Ⅱ: Labyrinth

3 0 0
                                    

keyifli okumalar dilerim (*^-^*)



Echelon Akademisi, krallığın en ünlü ve prestijli eğitim kurumlarından biridir, tarihi derinliklere uzanan köklere sahiptir. Yüzyıllardır, bilgelik ve gücün merkezi olarak kabul edilen bu muazzam yapılar, bilginin ve büyünün yüceltildiği bir mekan olarak bilinir. Akademinin muhteşem avlusu, heybetli duvarlar ve tarihle bezenmiş sütunlar, ziyaretçilerini büyülerken, içeride eğitim gören öğrencilerin ruhlarına ilham verir.

Echelon, genç yeteneklerin aydınlanma ve güç kazanma yolculuğuna başladığı bir yerdir. Burada, savaş sanatlarından büyü bilimine, tarih ve siyasetten astronomiye kadar geniş bir yelpazede eğitim verilir. Öğrenciler, bilgeliği ararken, güçlerini keşfeder ve kendi potansiyellerini en üst seviyeye çıkarmak için çaba sarf ederler.

Akademi, öğrencilerin seviyelerini sayılarla belirlediği bir hiyerarşik sistemle işler. En üst seviyeler, en yetenekli ve başarılı öğrencilere ayrılmışken, en alt seviyelerde yer alanlar daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalır. Ancak, her seviyede öğrencilere eşit fırsatlar sunulur ve her biri kendi güçlerini ve yeteneklerini geliştirmek için desteklenir.

Echelon Akademisi, bilginin ve gücün kutsal bir tapınağı olarak kabul edilir, öğrencilerine sadece eğitim değil, aynı zamanda birer kahraman olma yolunda ilham verir. Akademinin koridorlarında yankılanan tartışmalar, araştırmalar ve keşifler, öğrencilerin ruhlarını besler ve onları aydınlanmış bir geleceğe doğru yönlendirir.

Akademinin dış kabuğunun bu olmasıyla birlikte bir de iç yüzü vardır. Rekabetin bol olduğu, zorbalığın kural olduğu bu akademide sayılarla sınıflandırma sistemi vardır. Okulun mevcut öğrenci sayısı 174'tür ve ilk 100'ün içerisine girebilmek öğrenciler arasında rekabete neden olur. Yetenek, zenginlik, unvan ve bağlantı bu rekabetin içerisine dahildir. Geri kalan 74 öğrenci ise bu iç yüzü ziyadesiyle tatmıştır. Bunlara maruz kalanların arasında Baekhyun da vardır. Baekhyun 14 yaşından beri bu akademidedir ve yakında reşit olacaktır. Akademinin katılım şartı için olan yaş sınırı 12'dir ve ailesi ve geçmişi hakkında hiçbir bilgi verilmeyen Baekhyun'a olan bu merak çok olmuştur. Ancak sonradan bu merak Baekhyun'un yeteneksizliği nedeniyle zorbalığa dönüşmüştür.

Günümüzde 16 yaşında olan Baekhyun, beyaz saç dipleri ve siyah saç uçları nedeniyle bir ucube olarak adlandırılmaktadır. Baekhyun ise buna rağmen annesi ve abi, ablaları için bu eziyete dayanmaktadır. Bu şatafatlı dünyanın içinde tek iyi kalpli olan Baekhyun'un hikayesidir.



Baekhyun, kulenin balkonunda oturmuş dışarıyı izliyordu. İnsanlar onu buradan göremese de o yerdeki karıncaya kadar görebilirdi. Görüşü iyi olsa da akademi derslerinde sorunları vardı ki bu onu büyük bir sıkıntıya sokuyordu. Notlarına bakan annesi her zaman ona karşı hoşnutsuzlukla bakar, burnunu kıvırırdı. Belki de ablaları ve abileri gibi annesi tarafından eğitilseydi böyle bir sorunla karşılaşmazdı. Gözlüklerini düzeltti. İyi bir görüşü olsa da bu gözlükler ona bir çeşit özgüven sağlıyordu. Zeki insanların altın kuralıydı gözlük takmak.

"Oh, burada mıydın?" Gelen kişiye baktı Baekhyun. Şifa gücüne sahip olan Lay. "Rahatsız oluyorsanız gidebilirim abi?" Bu kulenin kuralı kendinden büyüklere saygıyla hitap etmekti. Annesi Karina bir aile ortamı oluşturmuş ve çocuklarını disipline etmek için kurallar koymuştu. Bu kurallar neticesinde Baekhyun büyüklerine hem saygı ekiyle konuşmalı hem de abi ve abla demeliydi. Tabii saygı ekiyle konuşmanın sadece Baekhyun'a geçerli olması dışında. Nedendir bilinmez annesi Baekhyun'un diğer varislerle samimi olmasını istemezdi. Baekhyun bu durumu kalbinin kırılmaması için farklı şekilde yorumluyordu, her zaman.

"Hayır, sorun yok." Muhtemelen konuşmaları bu kadardı ki Baekhyun hızla gözlerini kaçırdı. Onların gözlerine bakmaktan rahatsız oluyordu. Çünkü bazen içlerini okuyormuş gibi hissediyordu. "Akademi nasıl?" Baekhyun kendine yöneltilen soruyu ilk başta anlamadı ki kendine yöneltildiğini bile düşünmüyordu. Çünkü her zaman konuşmak için ilk o adım atardı ancak karşılık gelmezdi. "Ah, iyi gibi." dedi Baekhyun tekrar gözlerini kaçırarak. Lay'in omzunu tutmasıyla irkildi. "Notlarını iyileştirmeye odaklan. Annen kızsın istemiyorsan." Lay onu cevapsız bırakarak giderken Baekhyun göğsündeki ağrının azaldığını hissetti. Lay onun göğsündeki morluğunu fark etmişti. Kazağının yakasını yukarı çekti. Ağrısı olmasa da morluk hala o bölgede hakimdi.

Güneşin son ışıkları, Paragon'un dağları arkasına yavaşça gömülürken, manzara adeta bir masalın içinden gelmiş gibi bir büyüye büründü. Ufuk çizgisinde, turuncu, pembe ve mor tonların muhteşem bir dansı başladı; gökyüzü, yumuşak bir perde gibi renklerin ışıltısıyla boyandı. Dağların silueti, gün batımının sonsuzluğa karıştığı bir manzarada belirginleşirken, etrafı sarıp sarmalayan sessizlik, doğanın derin nefes alışını duyumsattı.

Bu huzur verici an yemek vaktinin geldiğini söylerken Baekhyun balkondan çıkarak içeri girdi. Dönemeçli olan merdivenleri ağır adımlarla inerken bu anın bitmesini hiç istemedi. Çünkü yemek masasına ilk oturan her zamanki gibi oydu. Masaya yemekler yeni yeni konurken hizmetlilere selam verdi ancak bir karşılık alamadı. Bu durum yüreğinin burkulmasına neden olurken 12 varisin en küçüğü olan Sehun geldi. Baekhyun onunla daha önce hiç konuşmamıştı. Daha doğrusu o hiç Baekhyun ile konuşmamıştı. Baekhyun onun kendisinden iki yaş büyük olduğunu biliyordu. Son seçilen varisti. Baekhyun'un bildiği bir şey varsa o da abisinin oldukça havalı olmasıydı. Kendisi hala Echelon Akademisindeydi ve oldukça iyi bir ünü vardı. Baekhyun bazen bu duruma iç çekiyordu. O da hayran olunası biri olmak istiyordu.

Sıra sıra son seçilenden ilk seçilene doğru geldiler. Herkes geleceği zamanı bilir, kimse kendisinden küçük olanı beklemezdi. Yemekler masada yerlerini bulmuştu. Tek gelmesi gereken kraliçeydi. Baekhyun kendisinden birkaç metre uzakta olan boş sandalyeye baktı. Annesiyle uzaklığı bu kadardı. Oturduğu masayı izledi. Üzerine serilen beyaz örtüye rağmen masanın diğer masadan ayrı olduğu ince bir çizgiyle belliydi. Sahip oldukları masa 12 kişilik bir yemek masasıydı ve Baekhyun'un bir fazlalık olduğunu vurgulamak istercesine bir masa daha konulmuştu. Baekhyun kırılmadan edemiyordu ama kararlıydı. Hem bu masada hem de onların kalplerinde yerini bulacaktı.

Kraliçenin gelmesiyle ayağa kalktılar. Kraliçe hepsinin üzerinde gözlerini gezdirerek sandalyesine oturdu. Onun ardından herkes oturdu. "Yemeğe başlayabilirsiniz." Kraliçenin komutuyla herkes yemeye başladı. Baekhyun önünde bulunan yemeklerden kendi tabağına doldurmaya başladı. Önündeki tabaklarda hep sebze türü yemekler vardı. Baekhyun biraz et yiyebilse güzel olacağını düşündü. Ama hem uzaktaki tabaklardan istemeye utanıyordu hem de ayağa kalkmaya. İki türlü de bütün gözler üzerinde olacaktı.

"Gücün üzerindeki çalışmaların nasıl gidiyor, Kai?" Kai kendisine yöneltilen soru ile kraliçeye baktı. "Yeri ve Hwasa ablalarımdan yardım alarak yeni teknikler öğreniyor ve meditasyon yapıyorum." Kai umutsuzluk içindeydi. Herkesin iyi bir güce sahip olduğunu düşünüyordu ama kendisinin ışınlanmaktan başka özelliği yoktu. "Sabırlı olmalısın. Senin gücün, altı boş bir güç değil. Kendine güven. Ben sana güveniyorum. İkinci bir güç edinme konusunda zorluk yaşarsan Kyungsoo ile konuşabilirsin." Kai içinin rahatlatılmasının verdiği huzurla gülümsedi.

"Herhangi birinizin bir sorunu var mı?" diye devam etti Karina. Yemekte yapılan sohbeti severdi. "Yeri ablam etrafı çok dağıtıyor." Kyungsoo'nun ani itirafı Yeri'de bir şaşkınlık dalgasına neden olmuştu. "Sehun rüzgarıyla saçlarımı dağıttı." dedi Minnie de. "Çünkü ablam kulağımın dibinde sürekli ıslık çalıyordu." Sehun kendini hemen savunmaya geçmişti. Birbiri ardına gelen şikayetler kesilmezken Baekhyun ateşinin çıktığını hissetti. Krallığa karanlık çökmüşken Baekhyun görünen pencerede ayın yeni ay evresinde olduğunu gördü. Bu günlerde sürekli ateşi çıkar ve yataklara düşerdi.

"Akademi nasıl gidiyor Baekhyun?" Baekhyun dalgın bir şekilde annesine baktı. "İyi." Ateşi çıktığından dolayı yüzü kızarmıştı. Karina kaşlarını çattı. "İlaçlarını içmedin mi?" Geceleri rahat uyuyabilsin diye ilaç hazırlatmıştı annesi. Ancak çocuğu almayacak kadar sorumsuzdu. "İçmeyi unuttum efendim." Baekhyun kraliçeye anne diyemezdi. Eğer derse bu diğer varislerin kıskanmasına neden olurdu. Annesi öyle demişti. "Derslerin iyi değil, sorumluluklarını yerine bile getirmiyorsun. Ne yapacağım seninle? Biraz olsun abilerini ablarını örnek al." Baekhyun bütün azarlamaları kabul etti. Annesine karşı çıkamazdı. "Yediysen odana git." Doymamıştı ama ateşi yükselmeye başladığından yiyecek hali de kalmamıştı. Ayrıca herkesin içinde azarlandığından dolayı bir utanç da hissediyordu. Yavaşça kalktı yerinden ve hiçbir şey söylemeden oradan ayrıldı.

Baekhyun, içi boşluğun ve karanlığın sarmaladığı bir labirentin içinde kaybolmuş gibiydi. Her adımı, acı dolu hatıraların ve içindeki umutsuzluğun bir yankısı gibi yankılanıyordu. Labirentin duvarları, onun içindeki karanlık düşüncelerle bezeliydi; her geçen an, onun iç dünyasında biraz daha derinlere gömülmesine neden oluyordu. Her köşede, Karina'nın sert azarı ile 12 varisin soğuk bakışları, Baekhyun'u adeta bir suçlu gibi hissettiriyordu.

Labirentin içinde ilerledikçe, Baekhyun'un içindeki umutsuzluk ve çaresizlik giderek artıyordu. Sessizlik, onun içindeki kaotik düşüncelerin yankıları ile doluydu; her adım, geçmişin karanlık gölgelerini daha fazla hatırlamasına neden oluyordu. Labirentin karanlık koridorları, onun iç dünyasının karmaşık labirentlerine benziyordu; çıkışı olmayan, içinde boğulan bir karanlıkta kaybolmuş gibiydi. Belki de kaybolmalıydı. Kaybolsa herkes için daha iyi olabilirdi.

Kargaşa içinde olan düşünceleri arasından sıyrılarak yatağına uzandı. Normal bir günündeyken dünyaya ait olan her şeyi severdi. Ama canı acıyorken her şey ve herkes ona nefret edilesi gelirdi. Her zaman nazik olmalı, iyi düşünmeli ve elindekiyle yetinmeliydi. Uykuya dalarken gecesinin sakin geçmesini umdu. Çünkü rüyalarını ele geçiren karanlıklar vardı.

Baekhyun gittikten sonra yemeğe devam edilmişti. Kraliçe ise huzursuz olduğundan dolayı gitmişti. Masada sadece 12 varis vardı ve hepsi iç çekiyordu. "Bir akşamımız da güzel geçse şaşıracaktım." dedi Chanyeol her zamanki huysuzluğuyla. Sürekli yatağın ters tarafından kalktığından dolayı kraliçe en çok onunla uğraşmak zorunda kalmıştı. Onun yüzünden 7 yıl boyunca varis seçilememişti. "Bu çocuk neden sürekli kraliçenin gözüne batmaya çalışıyor anlam veremiyorum." dedi Minnie de abisine arka çıkarak. "Bu gece çok sesli olacak." dedi Sehun sıkıntıyla. Fakat ablasından uyarı aldı. "Kardeşinin acısına saygı duymalısın." dedi Yoona.

"Chanyeol abim ve Minnie ablam bir şey deyince suç değil, ben deyince mi suç? Woah, büyük haksızlık!" Kimse onu umursamadı. Chen yanında oturan abisinin omzunu sıktı. "Bu gece çok yorulacaksın abi." Lay şifacı olduğu için Baekhyun'un ateşli olduğu geceler başında beklerdi. O gün Baekhyun'un bağırışlarından kimse uyuyamazdı. "Bize de uyku yok." dedi Yeri. "Bu gece tapınakta Tanrı'ya dua edelim abla. Belki içindeki şeytan çıkar." dedi Yoona'ya Sehun. "Onun içinde şeytan yok." dedi Yoona. "Çünkü o şeytanın kendisi." dedi Chanyeol kızgın çıkan sesiyle. Herkes ona onaylamayan gözlerle baktı. "Kraliçe annemiz bu dediğini duysa üzülürdü." dedi Suho. "Karina hata yaptı. O çocuğu ilk doğurduğu an öldürmeliydi. Şeytanın tohumundan iyilik bekleyemezsin." Chanyeol kızıl rengi gözlerini hepsinin üzerinde dolaştırdı. "Hepiniz bana hak veriyorsunuz, biliyorum. O çocuk dünyanın sonunu getirecek."

"Dünyanın sonunu getirmesini elimizde mısırla izleyecek değiliz." dedi Kyungsoo. "Bizim de elimiz armut toplamıyor." dedi Hwasa. Yemeğin başından beri sessiz olan Xiumin konuştu. "Yine de o hala bir çocuk. Ona canavar gibi yaklaşmamalıyız." Ve kulede bir çığlık sesi duyuldu. "Başladı bizim mesai." dedi Minnie yemek masasından kalkarken. Lay kimseye bir şey demeden yemek masasından hızla ayrılırken diğerleri de teker teker kalktılar.

Bir yanda Baekhyun'un kuleyi sarsan çığlıklarına kulak kapatarak yeni güç üzerine çalışma yapan Hwasa, Yeri ve Kai vardı. Diğer yanda güçleri hakkında geliştirdikleri teknikleri birbirleri üzerinde deneyen Suho, Chen ve Kyungsoo vardı. Chanyeol ve Minnie birbirlerine karşı kılıçlarını kuşanmışken, Sehun ve Yoona'da gittikleri tapınakta Tanrı'ya Baekhyun için dua ediyordu.

Öte tarafta ise kardeşinin acısını derinden hisseden Lay vardı. Onun şifa gücü Baekhyun'un sadece birkaç saniye rahatlamasını sağlıyordu. Bu kadar güçsüz olması onu daha da hırslandırıyordu. Baekhyun'un içinde bir şeytan yatıyordu ve o bu şeytanı yenecekti. Eninde sonunda yapacaktı.

Ve öylece masasında önünde duran melek heykelini izleyen bir kraliçe vardı. En büyük kararsızlık da ondaydı. Oğlunu öldürmeliydi, insanlığın iyiliği için. Ama ya iyi sonuçlar alamasa ve Tanrı'nın öfkesine maruz kalsa. O bir kraliçeydi ama anneydi de. Kararını çabuk vermeliydi. Eliyle açık olan kapıya ışık huzmesiyle kapattı. Baekhyun'un çığlıkları artık kulağını çınlatmazken kararını vermişti. Şeytandan kurtulacaktı.



chanbaek aşkını nasıl alevlendirebileceğime henüz karar veremedim


bu arada bu da baekin saç rengi

bu arada bu da baekin saç rengi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



KULE •chanbaek•Where stories live. Discover now