İrfan evine gitmişti çoktan. Hatta saat gece bilmem kaçtı.
Dominik, evin içinden gelen sesler ile oturduğu koltuktan hemen kalkıp telefonunu aldı ve mutfağa gitti.
Dağınıktı, hemde baya. İlk başta rüzgardan olduğunu düşünmüştü fakat hiç rüzgar esmemişti, ayrıca bi' rüzgar bu kadar dağıtmazdı etrafı.
Her yeri gezdi, arkasındaki hırsızdan habersiz.
Odasına geldiğinde en değerli altınlarının olmadığını farketti. Onlar tek birikimiydi. Arkasına döndüğünde çığlık attı.
Hemen elindeki telefonu onun kafasına vurup biraz zaman kazandı ve birikiminin olduğu poşeti tek bir çırpıda alıp ağlayarak evden ayrıldı.
Defalarca karşı komşusu İrfan'ın ziline bastı, açmıyordu. Binlerce kez lanet okudu şuan İrfan'a.
Hırsız, elindeki bıçak ile sırıtarak Dominik'in üstüne geliyordu.
Dominik, gözlerini korkuyla kapatıp kapıya yaslanmıştı ve kaderine mahkum bekliyordu.
Ta ki kapı açılana kadar. Hemen arkasını döndü.
"İrfan kurtar beni!"
Dominik, korkudan birşey bile giymediği çıplak ayakları ile hemen ileriye girdi ve İrfan'ın arkasına sığındı.
İrfan, daha ne olduğunu kavrayamıyorken uykulu gözlerini ovalayıp, belindeki ellerin üstüne koydu ellerini.
"Kardeşim sal bizi gece gece, haydi siktir git. Biz yolumuza, sen yoluna!"
"Sen hayırdır len!?"
Diyip İrfan'ın karnına saplamıştı bıçağını ve kaçmıştı.
"İrfan!"
İrfan, Dominik'in kucağına bayılmıştı. Korkudan dili tutulmuştu. Konuşamıyordu. Fakat İrfan'ın karnından akan kanı durdurmak için üstündeki hafif ve ince hırkayı yuvarlak (!) bir şekil verip İrfan'ın yarasına bastırıyordu.
O an sesi duyup uyanan diğer komşular hemen İrfan için ambulansı arıyorlardı.
Bir süre sonra gelen ambulans ile İrfan ambulansa alınmıştı ve Dominik'te buraya getirdiği eşyaları alıp İrfan'ın arkasından ambulansa binmişti.
...