"Hadi Taehyung!"
Gözlerimi devirerek bana seslenen Hoseok hyunga elimle işaretler yaparak gitmesini söyledim. Bu onu yıldırmamış olsa da yanına gelen Seokjin hyungla konuşmaya daldığı için mutlu olarak elimdeki tabağa geri döndüm. Tabağımın tamamı karpuz ve üzüm doluydu, benden mutlusu yoktu o an için.
"Merhaba Taehyung!"
Tamam, belki de vardı.
"Merhaba."
Yine alevli ama rengi bu sefer lacivert olan şortunu giymiş Jeongguk şezlongta oturan beni görür görmez gülümsemiş ve sırtındaki çantasını yere bırakarak yanıma oturmuştu. Tabağımdan birkaç tane üzüm alıp ağzına attığı sırada denizde su savaşı yapıp bağrışarak eğlenen hyunglarıma bakıyordu.
"Sen neden buradasın?"
Gözlerimi devirdim ama bunu görmedi. "Sebebini bulmak zor olmasa gerek."
"Denize girebildiğini biliyorum." dedi bilmiş bir tavırla. Hiç çekinmeden tabağımdan kocaman bir karpuz dilimi alıp ses çıkararak yemeye başladı, kafamı ona çevirdim.
"Korkarak girmektense girmemeyi tercih ediyorum."
"Elimi tutabilirsin." Yine o sırıtışı yüzündeydi ve yine göz kırpmıştı bunu söylerken. Artık kalbimin tepkilerine şaşırmayı kesmiştim.
"İstemem." Tabağımdan bir karpuz dilimi de ben alıp yemeye başladım. Bir süre hiç konuşmadan karpuz yedik, sadece yerken çıkardığımız sesler ve arada Jeongguk'un diziyle dizime vuruşu vardı. Denizdekiler fena eğleniyordu, bir ara Namjoon hyungu boğmaya çalışmışlardı ama Hoseok hyung engellemişti, bunu üzerine onu suya batırmışlardı ve Namjoon hyung buna güldüğü için bu sefer Hoseok hyung onu boğmaya çalışmıştı. Sesleri buraya kadar geliyordu ve böyle uzaktan izlemek hoşuma gitmemeye başlamıştı.
Zaten son bir haftadır korkumu ve kendimi sorgulayıp duruyordum.
Neyden korktuğumu kesinlike biliyordum ama bu korku eskisi kadar mantıklı gelmiyordu bana. Bir daha havuza girdiğimde yılan olacak mıydı? Bilemezdik. Belki de ömür boyu olmayacaktı. Denize girdiğimde herhangi bir şey beni aşağıya çekecek miydi? Ayağıma ne değebilirdi? Her an dalgaya kapılıp boğulma tehlikesi olan bir yerde ne kadar korkusuz olabilirdim?
Tüm hafta bu tür soruları ve cevaplarımı sorgulamıştım.
Bunda Jeongguk'un payı elbette çok büyüktü. Her gün bıkmadan bana havuz macerlarını anlatıyor, korkum hakkında çok uzatmadan tavsiyeler verip beni sakinleştirmeye çalışıyordu ve tüm bunlar olurken onu terslesem bile umursamadan devam ediyordu buna.
Bir anda gökten düşen kahraman gibiydi. Gelip korkumu yenmemi sağlamakla görevlendirilmişti sanki.
"Denize girelim."
"Hayır."
Düşüncelerimin arasında sırtımdaki havlunun şezlonga düştüğünü fark etmemiş ve Jeongguk'un elimdeki tabağı alarak iki şelong arasında duran plastik masaya yerleştirişini sadece izlemekle yetinmiştim. Hemen ardından milyonuncu kez ettiği teklifle oflamış ve kafamı kaldırarak ayaktaki bedenine bakmıştım. Tişörtünü çıkarmıştı, hafif belirgin kasları gözümün önündeydi ve ben kafası karışık bir insan olarak oraya bakmaktan kendimi pek alamıyordum. Jeongguk bunu elbette fark ediyordu ama bir şey dememeyi seçiyordu, hoş, ben de bundan utanmamıştım zaten.
"Hadi, sadece bir kere. Gerçekten korktuğun an seni çıkaracağım." Elini gözümün önünde tutmam için sallarken fazla ikna ediciydi.
"Şu an gerçekten korkmadığımı sana düşündüren ne?" dedim huysuzca. Güldü, benim elimi uzatmamı bu sefer beklemeden kendisi tuttu ve ben içimdeki itiraz etmek isteyen yanı bulamadan beni denize doğru ilerletti. Sesimi çıkarmadım, belki de bu sefer cidden denemek istiyordum ve denizdeydik, havuzdan daha az korkuyordum buradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daisy of the sea
Fanfictionyazan: toskaforkth prompt sahibi: vanilyoona "Jeongguk benim için gönderilmiş bir kahramandı." strangers to lovers