Jeongguk fazlasıyla yorgun hissediyordu.
Her şeyin canını sıkmaya başladığı bir noktaya ulaşmıştı ve bunun nedeni şimdiye kadar biriken akademik hayatı, arkadaşlıklarında yaşanan ufak kırılmalar ve staj yaptığı şirkette üstüne yüklenen büyük görevlerdi. Hepsi öyle üst üste yığılmış ve bu yığıntı öyle büyümüştü ki Jeongguk biraz daha Seul'de kalmaya dayanamayacağını hissetmişti. Biraz kafa dinlemek, tek başına sessiz bir yerde zaman geçirmek istiyordu ve kendisini bildi bileli sahip oldukları minik tatil köyündeki yazlıkları bunun için fazla iyi bir çözümdü.
Bu yüzden buradaydı işte. Geriye kalan iki ayını burada tek başına geçirmek istemesine rağmen fazla kıyafet almamıştı, minik valizi salonun ortasında öylece duruyordu ve Jeongguk içi anılarla çevrili yazlığı inceliyordu. Üniversiteye başladığından beri gelmemişti buraya, ailesiyse en son geleli bir yılı geçiyordu ve bu yüzden içerisi fazlasıyla havasızdı.
Jeongguk valizini bırakır bırakmaz bulabildiği tüm camları açtı. Yakıcı güneş sessiz, tozlanmış salonu aydınlattı ve havada uçuşan toz tanelerini görmesiyle dudaklarının arasında bıkkınlık dolu bir nefes kaçtı.
En yakın zamanda evi temizlemesi gerekiyordu, toza ya da onu pis hissettirecek hiçbir şeye katlanamazdı.
Verdiği bu kesin kararın ardından üst kata çıktı. Merdivenlerin zemini her adımında gıcırdadı, Jeongguk buradayken her zaman kaldığı odasının kapısında durduğunda yüzünde ufak bir gülümseme yer edinmişti.
Aynı hatırladığı gibiydi küçük odası. Yatağını lacivert yatak örtüsü sarıyordu, duvarında köşeleri yıpranmış örümcek adam posterleri vardı ve yazlıkta olmalarına rağmen buraya getirdikleri çalışma masası bomboştu. Basit, küçük bir odaydı burası ama Jeongguk her zaman sevmişti çünkü camı birkaç sokak ötedeki geniş yeşilliği, çilek tarlasını görüyordu.
Jeongguk aceleyle odasının camını da açtı ve o an duvarına asılı küçük aynasının karşısında durup kendisini inceledi. Şu son birkaç ayda kendisine ayıracak zamanı o kadar olmamıştı ki saçları istediği zaman bileğindeki lastik tokasıyla toplanabilecek ama pek de güzel görünmeyecek o uzunluğa ulaşmıştı. Dövmeli parmaklarıyla tutamlarını geriye doğru taradı, üstündeki basit siyah tişört ve altındaki gri eşofmanı inceledi ve bunun yeterli olacağını düşündü.
Zaten bu minik köyde onu görebilecek, görse bile ne giydiğini umursayacak kimse yoktu. Seul değildi burası, sokağa adımını attığın an milyonlarca yargılayıcı bakış seni esir almıyordu. Jeongguk rahattı, burası ona iyi gelecekti.
"Önce şunu düzeltelim," diye mırıldandı kendi kendine ve kenarları yapışkandan kurtulan örümcek adam posterinin düzgünce yapışmasını sağladı. Saçma bir dergiden çıkan posterin onu ne kadar mutlu ettiğini, buraya asmaya boyu yetmediği için babasına heyecanla seslendiğini hatırlıyordu.
YOU ARE READING
burning red
Fanfictionyazan: taelantic prompt sahibi: vorania Taehyung'u sevmek kırmızıydı. Sattığı çileklerin, iltifat edildiğinde yanaklarının ve alnına dökülen, kirpiklerine çarpan tutamlarının kırmızısı. strangers to lovers