"Taehyung, arkadaşın geldi!"
Elimdeki kitaba odakladığım bakışlarım annemin sesiyle kapıya çevrilirken bir anda odaya dalan arkadaşım irkilmeme sebep olmuştu. Hiçbir şey demeden sadece ismimi bağırarak yatağıma atlamasını izledim sakince, her günkü rutinimiz buydu ve bundan asla sıkılmıyordu.
"Taehyung! Ben o kitabı alıp Yeontan'a yem etmeden önce şu yataktan çıksan iyi olur." O konuşurken yanımıza gelip yatağa atlayan Tan'ı alıp kocaman sarıldı, çocuğumu da kendi kucaklamalarına iyice alıştırmıştı. "Bak, Tan bile dışarıya çıkıyor, geziyor, arkadaş bile edindi. Sen tuvalete bile zor gidiyorsun, yatalak büyükbabam senden daha hareketliydi."
Son cümlesine kıkırdayarak yatakta doğruldum ve elimdeki kitabı kapatarak yatağımın yanındaki komodine gelişigüzel bıraktım. Jimin'in hevesli gözlerinin üzerimde olduğunu biliyordum. Haksız sayılmazdı ama ilk başlarda saygı duyduğu bu ruh halimi son üç gündür umursamaması ve beni bir şeylere zorlaması beni her şeyden daha çok uzaklaştırıyordu. Bunu bildiğinden emindim, beni çok iyi tanıyordu ve tabii ki bilecekti ama normal halime dönmemi daha çok istiyor olmalıydı.
Çünkü normal bir Kim Taehyung asla yaz tatilinde evde durmazdı.
Haenam kasabası büyükannem ve büyükbabamın yaşadığı yerdi. Kendimi bildim bileli her yaz buraya gelir ve neredeyse üç ay burada kalırdık. Büyükannem ve büyükbabamı çok seviyordum, her ne kadar eski dönem nasihatleri bazen beni boğsa da onların benim için değeri çoktu, tüm yıl onları görmeyi iple çekerdim. Annem, babam ve iki küçük kardeşimi sürekli darlardım buraya gelmek için. Normal Taehyung'un davranışlarıydı bunlar, büyüdükçe hayattan nefret etmeye başlamış, hiçbir şeye hevesi olmayan, arkadaşlarıyla bile vakit geçirmek istemeyecek kadar içine kapanmış olan Taehyung'un değildi.
"Canım istem-"
"İstesin." Tan'ı yatağa bırakıp tam karşıma, dizlerinin üzerine oturdu. Suratında ciddi bir ifade vardı ve bu ifadeyi en son ruh çağırmaya çalıştığımızda görmüştüm. "Seni bu odada bırakmak istemiyorum Taehyung. Bu sen değilsin. Okul zamanı çok stresliydin ve bunu anlamıştım ama her şey bitti," Ellerini yanaklarıma sarıp dudaklarını üzgünce aşağı doğru büzdü. "Tam rahatça, hiçbir şey düşünmeden eğleneceğiz derken hala içten içe kendini kemirmeye devam ediyorsun bebeğim."
"Elimde değil." Üzgün çıkan sesimle beraber ellerinin üzerine yerleştirdim ellerimi. Şimdi bile içimdeki o sıkıntı hafiflemiş gibiydi, Jimin'in üzerimdeki etkisi çok fazlaydı. "İçimdeki o sıkıntı ve gelecekte neler olacak düşüncesi başka bir şey düşünmeme izin vermiyor. Sizinleyken bile geçmedi, gördün."
"Gördüm ve birkaç çözüm de düşündüm. Seni böyle bırakmam." Yüzündeki o kararlı ifade beni biraz ürküttü. Gözlerimi kıstım. "Biraz da benim yöntemlerimle kafanı dağıtacağız ve sen buna karşı çıkmayacaksın." Bir anda yanaklarımı sıkıp yataktan kalktı ve dolabıma doğru ilerledi. Bir şey demek veya itiraz etmek için bile halim yoktu sanki, bu yüzden oflayarak yataktan kalktım ben de. Bu sırada kucağıma bir şortla bir tişört atıvermişti, ben daha ne olduğunu anlamadan tuttuğum kıyafetlerin üstüne bir hasır şapka, güneş kremi ve güneş gözlüğü bıraktı.
"Nereye gideceğiz?"
"Çok soru sorma."
"Gidilebilecek en fazla dört yer var zaten-"
"Sorma dedim!" Kızgınca ellerini beline yerleştirip beni baştan aşağı süzdü. "Biraz gizem yaratmaya çalışıyorum. Giyin, sürün ve gel. Ben biraz mutfakta takılıp karpuz yiyeceğim." Tekrar yanaklarımı sıkıp peşine takılan Tan ile birlikte odamdan çıktı, ben ise tam karşımdaki boy aynasından kendime ve elimdeki eşyalara bakakalmıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
daisy of the sea
Fanfictionyazan: toskaforkth prompt sahibi: vanilyoona "Jeongguk benim için gönderilmiş bir kahramandı." strangers to lovers