Bölüm-1: GÜLÜMSEYEN ÇIĞLIKLAR

72 10 9
                                    

"Günaydın!!" diye seslendi ev halkına güzel kız.

Evin içini kahvaltı hazırlığıyla tatlı bir telaş kaplamıştı.
Anne ve baba sevgi dolu gözlerle çocukların nasıl büyüdüğüne bakıyorlardı.
Bu mutlu yuva şehir merkezinden uzakta dağlar arasında adı pek duyulmayan bir köydeydi.
Köy çok yeşil ve bereketli sularla doluydu ,az olan nüfusla birlikte sessiz ve sükunet içinde bir ömür bitirilebilirdi.
Köyde bir sağlık ocağı bulunuyordu ama kapalıydı çünkü artık unutulmuştu. Çocuk sayısı azdı ancak köyde yankılanan çığlıklar coşku içindeydi.

Gelelim mutlu yuvamıza 4 kişilik bir aileden oluşan yuvamızın
beyaz tenli,  inci dişli, yeşil gözlü, sırma  saçlarıyla köyün güzeli olan kızı henüz 19 yaşındaydı ve ailesinin mutluluk kaynağıydı.

O sabah annesine kahvaltı hazırlamasında yardım ediyordu ama annesi biraz olsa da kızının bir özelliğinden şikayetçiydi.
Kızına gülümseyerek onu kırmadan, "Artık büyüyorsun yemek yapmayı öğrenmen gerek tarladan dönünce sana yemek yapmayı öğreteceğim kendini buna hazırla" dedi .

Kız gülümseyen gözlerle annesini onayladı ve sofrayı kurmaya başladı.
Sıcak ekmek ve  reçeller ahşap masanın üzerinde bir tablonun vazgeçilmez renkleri gibi duruyordu.

Aile masa başında oturup yemeye başladı,her şey çok güzeldi.

Hafif esen rüzgar evin hemen ardındaki ormanda yapraklar ile dans edip rahatlatıcı bir melodi oluşturuyordu.

  Lokmalarını mutlulukla çiğneyen Baba hanımına dönerek;
"Hadi geç kalmayalım deyip ayağa kalktı."

Anne bu konutu duyunca çayından son bir yudum aldı ve ayağa kalktı.
Evin küçüğü olan erkek çocuk
" Bende gelmek istiyorum" diye ağlamaya başladı.

Buna dayanamayan Baba:

" Tabii ki de canım oğlum  sen de gelebilirsin." diyerek çocuğunu kucakladı.

Ve dış kapıya doğru yöneldi anne kapının eşiğinden kızına bakıp :

"Tarladan biraz geç döneriz sen eti çıkar akşam yetişirsem pişiririz." diye kapıyı kendine doğru çekip kapattı.

Çok güzeldi ve çok güzel gülümsüyordu. Bu aileden olmaktan mutlu görünüyordu.
Çok konuşmazdı aslında sessizdi ama gözleri birçok şeyi anlatıyordu fakat anlayan yoktu...

Hemen sofrayı toparladı ve bulaşıkları büyük bir memnuniyetle yıkadı, kaşıkları, çatalları ve bıçakları dikkatlice parlatıp yerine yerleştirdi.
Ellerini kuruladı ve evi süpürüp tozları aldı .
Her şeye çok nazik davranıyordu ve mükemmel bir iş çıkarıyordu.
Son olarak  tavukları besledi ve yumurtaları toplayıp eve girdi, ayakkabılarını düzenlice çıkarıp kenara koydu.

Adımları evin eski zeminini gıcırdatıyordu ve bu sesten memnundu çünkü bir yuva bu seslerden oluşuyordu onun için .
Eskiyen ve ses çıkaran zemin ona çok şey ifade ediyordu zamanında burada yaşayanların çığlıklarını zeminin içine barındırmış ve her zemine bastığında o çığlıklar güzel bir masal anlatıyor gibiydi aslında .

Mutfağa geçti yumurtaları yerleştirdi, ellerini dikkatlice yıkadı ve kuruladı.

Önlüğü yerinden alıp beline bağladı sıkı bir düğüm attı, uzun kumral saçlarını arkadan bir örük yapıp topladı ve eline bıçağı alıp kırmızı eti eşit parçalara bölüp kenara yerleştirdi .
Sebzeleri yıkadı ve doğradı artık hızlanması gerekiyordu çünkü ailesinin gelmesi yakındı.
Güneş batıya doğru ilerliyordu, güzel mis gibi kokan ekmekler ve çörekler fırında kızardıklarını adeta haber veriyordu. dikkatlice çörekleri ve ekmekleri çıkardı pencerenin önüne yerleştirdi ve kaynayan yemeğe baharat ve tuz attı.

Kaşıklar, Çatallar, Bıçaklar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin