Masadan aldığı kadehteki şarabı ağır ağır içti. Geri masaya bıraktığında masadaki tüm gözlerin onun üzerinde olduğunu zaten biliyordu. Gülümsedi. İçten gibi görünen ama yapmacık olan gülümsemelerinden biriydi.
Gözleri anlık olarak yanındaki İkra'yla kesişti. Bu o kadar kısa bir bakışmaydı ki ikisi dışında kimse fark etmemişti.
Bakışmanın kısa olması anlaşamayacakları anlamına gelmiyordu. İkisi de çok şey anlamıştı karşısındaki gözlerden. Bugün her şeyin sona ereceği gündü.
Hemen karşısında oturan Engin boğazını temizleyince onu dikkatle süzdü. Neredeyse babası yaşında olmalıydı. Hayır, elbetteki Engin'in yaşını biliyordu. Yaşını bilmediği babasıydı.
"Evet Filiz," dedi Engin. "Sizinle bu konuda anlaştığımızı düşünüyorum."
Tek kaşını havaya kaldırdı Filiz. Gülümsemesi dudaklarından bir an olsun silinmemişti. "Evet," dedi avını izleyen bir yırtıcı gibi. Birazdan avlayacak ve görevi son bulacaktı. "Artık ortağız."
Engin'in gülümsemesi genişledi. Şarap bardağını kaldırdı. "O zaman," dedi neredeyse şakıyarak. "ortaklığımıza."
Engin'in sağında oturan Cüneyt de kadehini kaldırdı. "Ortaklığımıza."
Engin'in solundaki Ceyhun da kadehini kaldırınca Filiz sırıtmadan edemedi. İç, dedi iç sesi. Bu senin son kadehin.
O ve İkra da kadehlerini kaldırıp tokuşturdular ve geri indirdiler.
Ceyhun'un telefonuna bir mesaj geldi. Filiz'in gülümsemesi genişledi. Bu sonun yaklaştığının kanıtıydı.
Ceyhun hemen açtı mesajı. Ardından ayağa kalktı. "Müsadenizle," dedi masadakilere bakarak. "Bir telefon görüşmesi yapmam gerek."
İkra gülümseyip "Müsade sizin Ceyhun Bey." dedi. Ceyhun masadan uzaklaşırken arkasından baktı. "O halde," dedi Cüneyt keyifle. "Biraz da yapacağımız işlerden bahsedelim."
Tam o anda Filiz'in küpelerindeki mikrofondan Atlas'ın sesi duyuldu. "Zemin kattaki depoda."
Yine İkra'yla göz göze geldiler. Yine anlaştılar. "Ah," dedi Filiz oyununa devam ederek. "Çok isterim. Ama kısa bir süre size İkra eşlik edecek." Ayağa kalktı. Siyah, kısa, dar, askılı elbisesini düzeltti. Yan sandalyede duran siyah çantasını koluna taktı. "Ben lavabodan dönünce size katılacağım."
Engin kafasını salladı. Filiz ağır adımlarla ilerledi.
Arkasına baktı. Dikkatler onun üzerinden dağılmıştı. Merdivenlere yöneldi. Ağır adımlarla aşağı indi. Küpelerinden Atlas'ın sesi tekrardan yükseldi. "Hızlı Filiz. Adam kaçsın istemeyiz."
Burası lüks bir restorandı. Birinci katta olduğu için etrafta insanlar vardı. Cevap veremezdi. Bu dikkat çekerdi. Ama zaten Emrah'ın cevabı gecikmedi. "Bugüne kadar kimi elindeki kaçırmış benim patronum ki bunu kaçırsın. Ayrıca kameralar iptal. Rahat ol. Sahne senin. Göster kendini."
Gülümsediğinde deponun kapısına gelmişti. Zemin katta olduğu için etrafta kimse kalmamıştı. Çantasından susturucu takılı silahını çıkardı. Kapıyı yavaşça açtı. Ceyhun telefonla konuşuyordu. "Tabii ki Çiğdem Hanım-" dediği sırada kapı gıcırtısından hızla arkasına döndü. Karşısında Filiz'i beklemiyordu. Bunun verdiği şaşkınlıkla kekeledi. "Filiz hanım."
Filiz kapıyı kapattı, kafasını iki yana salladı. "Yanlış. Ecelin." Silahı Ceyhun'a doğrulttu. Ceyhun yutkundu. Ne olduğunu anlamamıştı.
"Ne," dedi kekeleyerek. "ne oluyor?"
Kekelemesi Filiz'i güldürmüştü. "Bak bak bak," dedi başını iki yana sallayarak. "Hani cesurdun sen? Nerede cesaretin?"
"Filiz hanım. Ne yapıyorsunuz?" Etrafa bakındı kaçacak yer arar gibi.
"Görevimi." dedi Filiz'in sesi memnuniyetle.
"İmdat!" diye bağırdı Ceyhun. Başına gelecekleri anlamıştı. "Yardım edin!"
Filiz bir adım ileri attı. "Bağırma, hiçbir faydası olmayacak. Bugün öleceksin."
"Yardım edin!" diye tekrardan bağırdı Ceyhun. Oysa ki kaçış yoktu. Bunun farkındaydı.
Filiz bir adım daha attı. Ceyhun'un gözleri yerdeki maket bıçağa kaydı. Tam eğilip bıçağı alacağı sırada Filiz ateş etti. Ayak bileğinden vurulan Ceyhun çığlık atıp yere yığıldı.
"Şah." dedi Filiz. "Cehennemde görüşürüz. Oradakilere selam söyle."
Tek el ateş etti. Silahtan çıkan tek kurşun Ceyhun'un kafasına isabet etmişti. Etrafa sıçrayan kanlara baktı. Tiksintiyle karışık gülümsedi. "Ve mat. Hakettiğin yerdesin."
Gözleri yandaki tozlu aynaya kaydı. Aynaya doğru adımladı ve tam karşısında durdu. Elindeki silahı çantasına yerleştirdi. Sonrasında kırmızı rujunu çıkardı. Ağır ağır dudağında gezdirdi.
Rujla işi bitince maskarasını çıkardı. Kirpiklerine sürüp onu da çantasına yerleştirdi. Her zamanki gibi atkuyruğu yaptığı saçlarına baktı. Gülümsedi. Küpelerindeki mikrofona fısıldadı. "İhsan, Çiğdem buranın temizliğini size bırakıyorum."
İhsan'dan "Tamam." diye net bir cevap geldi.
"O şerefsizin cesedini görmek için sabırsızlanıyorum." dedi Çiğdem.
Filiz son kez tozlu aynaya baktı. Gülümsedi ve arkasını dönüp depodan çıktı. Daha demin oturduğu masaya ilerledi.
Mutluydu. Bir görevi daha yerine getirmişti. Daha önce yerine getirdiği sayısız görev gibi.
Ancak bu cinayetin gelecekte tüm hayatını etkileyeceğinden habersizdi.
Selamlar.
Yeni kurguma hepiniz hoşgeldiniz.
ŞAH ve MAT benim en ince ayrıntılı kurgum.
Aslında birkaç bölüm yazıp öyle yayınlamayı düşünüyordum ama içimden yayınlamak geldi.
Şuanda 1. Bölüm hazır ama daha diğerleri değil. Bu yüzden bölümler belli bir periyotta gelmeyecek. Yazdıkça atacağım.
ŞAH ve MAT hepimize hayırlı olsun.
Hoşça kalın, kendinize iyi bakın:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAH ve MAT
ActionHer bedenin benliğinin altında başka bir hikaye yatar. Her hikayenin bir acısı, Her acının bir zaafı vardır. Peki ya zaaflar öldürür mü? Zaaflarını gizleyen, kapalı perdelerin ardına saklayan, hâlâ çocuk olan yetişkinlerin hikayesi. Acılar, acıları...