Bilgisayarımdaki son yazılarıda hızlı ve özenli bir şekilde önümdeki kağıda geçirdim.Çok az kalmıştı bitmesine.Ney miydi bu kağıt? Hemen açıklıyım bu kağıt benim kurtarıcım, yüksek not almamı ve dersi geçmemi sağlayacak olan çok değerli ödevim.
Günlerdir hatta bırakın günleri haftalardır sırf en tilt profesörün dersinden kalmamak için uğraştığım ödevimin bitmesine ve teslim edip rahatlamama çok az kalmıştı.
Bu ödevi diğer verilenlere nazaran daha çok umursuyordum çünkü bu dersin profesörü olan çok 'değerli' profesörümüz Bay Cliff teslim edilen ödevleri büyük bir özenle inceliyor ve sırf dersten bırakmak için en ufak bir hatayı bulmaya çalışıyordu.Onun için yanlış yazılan bir virgül bile puan kırmak ve dersten bırakmak için bir sebepti.İşte böyle bir profesörün ödevini teslim etmemek demek ölüm fermanı imzalamak gibi bir şeydi, ödevini umursamayan ve hallederiz gözüyle bakan birinci sınıf arkadaşların vay haline!
Çünkü bu ruh hastası profesör, birine takınca tam takıyor ve gerçekten yaşadığı için illallah ettiriyordu.Resmen adam soluduğunuz havayı size zehir ediyordu.Bir an önce nefesim kesilsede kurtulsam diye düşünüyorsunuz.Çünkü bu adam öyle bir adam ki yapacaklarının hiçbir sınırı yoktu.Size yapmadınız ödevin her dakikasını hatta saniyesini burnunuzdan fitil fitil getirmeyi başarıyordu.
Az çok anlattıklarımdan gözünüzde belli bir karakter canlanmıştır.Hani böyle 60 yaşlarında hayattan umudunu kesmiş ve tek zevki mezun olup ellerine mesleklerini almak isteyen gençlerle uğraşmak olan, hayatı zehir eden, egolu, gözlüklü, sürekli şu sıkıcı takım elbiselerden giyen, elinde her zaman dosya çantası taşıyan, iğneleyici bakışlar atan ve hiçbir şeyden memnun olmayan, her zaman bir şeylerden hata bulmaya çalışan, herkesin dersine girerken bin sızlandığı, en nefret edilen vs. vs. bir üniversite profesörü.Kendisini ne kadar çok 'sevdiğimi' bence anladınız, heh?
Hızlıca son yazılarımıda yazıp son kontrolleri yapmaya başladım.Yazdığım yazıları kim bilir kaç defa tekrar tekrar okuduğumu bilmeden bir kez daha üzerinden geçtim.Artık aynı yazıları o kadar çok tekrar kez okumuştum ki rastgele bir cümlesini okusanız devamını getirebilecek durumdaydım.
Kağıtla işim bitince hemen onu masanın bir köşesine bırakarak hemen yandaki telefonumu elime alıp saate baktım.Aman tanrım! Dersin başlamasına bir saatten az kalmıştı! Ve ben daha hazır bile değildim.Alelacele ayağa fırladım ve odama doğru koşmaya başladım.O sırada salondaki masanın üzerindekileri toparlamadığım aklıma geldi ve koşturduğum odadan aynı hızla geri dönerek hızla masanın üzerindeki eşyalarımı toparladım ve çantama özenle yerleştirdim, en önemli parça olan ödevimi ise şeffaf dosya içerisine koyarak çantamın üzerine bıraktım ve doğruca odama koştum.Hızla üzerime bir şeyler geçirerek saçlarımı taradım ve aynada son halime baktım.Açıkçası aynada gördüğüm manzara hiçte iç açıcı değildi, günlerdir uykusuz oluşum gözümün altındaki koyu halkalar ve morluklar ile kendini gösteriyordu.Ufak bir küfür eşliğinde makyaj masamdan hızla aldığım kapatıcıyı göz altlarıma uyguladım ve soluk yüzüme biraz renk katması amacıyla ufak bir makyaj yaptım.
Az önceki görünce çığlık atılacak halime nazaran şu an kat ve kat daha iyiydim.Hızlıca son kez kendime baktım ve güzel olduğum kanısına varınca komidinin üzerindeki cüzdanımı alarak kapıya koştum tam ayakkabıları giymeye koyulmuştum ki salonda bıraktığım eşyalarım aklıma geldi ve ağzımdan çıkan küfür eşliğinde ayakkabıları fırlatırcasına ayağımdan çıkararak salona koştum.Ufak bir not normalde bu kadar küfür eden biri değilim yalnızca bugüne özel o da aceleden.
Salondaki çantamı ve ödevimi alarak geri kapıya koştum ve ayakkabılarımı hızla ayaklarıma geçirerek merdivenlerden uçarcasına inmeye başladım.Otoparka doğru hızla ilerlemeye başladım, bu hızla gidersem üniversite binasına en az yarım saatim kalacak şekilde varabilirdim.Arabamın olduğu yere geldiğimde arabamın olmadığını gördüm ve ağzımdan bir küfür daha çıktı.Küfür, kapalı otoparkta yankılanırken ben geri yukarı çıkmak için koşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia
Fanfic!Ara Verildi¡ -Querencia." Diye mırıldandım gözlerinin içine bakarken. -İnsanın kendini en güvende, güçlü ve rahat hissettiği, kendi olabildiği, yuvası gibi gördüğü yer demek." Yüzünde bir tebessüm belirdiğinde, derin bir nefes alıp vererek sözlerim...