///
Kalabalık, ufak oluşunun getirisiyle son derece boğucu ve basık bir mekandaydım. Kafamı dağıtmak için geldiğim yer bana hiç yardımcı olmuyordu. Zemini titreten hoparlörlerden zihnime akan korkunç müzikle bile Taehyung'u düşünebiliyordum.
İnce, gözden kaçmaya meyilli detaylarımla biliyordu beni. Benim bile farkında olmadığım ücra köşelerimi hiç belli etmeden seyretmiş ve özümsemişti. Bana bunları söylediğinde sanki suratımın ortasına kallavi bir yumruk yemiştim.
Duvarlarım şeffaf, ince, kırılgan camlara dönüşmüş gibiydi karşısında. Tuzla buz olmaları için tek hamlesi yeterliydi. Aramızda hiçbir oyun kalmamıştı. Bu kadar kısa bir sürede aramıza nasıl böyle kuvvetli köprüler ördüğümüzü anlayamasam bile yanlış hissetmiyordum. Kim Taehyung bana doğru hissettiriyordu.
Omzumda bir el hissettiğimde oturuyor olduğum bar taburesinde ani bir hareketle sağıma döndüm ama omzuma dokunan kişi beklediğimden ziyade bir başkasıydı.
"Selam." Yüzünde iyi niyete dair tek bir kırıntı barındırmayan oğlan yanımda oturuyordu. Yaşlarımız hemen hemen aynı olmalıydı. "Yakışıklı çocuğun içtiğinden iki tane daha."
Barmene yönelttiği cümleden sonra bakışları tekrar suratıma çevrildi. Yüzünü ikinci kez gördüğümde odaksız göz bebekleriyle beraber epey alkol almış olduğunu fark ettim. Sandalyesi benimkine gereksiz derecede yakındı ve bu da yetmezmiş gibi suratıma doğru eğilmişti.
"Buralardan mısın?" Kolunu önümüzdeki masaya yaslayıp oradan destek alarak hafifçe yaklaştı. "Burada böyle güzel birini görmemiştim hiç."
Rahatsız olarak aramızdaki mesafeyi açtım. "Sizi ilgilendirmez." Kafamı önüme çevirip muhatabı kestiğimde vazgeçmek yerine biraz daha yaklaştı.
"Neden? Buradan çıkıp daha sakin yerlere gitmek istemez misin?"
"İstemem." Yüzüne bakmadan verdiğim cevap gayet net ve sertti ama ikna olmamıştı. Az evvel omzuma dokunan eli tekrar oraya çıktığında ve hafifçe okşadığında gözlerimi sinirle yumup birazdan çıkaracağım tatsızlık için soluklandım.
"Sana istemediğini söyledi, puşt herif."
Omzumdaki eli bileğinden kavrayıp geriye doğru büken kişi Taehyung'dan başkası değildi. Yerimde kalkıp şaşkınlıkla yüzüne baktığımda daha önce hiç görmediğim bir ifadesi vardı. Gözlerinden ateş saçıyordu.
Adam acıyan bileğinin etkisiyle bağırdığında Taehyung diğer eliyle yakasını tutmuş ve onu hızla bar tezgahına çarpıp sırtını ezmişti. Şoktan sıyrılan adam boştaki eliyle Taehyung'u ittirmeyi denese de boşa çırpınmaktan ileri gidemiyordu.
Buradan yaka paça atılmamamız için ellerimi Taehyung'un kollarına atarak onu çekmeye çalıştım. "Yeter," dedim sakin tutmaya çabaladığım sesimle. Kalbim adeta boğazımda atıyordu. "Gidelim buradan. İnsanlar toplanmaya başlıyor."
Sesimi duyduğunda anlık olarak afallamıştı. Kafasını bana çevirip gözleriyle yüzümü taradı. Bakışlarını ayırmadan adamı ittirerek bıraktıktan sonra ben ne olduğunu anlamadan elimi kavrayıp beni beraberinde çıkışa sürüklemeye başlamıştı. Böyle bir yanı olduğunu bilmiyordum; onu her gördüğümde ya alaycı bir şekilde takılıyor ya da sakince kitap okuyor oluyordu. Korumacı ve saldırgan tavrı içimde bir şeyleri harekete geçirmişti sanki. Tanıdığım her yeni yönüyle biraz daha vurgun yemiş hissediyordum.
Mekandan çıktıktan sonra bir süre daha el ele tutuşur vaziyette ilerledik. Hâlâ burnundan soluyordu ve son derece ciddiydi. Aniden ayaklarını yere çivileyip durmamızı sağladı ve bana doğru döndü.
"İyi misin?" Elimi bırakıp ellerini yüzüme çıkardı ve beni baştan aşağı yoklamaya başladı. Gülmemek için kendimi zorlasam da ufak bir kıkırtıya engel olamamıştım.
"Biraz abartmıyor musun sence de? Dayak falan yemedim."
"O şerefsizi benzetmem için beni bırakmalıydın, Jeongguk."
İsmim ağzından döküldüğünde ciğerlerime can havliyle bir nefes çektim. Ilık yaz rüzgarı yüzümü yalayıp geçerken kendimi güzel bir rüyadaymış gibi hissediyordum. Fani ömrüm boyunca duyduğum en güzel ve en tapılası ses tonuna sahipti.
"Taehyung." İsmini zikrettiğimde çatık kaşları gevşedi. Yüzümdeki ellerini yavaşça aşağı indirdi. Ardından onları nazik bir şekilde belime sardığını hissettim.
"Jeongguk."
Midemdeki kelebekler mide zarımı delerek kaburgalarıma doluyordu sanki. Tepetaklak olmuş algımın seçebildiği tek şey oydu ve algıda seçicilik tam olarak bu olmalıydı. En dengesiz insan bile bu acı kahve gözlerin etkisine kapılıp benim gibi aklını yitirme ipinde cambazlık yapabilirdi. Çünkü buna değer bir ihtişamı vardı ve her ne kadar kendini beğenmişin teki olsa da öylesine belli belirsiz, uzaklarda yanıp sönen bir ateşböceğini andıran nahifliği, ender ruhunu simgeler gibi içime işliyordu.
Özellikle yaz aylarında tüm hücrelerimle reddetmek istediğim ten teması prensibim, şimdi belimde dinlenen sıcak elleriyle ortasından çatırdayarak parçalanmıştı. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Gün ağarana dek adını zikretmekten başka bir dürtü çiçeklenmiyordu içimde.
Bana güzel gözlerinden yakaladığım en alçak gönüllü ve şefkatli bakışı sundu. Dudakları kıpırdayarak bir gülümseme serdi önüme. Belimdeki ilahi elleri hafifçe sıkılaştı. "Tüm o sözcüklerin senden çıktığına inanmak güç. Dut yemiş bülbüle döndün."
"Bu mesafeden biraz zor oluyor."
Arsız arsız sırıtarak yüzünü benimkine daha da yaklaştırdığında özüne dönmüş olmasına neredeyse kahkaha atacaktım. "Böyle iyi mi?"
Titrek bir nefes bıraktım. Ellerinin altında zavallı bir sonbahar yaprağı gibi titrediğimin de bir hayli farkındaydım ama el mahkum, sadece günü sağ atlatmaya çalışıyordum.
"Daha iyi, teşekkürler." Dalga geçerek mırıldandığım kelimelere inci gibi dizili dişlerini göstererek güldü. Gözleri gözlerim ve dudaklarım arasında hareket edip dururken düşünme eylemini gerçekleştirmek daha da zorlaşıyordu. Karşı koyamadığım bir dürtüyle heyecandan kurumuş dudaklarımı ıslattığımda artık tek odağı dudaklarımdı.
"Jeongguk." dedi sessizce. Sokaktan geçip giden arabaların sesini bastıramazdı normalde ama kulaklarım yalnızca onu duyuyordu. "Seni öpmek istiyorum."
Yalvarır gibiydi fakat dürüstçe izin istiyordu. Kalbime yeniden uzunca bir hançer sapladı, saplamakla kalmayıp onu birkaç tur çevirdi. Ellerimi çekinerek omuzlarına çıkardım ve tutundum. Aksi takdirde beni bu yazlık kasabanın kaldırımından toplamak zorunda kalabilirdi.
"Tutan mı var?"
Yönelttiğim sorudan saliseler sonra gözlerinde patlayan kıvılcımlar gözlerime ilişti ve neredeyse somut bir ateşle yanmaya başladığımı hissettim. Bir elini yanağıma çıkarıp dudaklarımız arasındaki mesafeyi kapatarak miladi bir kavuşmayı yarattı.
Güneşin iflah olmaz tanrısı Taehyung, dudaklarımdan firar eden kelebekleri etrafında pervane olacakları ateşine davet ederken beni de ateşinde cayır cayır yaktı.
\\\

ŞİMDİ OKUDUĞUN
tangerine, taegguk
Fanfictionjeoncheri: tapıyorum sana benim için yaratıldığını göremiyor musun? . . . prologue: 130422 épilogue: