Normal ve Basit Hayatım, Elveda

43 7 7
                                    

Sabah rüzgar tam da istedikleri gibiydi. Kıyafetlerini giydikten sonra kardeşleri ile uçurtma uçumak için en iyi yere döndüler.
Celbege, koltuğunun altındaki büyük kızıl uçurtmayı düşürmeden kardeşlerinin ellerinden tutarak büyük bir iş başardığını düşünüyordu. Ne de olsa enerjik iki kardeşe sahip çıkmak kolay değildi.
Hâlâ trenlerin geçtiği ancak terk edilmiş gibi görünen istasyonu hızlı adımlarla geçtiler. Hemen ardında eteğini mor menekşelerin süslediği tepeye tırmanmaya koyuldular.
Nefesini düzenlemeye çalıştı. Son zamanlarda daha çok kalbi sıkışıyordu. Sanki orada birkaç tendom düğüm olmuş da ne zaman kendini biraz zorlasa onu tutuyormuş gibiydi. Sanki "Bu şekilde atamazsın, böyle olmaz." diyordu.Sanki farklı bir şeyler olmalıymış gibi... Ne olduğunu çıkaramıyordu. Bir hastalığı olmadığını umarak ailesi dahil herkesten bunu saklıyordu. Kardeşleri küçüktü zaten, öğrenseler de yardımları dokunmayacaktı. Anne- babasını da endişelendirmek istemiyordu.
Çok tatlı bir gülümsemesi, güneşte hafifçe kızıla çalan koyu kahve saçları; gözbebeği civarında incecik kırmızı çizgilerle birleşen mora yakın gece mavisi gözleri vardı. Orta boylu sayılırdı. İnceceik veya pek kaslı da olmayan yapısını da ekleyip epey tatlı bir çocuk olduğunu söyleyebiliriz.

Otların rüzgârda gölün yüzeyi gibi dalgalanarak hareket ettiği tepeye çıktılar sonunda. Kardeşlerinin ellerini bıraktı. İki ufaklık neşeyle gülüşerek koşturdular. Yüzünde tatlı bir gülücükle onları seyreden Celbege ikizleri yanına çağırdı. Uçurtmayı havaya kaldırırken ipi çocukların eline verdi. Oğuş ve İlkiz beraber ipi kavradılar. Birbirlerinin gözlerine heyecanla bakarak üçten geriye saysılar ve aniden koşmaya başladılar. Celbege de 5-6 adım kadar onlarla ilerledi. Uçurtmanın elinde hafiflediğini hissettiğindeyse onu sakince rüzgâra emanet etti. Uçurtmanın kuyruğunun kulağının hemen yanından geçişini, kırmızı kumaşım yakın bir hizada süzülerek havada kalma çabasını, rüzgârda dengesini bulmasıyla birkaç saniye yer çekimi ve benzer dünyevi kuralları unutarak öylece asılı kalmasını, sonra ise rüzgârın itişi ve ipin yavaş yavaş salınışıyla özgürce yükselmesini izledi.
Derin derin nefes alarak temiz havayı huzurla içine çekti. Biraz ayakta kalmasının ardından önce bağdaş kurarak yere oturdu, en son da sırtını çimlere verdi. Gittikçe küçülen kırmızı noktayı gözlerken kardeşlerinin bıcır bıcır sesleri kuş cıvıltılarına, rüzgârla üst üste binen otların fısırtısına karıştı.
Celbege tam da hayallere dalmışken onca sesin arasından kulağına rahatsız edici bir ton fısıldadı sanki. İçinde şüpheli bir hisle birden kafasını kaldırdı. Yüzü artık her nasıl duyduysa sesin geldiği yere dönmüştü. Kaşlarını minikten çatarak hareket eden ufak figürleri anlamlandırmayı denedi. Gözlerine inen acıyla onları hemen yumdu. Gözlerini ovalarken acının dinmesiyle ister istemez buruşmuş olan yüzü tekrar düzeldi. Bir daha olan biteni anlamaya çalışarak çok ilerideki iki silüeti gözledi. Dağ çileği veya mantar toplayan komşular mıydı? Belki uzaklaşıp dolaşmayı seven iki genç? İçindeki ses farklı bir şey olduğunu söylerken ayağa kalktı. Giysilerinin çim lekesi olmadığına sevinerek üstünü silkeledi. Kardeşlerine onu burada beklemelerini söyledikten sonra geldikleri tarafın zıt yönünde tepeden aşağı indi. Yüksekli alçaklı ufak tepelere gizlenerek onlara yaklaştı. Kıyafetleri daha "özel" görünen iki adamın konuşmalarına kulak misafiri oldu:

- Onu buraya gömeceğiz, dedi ilki.

-Herhangi bir yeri seçsek de olurdu. İlla da ücra bir köşe bulmamıza gerek yoktu, dedi öbür kara sakallı.

- Emir böyle, diye onu yanıtladı ilki.
Celbege'nin 5 parmağının kalınlığındaki deri kemerini homurdanarak düzeltti. Hareket eden kılıcı, kabzasının içinde tıkırdadı.

Celbege dehşete kapılmış halde onları izlerken bir "beden" olduğunu tahmin ettiği adam boyunda bir kütleyi kazılı bir yere yerleştirdiler. Rüzgârın taşıdığı kanın kokusunu alabiliyordu. Burnunu ateş gibi yakarak geçen tanecikler sanki ciğerlerine de aynı etkiyle iniyordu. Ciğerleri ağırlaştı. Derisine yapışmıştı sanki. Ağzının ısındığını hissetti. Sebebini bulamadığı bir öfke derinlerinde büyüdü. Geriye dönüp haber vermeye gideceği sırada dengesinin kaybolduğunu hissetti. Bir duvara tutunmaktan yoksunmuş gibi sendeledi ve sol omzunun üzerine düştü. Adamların göremeyeceği bir noktada olsa da düşmek fazlaca ses çıkarmıştı. Korkusunun git gide büyüdüğü ve diğerlerinin dikkat kesildiği bir ânın ardından ikincinin "Kim var orada?" diye bağırdığını duydu. İki tahtanın birbirine sürtüşünün ve esnek bir şeyin gerilişinin ince sesini işitti. Kara sakallı adamın çantasındaki mavi tüylü oklardan birini yayına yerleştirip olduğu yöne doğrulttuğuna şüphe yoktu. Kimden emir alıyorlardı? Asil sınıftan olabileceklerini ima eden bir giyimleri vardı. Ama hayır, düşünmesi gereken bu değildi. Olduğu yöne yaklaşan, çimleri ağır çizmeler altında eğilip bükülüşünü duyuran dikkatli adım sesleri gelirken emin oldu: Onu da öldüreceklerdi.

Nereden aldığını bilmediği bir hızla ayağa fırladı. Kardeşlerine doğru döndüğü duraksadı. Oraya giderse kardeşlerine veya ailesine, belki de köydekilere zarar verebilirlerdi. Yutkundu. Tüm enerjisini buna vererek zıt yöne fırladı. Minik tepeleri siper almaya çalışarak var gücüyle koştu. "Bağırma" diye düşündü. "Kardeşlerini buraya çekeceksin"
Hızlı ve kesik nefesler alıp vererek ardına bakmadan koştu. Çevre coğrafyada büyümesinin avantajıyla takılmadan koşsa da adamlar deneyimliye benziyordu. Üstelik bacak boyları ondan çok daha büyüktü. Bu da daha hızlı olmalarına olanak veriyordu.
Kalbi ona en ihtiyacı olduğu anda sıkılmış gibi adrenaline uygun hızda atmayı kesti. Kısa bir sancının ardından yavaş ritmine devam etti.
Güneşin battığı yönde kalan büyük bir tahta kulüme gözüne çarptı. Son enerjisini kullanarak kendini oraya attı. Kapıyı arkasından çarparak kapadı. Dizleri titrediğinde eliyle pencere pervazında tutundu. İki büklüm kalmışken başı öne eğilmişti. Çevresinin görünüşü bulanıklaştı. İçine boğuk ve bozuk bir nefes çekip verdi. Görüşü bir miktar düzeldi.
Kapı onları tutmazdı. İyi olduğuna dair bedenini kandırmaya çalışarak girişle içerideki mekânı ayıran duvarı geçti.


O-HA.

EjderapiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin