Kendini iyi hissetmeyişinden dolayı şoku yüzüne pek yansımasa da birkaç saniyeliğine donup kalmıştı. Kulübenin(!) içi sandığından çok daha genişti. Bir duvarın önünde yalnız kendisi dururken karşı köşeye doğru yaklaşık 10 adım ileride yer alan büyük masa; üzerine yığılmış çeşitli şeyler yazılı ve çizili planların olduğu büyük kağıtlar, çevresinde ise yirmiden fazla insan.
Celbege'nin bakış açısı:
Kimileri benim gibi daha basit sayılabilecek insanlardı sanırım. Bazıları kısmen küçük alanların muhtarları veya valileri olmalıydılar. Ara grupta kalan başka bireyler de olmakla beraber bazıları resmen soyluydu. Ya da en azından saray çevresinde çalışıyor olmalıydılar. Bir tanesi elindeki liste olduğunu düşündüğüm kağıdı kaldırarak gözleri ile maddeleri taradı. Ardından geri bana bakarak "Sen "keyikçi" misin? diye sordu.
Kafamın içinde ışık hızında düşünceler dolandı. Dışarı dönersem ölürdüm herhalde. Burada kalabilirsem güvende olurdum sanırım. Omuzlarımı dikleştirdim. Kendimden çıktığına şaşırdığım emin bir tonla "Evet." dedim. Adam, aslında odadaki herkes beni dikkatlice süzdü. Kaç yaşında gözüküyordum. Olması gerekenden kesinlikle daha küçük göstersem de adamın benim bir keyikçi olduğumu düşünebileceği kadar inandırıcı bir yaş olmalıydı bu. Ne de olsa soruyu soran oydu.
Kardeşlerimin iyi olup olmadığı sorusu da içimi kemiriyordu.. Beni kovalayan katiller buraya girerler miydi? İçeridekiler yalanıma inanacaklar mıydı? Sonradan anlasalar ve beni zindana falan atsalar bile bunların elinde ölmekten iyi olurdu herhalde. Gerçi o da pek iyi olmazdı.
Tam onlara gerçekleri anlatmanın da mantıklı bir fikir olabileceğini düşünürken o iki adamın sessizce geldiğim yerden diğerlerinin yanına, biraz kuytuya süzüldüklerini dehşetle fark ettim. İçeridekiler onlara pek aldırmadı. Geçmeleri için kenara kaymaktan başka bir şey yapmadılar. Sadece gözünde yara izi olan kılıçlı katille anlık, ürkütücü bir bakışmamız oldu. Beni buracıkta öldürmeyecekti. Tabii uslu bir çocuk olursam. Burada olmaları onları pek rahatsız etmediğine göre şu toplantıda olmaları gerekiyordu. Az önce bir cesedi gömdüklerini bilseler ne yaparlardı acaba?
Sonunda başka bir adam başını kınayarak -muhtemelen beni- iki yana salladıktan sonra devam etmeyi teklif etti. Tedirgin olarak masaya yaklaştım. İnsanların ve özellikle o katillerin bakışlarını üzerimde hissederken sessizce yutkundum. Herkes benden (12 yaşında bir çocuktan büyük gösteriyordu. Birkaç yaşlı, genellikle orta yaştan insanlar, yirmilerinde olduğunu zannettiğim bazı genç yetişkinler ve onlardan küçük ama benden büyük duran bir asilzâde.
Soylu olduğunu söylemek hiç de zor değildi. Mükemmel giysisinden asil duruşuna kadar her şeyiyle asaletin kılıf giymiş hâliydi. Sonra başındaki tuğrayı gördüm. HADİ CANIM! Kumral saçlı dam olduğuna göre -anlatılanlardan bildiğim kadarıyla- bu küçük şehzade, namıdiğer Çelebi Bükrek'ti. Yakışıklılığıyla geçtiği yerlerdeki pek çok genç kızın kalbini çalması -abisi kadar olmasa da- sık anlatılan bir yönüydü. Fakat anlatılanlar bununla sınırlı değildi.
At üstünde kılıç kullanmakta usta, yayını germesiyle okunun hedefe varması bir olan, silahı ile tam isabetle atış yapmasını bilen; çokça dil öğrenmiş, tıp âlimlerinden dersler almış(Sınavlarını geçip geçmediğini bilmiyorum) önemli ve büyük binaların tasarımında mimarların yanında yer almış yetenekli ve zeki bir şehzadeydi. İnsanların onu çok sevmesinin asıl sebebi is yaptıklarıydı. Kentsemar'da bir ilim merkezi kurulmasına vesile olmuş, devletin çevresindeki bilim insanlarını âlimleri tek çatı altına toplayarak onları desteklemiş, mümkün olduğunca çok öğrencinin yetişebileceği bir kurum olmasını sağlamıştı. Güvenliğin ve birliğin sağlanması adına sınır şehirlere ufak süvari birlikleri ve haberciler göndermiş, böylece toplum ile devlet arasındaki bilgilendirmeyi ve insanlar arasındaki iletişimi düzenli hâle getirmişti. Geniş topraklara yayılan sınırların ufak bir kısmını kendi gezmiş; bu sırada ihtiyacı olanlara yardım etmiş, merkeze bağlanan yollar yapılmasını emretmiş, kuraklıkla mücadele eden bir kasabaya dağdan borularla su indirmiş, ciddi bir hastalığın pençesine düşen şehre başkentten doktor ve dertlerine derman olmasını umduğu ilaçlar getirtmişti. E hâliyle halk tarafından çok seviliyordu. Şaşırtıcı olan tüm bunları sadece son birkaç yılda yapmış olmasıydı. Bildiğim kadarıyla daha sadece 16 yaşındaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderapi
FantasiHayatının basit hatları, gözüne görünen ürkütücü bir sahnenin ardından olabildiğine açılıp dünyaya yayılan Celbege'nin hayat yolculuğu... 3. Dünya Savaşı sırasında Dünya yaşanabilir olmaktan çıkmanın, belki de yok olmanın eşiğine gelmişken daha...