part six

32 5 0
                                    

Ten's mouth

Bölümümüzün hakkını vererek dans ediyordu Taeyong.
Dans için ders almasına gerek olduğunu düşünmüyordum. Vücudu o kadar uyum içindeydi ki, şimdiye kadar hiç bu kadar güzel dans eden biri gördüğümü hatırlamıyorum.
Camın önüne oturdum, izledim.
Geniş odasının mor ışığıyla beraber, dansına minik bir köpeğin de eşlik ettiğini gördüm.
Taeyong köpeğin ona yaklaştığını gördüğünde durmuştu, dizlerinin üzerine çöküp sevmişti minik köpeği.

Dansını bitirdiğini düşünüyordum, siyah tişörtünü üzerinden çıkardı ve bütün vücudunu izlememi sağladı.
O kadar güzeldi ki, anlatılmazdı.
Aklımdaki sapıkça düşünceleri bir kenara bırakıp onun beni görmemesi için oradan kalkmam gerekiyordu.
İstemeyerek kalktım.

Odamı temizlemeye devam ederken gözüm sürekli o camdaydı.
Müzik eşliğinde odamı temizliyordum, aklım hep ondaydı...

Sabah çabuk olmuştu.
Aslında geceler hep uzun sürerdi benim için. Son zamanlarda biraz toparlandığımı düşündüm.
Hiç kalkmak istemediğim yatağımdan lanet olası alarm yüzünden kalkmıştım.
Uzandığım yerden kalkıp oturdum.
Odamda ve yatağımda rahat bir gece geçirdiğimi hissederek kalkıp üzerimi giyindim.
Hâlâ yiyecek birşey almadığım için mutfağa uğramadan kapıdan çıktım.

Benimle aynı anda çıkan Yuta ve Winwin'le beraber, yavaş adımlarda hem konuşup hem yürüyerek okula varmıştık.

Gelmişti bu sefer beklediğim kişi.
Günün ilk mutluluğuna sebep olan olaydı bu.
Yine kafasını sıraya gömmüş yatıyordu.
Yanında beni hissettiği an başını kaldırdı.
Konuşmayı ben başlatırım sanıyordum ama o benden hızlı başladı.

Taeyong: "Merhaba Tenn"

Ten: "Hoşgeldin Lee Taeyong, sıra arkadaşını fazlasıyla yalnız bıraktın. Hastaymışsın, nasılsın? İyi görünüyorsun."

Heyecanla düşündüğüm bütün kelimeleri sıraya geçirdim.
Yüzüne bakmak bile benim için bi hediyeydi sanki.
Taeyong güzel gülüşünü sunmuştu bana, nasıl bu kadar güzel olabiliyordu.

Taeyong: "İnsanlar bazen yalnız kalmalı Ten, bende öyle yaptım. Yorgun ve hasta hissetmem biraz bahaneydi."

Ten: "Bir dahaki yalnız kalma seansında bana da haber ver ki, seni bekleyip merak etmeyeyim."

Taeyong: "Özür dilerim Tennie, beni merak edeceğini düşünmemiştim."

Dediğinden sonra geniş gülümsemesiyle imalı imalı bana baktı.
Sert olmayan bir şekilde koluna vurdum o imalı gülümsemesini durdurması için.

Öğretmen sınıfa gelmiş, dans hakkında bilgiler anlatmaya başlamıştı bile.
Taeyong öğretmenin anlattıklarını dinlemiyor, getirdiği deftere karalamalar yapıyordu.

Ten: "Dinlesene Taeyong."

Taeyong: "Canım istemiyor ki."

Başını omzuma koyup birşeyler anlatmaya başlamıştı.
Ne anlattığını heyecandan duymamakla birlikte o an beynimin durduğunu hissettim.
Aynı zamanda kalbimin atışını parmaklarım da dahil vücudumun her zerresinde hissediyordum.
Gözlerimi kapatıp kalbimin biraz yavaşlamasını bekledim, ve kendime gelmeyi de.
Taeyong omzumda olan başını bana çevirdi.

Taeyong: "Ah, Ten, İyi misin?"

Yüzümü yüzüne çevirdiğimde yakınlık derecemiz en aza inmişti.
Gözlerim, gözleriyle dudakları arasında gezintiye çıkmıştı.
İkisi arasında kararsız kalmıştı.
Sonunda dolgun olan dudaklarına dalmışken, karnımın her yanında uçuşan kelebekler zevk veriyordu tüm vücuduma.

Bende bir gariplik sezdiğinde omzumdaki başını kaldırıp yüzüme baktı, çocuk gibi hatta bebek gibi bakmıştı.
Beni kolumdan tutup hafif sarstığında birşeyim olmadığını söyleyip gülümsedim, o da bana gülümsemişti.

Biraz öğretmeni dinleyip verdiği ödevleri not ettik.

Taeyong: "Bugün benimle dışarıya çıkar mısın Tennie? Çok sıkılıyorum."

Her konuşmamızda aramızda güzel, hoş ve garip bir etkileşim oluyordu.
Sanki ağzımızdan çıkan tüm kelimeler bizi birbirimize bağlıyordu.

Ten: "Evet Taeyong, çok isterim."

Hoşlanıyordum ondan, hatta hoşlanmanın biraz daha ötesiydi. Nedendi, Nasıl bu kadar çabuktu hiç anlamamıştım. Ama onu gördüğümde huzurlu hissediyordum.

Ben cevabımı verdiğimde sevinerek el çırptı.
Her hareketi gittikçe daha çok bebeğe benzerken ben karşısında eriyordum.
Her hareketi ayrı ayrı hoşuma gittiği için içtenlikle gülümseyerek bütün sevgimi belli ediyordum.

Derslerin bitimine kadar konuştuk, güldük, anlattık, dinledik.
Hatta ders aralarında bile devam ettik.
Konuşmalarımıza Jaehyun, Johnny, Doyoung, Yuta, Winwin ve Jungwoo da eşlik etmişti.
Onlar da çok eğlenceli ve çok tatlıydılar.

Yuta'nın Taeyong'a karşı yakın hareketlerini ne kadar kıskansam da arkadaşı olduğu için bu hislerimin üzerini örtmeye çalıştım.
Ayrıca Yuta, Taeyong 'a davrandığının 10 katı kadar fazla tatlılığıyla Winwin'e yakın davranıyordu.
Bakışları bile onu ne kadar çok sevdiğini anlatıyordu.
Gay olduklarını anlamamak mümkün değildi.

Çok konuştuğumuz için vakit hızlı geçmişti.
Son ders bitimi de gelmişti nihayet.
Doyoung bıkmışlıkla ama mutlulukla nefes verdi. "Sonunda tatil!"

Herkes çantasını almış günün yorgunluğuyla sınıftan ayrılıyordu.

Bende çantamı alıp omzuma geçirecektim ki, Taeyong oturduğu sıradan kolumu tuttu.

Taeyong: "Beraber gitmeyecek miyiz?"


🌹🐱♥️

Taeten | White on BlackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin