Tarih 1735, imparator sakuramachi tahta yeni geçmiş. Edo döneminin ortalarındayız. Ailem şamanistler köyde pek çok kişi tarafından şifacı olarak taninirlar, ben ailenin en küçük kızı 19 yaşındayım, ailenin etrafımda beni korumak icin büyü yapmalarını izliyorum.
"Doğa Kagomey'i korusun" hep bir ağızdan tekrarladı diğerleri. Kocaya verecekleri kızlarını koruma şekilleri bu mu yani. Çok küçükken babamın bana katana kullanmamı öğrettiğini hatırlıyorum. Onun değimyle nefes teknikleri ile insanlar çok daha güçlü olabilirmiş. Ben asla başaramadım, kafam basmadı, ayrıca neden bunu öğrenmem gerektiğini oğretemedi bile.
"Kagome, ailemizi utandırmayacağına doğa üzerine yemin eder misin" karşimda duran ablama baktim, o da gitmemi istemiyordu ama annemin kararı netti. Acı ve hayal kırıklığıyla.
"Ediyorum." Dedim istemsizce rituali tamamlamışlardı ve herkez dağılmaya başladı, gözlerim dolmuştu, yüzümdeki beyaz boyadan hiçbirşey görünmüyordu. Ablam yaklaştı yanıma, ve elime bişi tutturdu. "Yanlızken aç." Fısıltılı sesi kulağımda bir melodi gibi yankılandı. Yerimden kalkıp odama kaçtım, kağıt parçasını açmaya başladım. Babamın odasının kilidi! Teşekkür ederim Eiko! Gece olduğu an kaçacaktım.
Eşyalarımı hazırladım, odamın sürgülü kapısından soguk ve sessiz koridora geçiş yaptım, kafamda bir dünya tilki geziyordu, ailem beni bulur mu veya ablam neden verdi bunu bana? Ailesine en sadık, ailenin en büyüğü, örnek çocuk. Aramızda pek iyi değildi neden? Düsüncelere dalmisken babamın kapısını karşımda buldum. Derin bir nefes çektim yıllardır asla açılmamıştı. Cesaret edememişti kimse, ama işte buradayım, on yıl sonra ilk kez açan ben olucaktım. Derin bir nefes verdim, titrek ellerle kapının deliğine anahtarı soktum. Evimiz zengin bir köy evi olmasına rağmen babamın odasi avrupa tarzı bir ofisti. Anahtarı çevirdim, kapıyı sessizce sürüp arkamdan kapattım. Sırtımdaki hasır çantaya babamın nefes tekniklerinin yazılı olduğu parşomeni aldım, biraz daha kurcalamaya devam ettim babamın katanasıni belime bağladım, özel kıyafetlerini hasır çantaya attım. Gözlerimi kapattım ve rutubet kokan odayı içime çektim. Pencereye doğru yürüyordum ki babamın çalışma masasının yanında eski bir parşomen vardı. İçeriden ayak sesleri geldin sikim! Parşomaeni cantama atığım gibi pencered çıktım. Son hız tapınaktan kaçmaya başladım, derin ormanlara dogru sadece koştum. On dakika, yirmi dakika derken 2 saate yakın kaçtım. Dayanıklılığım kalmadığı icin kendimi yakınımdaki gölun yanina attım. Soluk soluğa gök yüzündeki aya baktım. Ne kadar güzel sanki kaçmamı kolaylaştırmak için normalden de parlaktı. Mükemmeldi annemin öğrenince yüz ifadisini düsünemiyorum. Hasır çantamı önüme çekip babamdan aldıklarıma baktım. Içine bakamadığım parşomeni açtım, şaman büyüleri. Ama bunlar annemin çok farlıydı antik kentten kalma gerçek büyülerdi bunlar! Çok işme yarıyacağı kesindi, çantama attım. Ve yürümeye devam ettim, gecenin körüydu yabani hayvanların olma ihtimaline karşı elime katanamı aldım. Ilerdeki figürde ne? Bu saatte kim durur ki ormanda. Sessizce izlemeye başladım. O elindeki de ne domuz mu? Gözlerimi kıstım karanlıktan birşeyler cıkarmak icin. Gördüğüm şey karşısında sendeleyip düstüm. O sikim de neydi, siktir kesin beni duydu bana doğru yürümeye başladı elinde insan kafası tutan sapık. Arkamı döndüm yavaşça kaçıcaktım ve... karşıma nasıl geldi. Çığlığı patlattım.
"Siktir git başimdan!" Bana soğuk kırmızı gozlerle bakıyordu. Katanamı kavradım babamın bana öğretmeye çalıştıgı tekniklerden birini denedim, derin bir nefes aldım toprak nefesi 1. Form! Elimdeki kılıcı havada savursam da boşa çaba. Adama vurmustum bundan eminim ama bir çizik bile almamıştı. Nasıl?
"Bağışla beni!" Yere düşmüş göz yaşlarında yalvarıyordum ne kadar da acınası buir durumdaydım daha demin küfürler savuran halimden eser kalmamıştı. Ve bayıldım....