3

221 42 30
                                    

Sinirli ya da huysuz bir insan olmamıştım hiçbir zaman.

Sadece her insan gibi benim de sevmediğim şeyler vardı ve bunların sınırları aşıldığında öfkelenirdim, bu doğaldı, yine de karşımdaki insanları kırmamaya ve duygularımı olduğu gibi aktarmaya çalışırdım. Kalp kırmak veya bir şeyleri saklamak çözüm değildi, beni de karşı tarafı da huzursuz etmeye gerek yoktu.

Tabii, bu biraz da karşımdaki kişiye bağlıydı.

"Jeongguk, peşimi bırak."

Kırk derece gibi hissettiren sıcağın altında elimde buzlu meyve suyum, kafamda hasır şapkam, üstümde ise klasikleşmiş kasaba kombinim olan şort ve tişörtümle plaja gelmiş, kayalıklarını üstünde kitap okuyordum. Sabah dokuzdan beri buradaydım, hyunglarımın daha uyanma saatleri gelemişti -akşamüstü uyanıyorlardı- ve ben de biraz kafa dağıtmak istemiştim. Sadece ben ve meyve suyum.

Bu, sahile deniz kabuğu toplamaya gelen Jeongguk'un beni görerek koşa koşa yanıma geldiği on dakika öncesine kadardı.

Önce sıradan bir muhabbet geçmişti aramızda. 'N'aber? Ne yapıyorsun? Öyle mi? Ben de kitap okumayı severim aslında ama en son ilkokulda sonunu görebilmiştim. Süpersin. Ee, havuza ne zaman geçiyoruz?'

Konunun dönüp dolaşıp havuza ve kaçtığım deneme dersine geleceğini bildiğimden buna hazırlıklıydım, yine de o güneşin altında parlayan kahve saçlarıyla, kollarındaki kasları asla saklamayan kolsuz tişörtü ve kaslı bacaklarını açıkta bırakan o alevli şortuyla bana böyle şeyler sorduğunda cevap veremeyecek gibi hissediyordum. Yüzüne bakakaldığım saniyelerden onu bana gülerek yanıma oturmasıyla çıkabilmiştim anca.

"Bırakmam ki," Elimdeki kitabın ortasına sabitlediğim ayracımın ipiyle oynuyordu konuşurken. Tepemize diktiğim şemsiye onun tek kolunu açıkta bırakıyordu, ben tamamen gölgedeydim.

"Yüzmek istemiyorum."

"Denemeni istiyorum." İlk defa gördüğüm ciddi ifadesi bebeğe beneyen suratında biraz tuhaf dursa da yine kalp ritmimi bozmaya yetmişti. Jeongguk tüm dengemi bozmaya mı gelmişti? Nereden çıktığını bile anlamadığım bu çocuğun kısa bir süre içerisinde düşüncelerimde bu kadar yer edinmesi beni ürkütüyordu.

"Denemek de istemiyorum. Ne bu ısrar?"

"Neden yüzemiyorsun?"

Soruma cevap vermeden -bence verecek bir cevabı yoktu- başka konuya geçtiğinde bir an onu tekmeleyerek denize atmayı düşünsem de her sorunumdan onları yok ederek kurtulamayaacağımı bildiğimden bacaklarıma ve kollarıma sahip çıktım. Kitabımı kapatıp yanımda getirdiğim bez çantama koydum, düşmemesi için kayanın daha geniş tarafına itekelyip hareketlerimi izleyen Jeongguk'a döndüm tamamen.

"Ayağıma yılan değmişti."

"Ne?" Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığını görmemle gözlerimi devirmem bir oldu.

"Gülebilirsin, alıştım."

İki elini havada sağa sola sallarken kıkırdadı. Yaptıklarıyla söyedikleri çelişiyordu biraz. "Hayır hayır, gülmem." Bir kez daha güldü. "Gülmemeliyim. Benim de başıma geldi."

"Ayağına yılan dolandı ve sekiz sene boyunca suya girmekten korktuğun için küvete bile giremiyor musun?"

"Aslında hayır," Anlayışlı bir ifadeyle kafasını sağ omzuna doğru eğdi. Bu hareketi, önleri dalgalı olan saçlarının yanaklarına düşmesine sebep olmuştu. Saçları çok güzeldi ve yumuşak görünüyorlardı. "Küçükken yosun tarlasını ortasına atlamıştım," Oturduğu yerde kıpırdandı, yüzü buruştu. "Geçen seneye kadar denize girmiyordum sırf yosun var diye. Hep havuzdaydım."

daisy of the seaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin