaklarını da öpmemek için zorluyordum kendimi.

O anda tüm kötü hisler beynimin içinden ayrılıp huzura bıraktı kendini.
Ona hayranlıkla bakıyordum çünkü tüm Sanat Eserleri böyle bakılmaya layıktı.






🐱🌹❤️❤️

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 10 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Taeten | White on BlackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin