sept*

26 5 0
                                        

///

İşte oradaydı.

Her zamanki gibi mükemmel görünüyordu.

Koyu renkli saçları, gömleğinin üstten birkaç düğmesini ısrarlarıma rağmen açarak gözler önüne serdiği göğsü, aşırıya kaçmayan kas tonusu, betimlemenin tam anlamıyla aktaramayacağı yakışıklı yüzü ve tüm bu ilahi karışımı tamamlayan çekici aurasıyla Kim Taehyung birkaç metre uzağımdaydı.

Çevresindeki birkaç arkadaşı ile sohbet ederken gözleri ara sıra birini arıyormuş gibi etrafı kolaçan ediyordu. Elindeki içki bardağından ufak yudumlar aldığında oynayan adem elmasını hayranlıkla seyretmekten kendimi alamıyordum.

Renkli ışıklar, yüksek sesli müzik ve dans eden onlarca insan yokmuş da yalnız ikimiz varmışız gibiydi. Zihnim sadece onun varlığını bütünüyle algılıyordu.

Ona nasıl kapıldığımı ben de bilmiyordum. Bu tatil kasabasına geleli en fazla on gün oluyordu fakat ilk günden beri engelleyemediğim bir çekimle Taehyung'u izliyordum. Fani gözlerimin ömürleri boyunca şahitlik ettiği en güzel şeydi.

Hislerimin hayranlık ve hoşlantı karışımı olduğu ortadaydı ama fazlasını istemiştim. Onun hayatına dahil olmak, bir şekilde kendimi ona göstermek ve olağanüstülüğünü ona paragraflarca anlatmak arzusu duymuştum.

Narsist bir şerefsiz gibi davranması da bu isteğimi yok etmek yerine yüceltmişti. Nedense, bu duvarın arkasındaki gerçek Kim Taehyung'un sevilesi olduğuna inanıyordum.

Geçen sefer dans ettiğimde ilgisini üzerime toplamış olmam da aklımı daha çok kaçırmama sebebiyet vermişti. Birer karadeliği anımsatan gözlerinin beni aradığını bilmek içimdeki devasa hisleri körüklüyordu.

Keyiflenmiş bir şekilde sırıtıp içkimi kafaya diktim.

"Yavaş." dedi sağımda oturan Hoseok. "Daha yeni geldik."

Gotik serserinin teki olduğunu bas bas bağıran piercingleri, dövmeleri, koyu renklerden ibaret giyimi ve etrafa attığı ölümcül bakışlarla açık ara en sevdiğim kuzenimdi.

"Bırak içsin. Belki cesaretlenip şu herife açılmayı falan düşünür."

Yoongi lisenin ilk senesinden beri en yakın arkadaşımdı fakat dostluğumuz sanki doğduğumuzdan beri devam ediyormuş gibi her haltı beraber yapardık. Bizden iki üst dönemde olan Hoseok ile onu birkaç yıl önce tanıştırdığımda kaotik bir üçlü haline gelmiştik.

Taehyung'a olan ilgimi fark etmeleri de pek uzun sürmemişti. Hoş, onlardan gizlemek istememiştim zaten.

"Ona açılacaksam da bunu ayık kafayla yaparım. Ayrıca kim kime açılıyormuş görürsünüz."

Bir shot bardağını daha kafama diktiğim sırada başlayan hareketli şarkıyla dürtülerime engel olmadan ayaklandım. Dans etmek istiyordum.

Hoseok ve Yoongi'nin kollarından çekerek onları beraberimde dans pistine çıkardım. Taehyung hâlâ oturmaktaydı fakat bu kez aramızdaki mesafe azalmıştı. Dikkatli bakarsa beni görmesi mümkündü. Gördüğü gibi yanıma damlarsa ne yapacağımı, ne diyeceğimi zerre bilmiyordum çünkü direk dansı yaptığım gece de aynen böyle olmuştu. Klavyede cesurca dolanan parmaklarım onunla dip dibeyken terli avuçlarıma kıvrılmaktan başka bir halt yapamıyordu zira. Beni ergen, platonik bir aşık sanmakta haklı sayılırdı.

Ondan tarafa bakmayı kesip odağımı dans etmeye çevirdim. Hoseok ve Yoongi ile oluşturduğumuz şeytan üçgeninde arsız arsız dans ederken her an beni görebileceğini bilmenin verdiği kıpırtı hareketlerimi daha da abartılı hale getiriyordu. Öyle ki bir süre sonra hain kuzenimin bize fark ettirmeden üçümüzü Taehyung'un görüş alanına daha da yaklaştırdığını çakmada geç kalmıştım. Yanımda biten herifin Taehyung olduğunu çakmada geç kaldığım gibi.

tangerine, taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin