dix*

14 2 0
                                    

///

Kim Taehyung, güneşin arsız ve karşı konulamaz tanrısı, kavrulmuş kumlarda adımlayarak kanlı canlı bir Yunan heykeli gibi üzerime geliyordu.

Ona yerimi bulamayacağını söylemiştim fakat bütünüyle haksız sayılmazdım. Jeongguk'u değil de birkaç gün evvel tuhaf bir çekim hissetmeye başladığı gizemli yabancıyı seçmişti gözleri kumsal kalabalığı arasından. Belli belirsiz bir hüznü ve tatlı bir heyecanı aynı anda hissederken kendimi bir kimlik karmaşasının içinde bulmuştum. Ne karşılıksız hislerim için tam anlamıyla üzülebiliyor ne de hislerime karşılık bulmanın mutluluğuyla şımarabiliyordum.

Dış görünüşüm, dansım ve tavırlarım onun radarına girmeyi başarmıştı fakat kişiliğimi ısrarla yan cebine koyuyor oluşu beni tanırsa sıkılıp gideceğini düşündürtüyordu. Bu durumda hâlâ yüzsüz gibi ona yazmam da epey mantıksızdı ama zaten buradan gitmeme az kalmıştı ve yaptığım şeyler beni eğlendirmiyor değildi.

Taehyung üzerime doğru aktıkça elim ayağım birbirine dolaşıyor ve gölgesinde kaldığım şemsiyenin üzerine attırdığım havlu gibi hafif hafif titriyordum. Yoongi ve Hoseok kafamı telefondan kaldırmayacağımı anlayınca tramplenin kenarında yüzmeye gitmişlerdi. Buzluk çantaya doldurduğumuz soğuk biralardan birini yudumlarken sesini duyduğumda sanki onu yeni görüyormuşum gibi yüzüme şaşkın bir ifade yerleştirdim.

"Selam," Davetsizce yanımdaki kumlara çöktü ve dudaklarına arasına sıkıştırdığı sigarayı ateşe verdi. Beni bulduğu için keyifle sırıtıyordu. "Bir sakıncası var mı?"

"Selam," diye yanıtladım. "Artık iznimin bir önemi yok gibi."

"Bu denk gelişlerin bir anlamı olduğunu düşünmeye başlayacağım." Utanmaz flörtüne karşılık istemsizce gülümsedim ve çantadan çıkardığım bir şişeyi önüne bıraktım.

"Belki de beleş birayı hissetmişsindir."

Kafasını geriye atarak bir kahkaha patlattığında iştahla adem elmasını izlemeye koyuldum. Kestane saçları hafifçe geriye yatırılmıştı ve ellerimi uzatıp onları kavramam için oldukça davetkâr bir tabloydu bu. Parmakları arasındaki sigaranın savruk dumanını dudakları arasından çekip çıkarma arzusu damarlarımda kol geziyordu. Koyu gözleri gözlerime çevrildiğinde içimde patlayan duyguları açığa çıkarmamak için biramdan koca bir yudum daha aldım.

Bana eşlik ederek ikram ettiğim birayı içmeye koyuldu. Güzelliği karşısında bir sigara yakmak isterdim fakat parmaklarımın titreyeceğini düşünerek bundan vazgeçtim. "Yanında sıkılmayacağımı hissettim diyelim."

Kalbim tekledi ve dudaklarımdan belli belirsiz bir iş çekiş kaçtı. "O nedenmiş?"

"Bilmem, bir nedeni olmalı mı?"

"Hiç tanımadığın birinin yanına çöküyorsan bir nedeni olmalı gibi."

Gözlerimde oyalanarak sigara izmaritini kumların içine gömdü. Onu süzdüğümü çakmaması için çıplak gövdesine bakamıyordum ve bu günlerdir uzaktan özgürce izlemeye alışmış bünyemin gururuna dokunuyordu.

"Kimsenin en derinleri bilerek başlamayız bu hisse." Ona mesaj atarken söylemiş olduğum cümlenin aynısını söylediğinde dalga geçercesine güldüm. Sanırım biraz incinmiştim. Anonim bile olsa ona tüm şeffaflığıyla hislerini dökmüş birinin cümlelerini çalarak pratikte bir başkası üzerinde kullanması beni elimde olmadan sinirlendirmişti. Aniden tüm hevesimi yerle bir etmişti.

"Belki de hiç bilmemelisin."

Kırılgan egosunu zedelemeye yine yetmemişti sözüm. Oysa ben tam da şu an kalkıp suya atlamak falan istiyordum. Hislerime karşılık bulmanın mutluluğunu yaşatmayacak kadar küstahtı ve küstah olduğu kadar da yakışıklıydı işte. Hoş, içinde bir yerlerde sevilesi bir ruhu olduğunu hissetmesem onu çoktan engellemiş ve radarından kopup gitmiş olurdum.

"Bu seni tanımayı istemem için bir engel değil." Uzun süre cevap vermeden yüzünü izlediğimde konuyu değiştirmesi gerektiğini anlamıştı. "Yüzmek ister misin?"

Belli belirsiz kafa sallayarak onunla senkronize şekilde ayaklandım. Gölgeden çıkarak deniz kenarına adımladığımız vakit hep uzaktan izlediğim geniş omuzları ile dip dibe olmanın göğüs kafesimde sancılar doğurduğunu hissettim. Esmer teninden dalga dalga yükselen ısıyla alev almak üzereydim. Alıştıra alıştıra suya girdik ve su omuzlarımıza gelene dek  ilerledik. Bu sırada havanın dayanılmaz sıcaklığı, suyun berraklığı gibi konularda sığ cümleler kurarak sohbet ediyorduk.

Suya daldığında güneşin altına serilen ve  yüzeyde ışıl ışıl parlayan kaslı sırtına sarılma isteğiyle boğuştuğum süre zarfında onu izlediğimi biliyormuş gibi yüzünde bir gülümsemeyle hareket ediyordu. Aramızdaki tensel çekimin farkındaydım ama ağırdan satmak artık bir seçenek bile değildi. Bunu yapmak zorundaydım.

Uzun yıllardır birinden hoşlandığımı ya da birini arzuladığımı hatırlamıyordum. Ufak tefek flörtler ve bakışmalar harici hiç kimseyle etkileşime girme güdüsü hissetmemiştim. Özgüvenimi yerle yeksan edecek olaylar yaşamamış, sevgimi değmeyecek insanlara adamamış; etrafıma ördüğüm duvarlar içinde gelişi güzel yaşamıştım. Tahmin edersiniz ki bir süre sonra sıkıcı olmaya başlıyordu. İnsan ruhuna dokunulmasına, bu hissi hiç tatmamışsa dahi, ihtiyaç duyardı.

Çabasızca tutulduğum Taehyung'un ruhuma dokunmasına muhtaç hissediyordum. Gözlerinin derinliklerinde, duvarlarının arkasında sakladığı canavarların ve cennetin şahidi olmak istiyordum.

Duvarların içinde yaşadıkça gizliliğini sürdürmeye de alışıyordu insan. Ona bir ergenin kaleminden fırlamış gibi anonimden yazmış olmam da bunun meyvesiydi zannımca. Hesaba katmadığım şey fazlasını isteyeceğim, ona gittikçe muhtaç hissedeceğim ve kendimi garip bir oyunun içinde bulacağımdı.

Kumsala dönmeye karar verdiğimizde düşünceli halimin de etkisiyle ayağım bir taşa takılmış ve böylece bir klişeye imza atmıştık.

Yalpalayıp suyun içine düşeceğim sırada güçlü kolu belime sarılarak beni kendine doğru çekmişti.

Ellerim otomatik olarak sıkı omuzlarına çıktığında mümkünmüş gibi biraz daha tek vücut olduk. Kalbim çırpınıp duran bir kuş gibi göğsüme baskı yaparken gözlerim Taehyung'un gözleri ve dudakları arasında mekik dokuyordu. Nihayet belimi sarmasının nasıl bir his olduğunu biliyordum artık.

Sarsıcı bir histi.

Omuzlarındaki ellerimi yavaşça göğsüne indirerek onu kendimden uzaklaştırdım. Tüm dünyanın sustuğu saliselerden sonra temasımızı tamamen keserek hiçbir şey olmamış gibi kıyıya yürümeyi sürdürdük. Şemsiyenin altına vardığımızda Hoseok ve Yoongi çoktan gelmişti. Taehyung onlarla selamlaştıktan sonra kalkacağımızı söyleyerek eşyaları toparlamaya başladım.

Biraz bozulmuş duruyordu ama ilk kez temas edişimizi sindirmek için onun da biraz süreye ihtiyaç duyduğu açıktı. Duygularını okuyabiliyor olmama şaşırdım.

"Görüşürüz, Taehyung." dedim o kendi şezlonguna yönelmeden hemen önce. Görüşeceğimizi duyunca gülümsedi.

"Görüşmek üzere."

\\\

texting ağırlıklı diye düzyazıyı minimumda tutuyorum öyle tadımlık olsun,,

tangerine, taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin